gdh'de ara...

DEAŞ’ın Afganistan’daki hedefi ne?

Çekilme sürecinin ardından Afganistan’da DEAŞ’ın saldırıları artmış, Taliban tanınma sorununu aşamamış, ABD’nin ve müttefiklerinin yardımlarının kesilmesinin akabinde Afganistan’da ekonomik kriz derinleşmiş ve bu durum, insani krizi beraberinde getirmiştir.

1. resim
15.05.2022

ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde gündeme gelen en önemli meselelerden biri de söz konusu ülkede oluşacak güç boşluğunun terör örgütleri tarafından doldurulacağı yönündeki kaygılardı. Belki de Washington yönetiminin asıl planı buydu. Afganistan’ı ve yakın çevresini; dolayısıyla Avrasya jeopolitiğini kaosa sürüklemek! 

Bahse konu ülkenin istikrarsızlaşması ve Afganistan’da radikalleşme ve terörün artması, ABD’nin küresel jeopolitikteki rakiplerini istikrarsızlığa sürüklemesine olanak yaratabilir. Afganistan’daki radikalleşmenin bir yandan Wakhan Koridoru üzerinden Çin’i; diğer taraftan da önce Orta Asya ülkelerini ve daha sonra da Rusya Müslümanlarını etkilemesi muhtemel. 

Yani küresel sistem üzerindeki hegemonyasını barışı inşa etme kapasitesiyle devam ettiremeyen ABD, Afganistan’da kalıcı barışı inşa edemediğini görmüş ve rakiplerini kaosa sürükleyecek bir sürece kapı aralayarak liderliğini devam ettirmenin yollarını aramış olabilir. Bu çerçevede 20 yıl süren işgal boyunca yok edemediği Taliban’ın iktidara dönmesini kabullenirken; Taliban’ı Afganistan’ı yönetme noktasında başarısız bir aktöre dönüştürmek istemekte. 

Bu durum ise başta Afganistan’ın komşuları olmak üzere bölge devletlerini kaygılandırmakta. Nitekim bu kaygıların haklılık payının bulunduğunu gösteren en kritik gelişme, 26 Ağustos 2021 tarihli Kabil Havalimaını saldırısı. Söz konusu saldırıları terör örgütü DEAŞ üstlenmiştir. Böylece Irak ve Suriye’de aldığı yenilginin ardından DEAŞ, Afganistan’ı yeni yaşam alanı haline getirmek istediğini gözler önüne sermiştir. Fakat bu saldırıya rağmen ABD, 31 Ağustos 2021 tarihinde Afganistan’dan çekilme sürecini tamamladı. 

Çekilme sürecinin ardından Afganistan’da DEAŞ’ın saldırıları artmış, Taliban tanınma sorununu aşamamış, ABD’nin ve müttefiklerinin yardımlarının kesilmesinin akabinde Afganistan’da ekonomik kriz derinleşmiş ve bu durum, insani krizi beraberinde getirmiştir. 

Tüm bu tabloda 2022 yılının kış aylarını eleman teminine odaklanarak geçiren DEAŞ, bahar aylarının gelmesiyle birlikte saldırılarını arttırmıştır. Mevzubahis saldırılar ise DEAŞ’ın ve onu vekil aktör olarak kullananların aktörlerin terör eylemlerinin ötesinde çok daha farklı planlarının bulunduğuna işaret etmekte. Peki DEAŞ’ın hedefi ne?

Anlaşılacağı üzere DEAŞ’ın iki temel hedefi bulunmakta. Öncelikle örgüt, Afganistan’ı kendisi açısından güvenli bir liman haline getirmeyi planlamakta. Daha sonra da kendisini vekil aktör olarak kullanan aktörlerin beklentilerine uygun biçimde özelde Afganistan’ı ve genelde ise Avrasya jeopolitiğini istikrarsızlaştırmaya çalışmakta.

Bilindiği üzere, 29 Şubat 2020 tarihli Doha Antlaşması’nda Taliban, Afganistan’ın terör örgütlerinin barındığı bir ülke olmasına izin vermeyeceğini taahhüt etmiştir. Aynı zamanda Taliban, Afganistan topraklarının komşularına karşı kullanılmasına izin vermeyeceğini de beyan etmiştir. Lakin DEAŞ, ülkedeki ekonomik ve insani krizi de fırsata çevirerek etkisini arttırıyor.

Özellikle de Taliban’ın Peştun milliyetçiliği karşısında korumasız durumda olan Afganistan’ın kuzeyindeki Özbekler, Tacikler ve Türkmenler hem DEAŞ’ı paralı savaşçı olarak katılacakları bir gelir kapısı olarak görmeye başlamış hem de asimilasyon politikalarına karşı sahipsizliklerini giderecek bir adres şeklinde algılamaya başlamıştır. Kuşkusuz bu durum çok riskli.

Nihayetinde DEAŞ, ekonomik-insani krizi de fırsata çevirerek etkisini arttırmakta. Bu kapsamda DEAŞ’ın Afganistan’daki faaliyetlerinin arttığı görülmekte. Söz konusu terör örgütü tarafından düzenlenen saldırılar ise ağırlıklı olarak Şii camilerini hedef almakta. Bu da DEAŞ’ı kullanan aktörlerin Afganistan’ı mezhep savaşlarına sürüklemek istediğine işaret etmekte. 

Öte yandan DEAŞ’ın Afganistan’ın kuzeyinde etkinlik kurarak Taliban tarafından yasaklanmasına rağmen uyuşturucu ticareti yapmak ve böylece finansman sorunu yaşamamak istediği de söylenebilir. 

Son günlerde ise DEAŞ, Özbekistan’a füze saldırısı düzenlediğini açıklamıştır. Her ne kadar Taşkent yönetimi yalanlasa da örgütün mevzubahis açıklaması, istikrarsızlığın Orta Asya’ya sirayet edebileceğinin habercisi. 

Bu noktada DEAŞ’ın Suriye İç Savaşı esnasında küresel hilafet çağrısında bulunduğu ve bölgedeki farklı cihatçı grupların örgüte biat ettiği hatırlatılmalı. Zira bölge devletlerinin terör örgütü olarak nitelendirdiği birçok radikal grup; bahsi geçen dönemde DEAŞ’a katıldı. Bu çerçevede Özbekistan İslam Hareketi ve Doğu Türkistan İslami Hareketi gibi radikal organizasyonların DEAŞ’ın sözde Horasan Emirliği’ne dahil olduğu biliniyor. Dolayısıyla Özbekistan’a ilişkin yapılan açıklama, vekalet savaşlarının Güney Asya-Orta Asya hattına taşınacağının habercisi.

Tüm bu riskleri bertaraf etme noktasında ise hem bölge devletlerine hem de Taliban’a büyük sorumluluk düşmekte. Taliban’ın uluslararası toplumun taleplerine uygun bir biçimde kapsayıcı bir hükümet kurması ve böylelikle tanınma sorununu aşması elzem. Başta bölge devletleri olmak üzere uluslararası toplum ise Afganistan’ı uluslararası projelerden izole etmemeli ve Taliban’ı cezalandırmanın Afgan halkını cezalandırmak anlamına geldiği gerçeğinden hareketle, insani yardımların sürdürülmesi ve çeşitli projelere Afganistan’ın dahil edilmesi başta olmak üzere çeşitli konularda Afgan halkına müreffeh bir gelecek inşa edebilecekleri bir ortam yaratmalı. Çünkü aksi takdirde Afganistan’ın terör örgütleri için bir cennet haline gelebileceği, DEAŞ ve benzeri örgütlerin bu ülkeyi kendi üsleri haline getireceği öngörülebilir. Elbette bu durumda Afganistan merkezli göçün ivmelenmesi de kaçınılmaz.