gdh'de ara...

ABD-İsrail paktı Ortadoğu'yu yeni bir savaşa mı çekecek?

Beyaz Saray, ABD'nin İsrail'in güvenliğine yönelik taahhütlerini “sarsılmaz”, “iki taraflı ve kutsal” ve “ahlaki taahhütler” olarak nitelendiriyor. Ancak bunlar geri dönüşü olmayan taahhütlerdir ve Washington, İsrail'in Kudüs'e girmesi durumunda bölge ve dünya üzerindeki etkisi üzerinde dikkatli bir şekilde düşünmelidir.

1. resim
06.08.2022

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Yair Lapid, ABD-İsrail Stratejik Ortaklığı Ortak Deklarasyonu'nu imzaladılar. ABD bu anlaşma ile, “İran'ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğine ve bu sonucu sağlamak için ulusal gücünün tüm unsurlarını kullanmaya hazır olduğuna” söz verdi.

İsrail bu anlaşma ile, İran'ın elinde kitle imha silahı olduğu iddiasıyla ABD'yi hatta belki de tüm Orta Doğu'yu bir savaşa mı sürükleyecek?

Biden'ın “Diplomasi en iyi yoldur ” demesine rağmen yine de bu bildirgeye imza atması bu kaygıyı beraberinde getirdi.

Eğer ABD bunu göze aldıysa, Washington'un şu konular üzerinde biraz düşünmesini gerekiyor.

İran'a saldırmaya hangi bilgilere dayanarak karar veriliyor, bilgiler kamuoyunun ikna edilmesi için nasıl açıklanacak ve en önemlisi, Amerika için ne gibi sonuçlar doğuracak?

İran nükleer güç olacak mı? Bu konuda ne ABD'nin ne de İsrail'in hiç şüphesi yok.

İsrail eski başbakanı Ehud Barak bile böyle düşünüyor ve gelişmeleri “durdurmak için gün geçtikçe daha geç olabilir” şeklinde tarif ediyor. Ancak Barak aynı zamanda İran rejiminin yakında çökeceğini ve İran halkının nükleer kapasitesinden vazgeçerek İsrail ve ABD ile işbirliğine daha yatkın olacağını da düşünüyor.

Üst düzey bir İranlı yetkili, İran'ın "nükleer bomba yapmak için teknik yeteneğe sahip olduğunu", ancak Tahran'ın "atom bombası yapma kararı almadığını" iddia etse de İsrail, İran nükleer statüye yaklaştıkça tehlikenin arttığını düşünüyor.

ABD Kongre Araştırma Servisi'ne göre, Tahran nükleer silah üretme kapasitesine sahip fakat bu tür silahları inşa etmek için gerekli tüm teknolojilere hakim değil.

İsrail aynı zamanda İran ile Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki yakınlaşmayla da uğraşıyor. Bu, başarılı olursa bölgedeki gerilimi azaltacak ve bölgede başka bir savaş başlatması halinde Yahudi devletinin maliyetlerini azaltacak.

Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik etkisi, birçok Avrupa, Afrika ve Orta Doğu ülkesine kıyasla Rusya ve Ukrayna ile çok az ekonomik bağı olduğu için ABD için minimum düzeyde olmuştur.

Fakat bölgede ve Körfez'de, kelimenin tam anlamıyla bir gecede petrol, doğal gaz ve petrokimya sevkiyatlarını durduran bir savaş olursa ABD için büyük sonuçları olabilir.

Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı üzerinden küresel petrol sıvıların yaklaşık %21'inin dağıtıldığı düşünüldüğünde ABD ve dünya için başka sonuçları da olacaktır. Diğer yandan Dünya ekonomisine geniş çapta zarar veren sebepsiz bir savaş başlatan herhangi bir ülke, küresel olarak zor durumda kalacaktır.

Suudi Arabistan ve BAE İsrail'e yaklaşıyor olabilir, ancak İsrail'in İran'a sebepsiz bir saldırı yapması halinde bu ülkeler de bunu görmezden gelmeyecektir.

Eğer İsrail İran'a saldırırsa, başarılı olsa bile, dünyanın geri kalanıyla birlikte hızla artan enerji fiyatları, bozulan ticaret hatları, ulaşım ve göç bağlantılarından dolayı zarar görecektir.

Aslında, yerel dengeler de Washington için bir endişe konusu olmalıdır. İran, ABD'nin bir saldırıyı onayladığını varsayarak, BAE, Irak, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar ve Umman'daki ABD güçlerini vurarak misilleme yapacaktır. İsrail bile saldırıdan 1000 mil uzakta rahat olmayacaktır.

Böyle bir durumda ev sahibi ülkeler, ABD kuvvetlerinin varlığını gözden geçirebilir ve ABD'nin bölgedeki varlığı sekteye uğrayabilir. Daha kötüsü ise böyle bir durumda boşalan alanlara İran'ın ve dostları Rusya ve Çin'in güçleri davet edilebilir.

Tahran'daki liderler, Yahudi devletini kitle imha silahlarıyla ortadan kaldırmaya çalışmaktan çok, hayatta kalmak ve uzun ömürlü olmakla ilgileniyorlar. Bu yüzden Hizbullah, Hamas ve Lübnan ve Suriye'deki kendi güçlerinin varlığını güçlendiriyorlar.

İran, İsrail'in saldırı gerekçesini ortadan kaldırmak için nükleer gelişmelerini ikinci planda tutmaya çalışırken, gerektiğinde hızla bomba üretebilen bir nükleer devlet haline geliyor. Bu nedenle füze geliştirme programına devam edecek. Aslında, başarılı bir silah testinin duyurulması ve ardından programın durdurulması İran için şeffaflık konusunda bir miktar kredi kazandırabilir.

İsrail, İran'ı nükleer silahlara sahip olmaktan alıkoymak için “kendini savunma hakkına” sahip olduğunu iddia ediyor ancak İran'a kanıtsız bir İsrail saldırısı, dünya ekonomisini alt üst edecek ve Yahudi devletinin sadece Arap komşuları tarafından değil, tüm dünya tarafından uzun vadeli izolasyona tabi olmasına neden olacak.

Amerika'nın Irak'ta öğrendiği bir gerçek var. Bir gün birileri nükleer bomba inşa edebilecek diye bir savaş başlatmak acı verici ve maliyetli olur. Bu nedenle ABD ve İsrail bu politikalarını yeniden gözden geçirmelidir.

Center for European Policy Studies'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.