gdh'de ara...

Ermenistan’da protestolar: Hedef bölgedeki normalleşme süreçleri mi?

Ermenistan’daki protestoların Paşinyan yönetimini devirme hedefiyle başladığı görülse de bu anlamda göstericilerin amacına ulaması mümkün değil.

1. resim
16.05.2022

İkinci Karabağ Savaşı’nı Azerbaycan’ın haklı zaferiyle neticelendiren 10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşmasının bölgede yeni bir statüko yarattığı aşikar. Lakin söz konusu statükoya ilişkin Rus yanlısı Ermeni milliyetçilerinin tepkileri sürüyor. Karabağ’daki işgalin devam etmesini savunan ve bu nedenle de Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın uyguladığı politikalara muhalefet eden kesimler, yaklaşık bir yıl aradan sonra yeniden Erivan sokaklarını karıştırmakta.

Hatırlanacağı gibi, İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra Ermenistan’da geniş çaplı protestolar düzenlenmiş ve bu protestolara Ermenistan Ordusu’nun muhtırası eşlik etmiştir. Bahsi geçen dönemde Paşinyan’ın devrileceği yönünde bir beklenti oluşsa da Ermenistan Başbakanı süreci ustalıkla yönetmeyi başarmıştır. Göstericilerin ve Ermeni Ordusu’nun baskısı karşısında istifa etmeyen Ermeni lider, erken seçim kararı alarak güven tazelemiştir. Seçimlerde aldığı ezici zafer, Paşinyan’ın bölgesel normalleşmeyi savunan politikalarının Ermeni halkının büyük çoğunluğu tarafından desteklendiğini göstermesi bakımından son derece önemli. 

Zaten bu nedenle de Paşinyan, son dönemdeki söylemleriyle bölgedeki normalleşme süreçleri konusunda cesur adımlar atacağını ortaya koymakta. Normalleşmenin üç temel sac ayağının bulunduğundan bahsedilebilir. Bunlardan ilki Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırların belirlenmesi ve gelecek dönemde yeni bir savaşa yol açmayacak mekanizmaların tesis edilmesi. Bu noktada Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Azerbaycan’ın 5 temel talebinin Ermenistan tarafından kabul edildiğinin açıklanması oldukça mühim. İkinci husus ise Karabağ’daki işgalin sona ermesiyle birlikte normalleşmenin önündeki engellerin kalkması vesilesiyle Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yürütülen normalleşme süreçleri. Üçüncüsü ise bölgesel ulaştırma ve enerji koridorlarına kapı aralayan koridorlar mevzusu. 

Anlaşılacağı üzere Paşinyan yönetimi, Ermenistan’ın uzun yıllar boyunca Karabağ’daki işgal nedeniyle uluslararası toplumdan izole olduğunun farkında. Bu nedenle de işgalin sona ermesini fırsata çevirmeye ve böylelikle ülkesinin jeoekonomik önemini arttırmaya çalışmakta. Zira aksi yöndeki politikalar, Ermenistan’ı Rusya ve İran’ın insafına mahkum ediyor. Sözde Ermeni soykırımı iddialarını endüstrileşen diasporalar zenginleşirken; Ermeni halkı fakirleşiyor.

İşte bu sebeple de Paşinyan yönetimi, ülkesinin izole olma durumunu aşmak amacıyla bir yandan Türkiye ve Azerbaycan’la normalleşerek Batı’yla ilişkilerde kesintisiz erişim sağlamaya çalışmakta; diğer taraftan da bölgede kurulacak koridorlar bağlamında bir transit ülkesi olarak konumlanmaya çabalamakta. Elbette bu politikalarda başarılı olması halinde Ermenistan’ın Türkiye başta olmak üzere çeşitli devletlerden yatırım çekeceği aşikar. 

Anlaşılacağı gibi, normalleşme süreçlerine bölgede ihtiyaç duyan temel aktör Ermenistan. Fakat Ermeni toplumundaki Rus yanlısı milliyetçiler, İran’ın provokasyonlarının da etkisiyle zaman zaman bölgesel işbirliği arayışlarını baltalayacak gelişmelere kapı aralamakta. 

Bu anlamda Ermenistan’da her geçen gün daha da büyüyen protesto dalgası son derece dikkat çekici. Karabağ’ın işgalini savunan ve “Karabağ Klanı” şeklinde adlandırılan Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan gibi siyasetçilerin liderlik ettiği protestolar, Paşinyan’ın istifasını isteyen bir halk hareketinin gelişmesine yol açmakta. 

Buna rağmen Paşinyan’ın geçen yılki protestolara göre çok daha güçlü bir konumda olduğu söylenebilir.  Her şeyden önce Ermeni halkı, düzenlenen erken seçimlerde artık savaş istemediğini ortaya koymuş durumda. Dahası Ermenistan Eski Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan’ın istifasının ardından yeni seçilen Cumhurbaşkanı Vahagn Haçaturyan’ın Paşinyan’ın partisi olan Sivil Sözleşme Partisi’nden olması, Paşinyan’ı siyaseten güçlendirmiştir. Dolayısıyla Ermenistan’daki toplumsal hareketlerin Rus yanlısı bir devrimle neticeleneceğini söylemek mümkün değil. Lakin gösteriler, iki farklı sonucun ortaya çıkmasına yol açabilir. 

Bunlardan ilki, meselenin Rusya boyutuyla ilişkilidir. İlgisini Ukrayna’ya çeviren lakin bu savaş nedeniyle karizmasını çizdiren Moskova yönetimi, Güney Kafkasya’daki normalleşme süreçlerine etkisini yitirmekte ve bundan da rahatsızlık duymakta. Çünkü son dönemde Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin arabuluculuğu Rusya’nın kontrolünden çıkmakta ve yapılan müzakerelerde AB’nin etkisinin arttığı görülmekte. Zaten Aliyev’de Paşinyan’ın Azerbaycan’ın beş temel talebini kabul ettiğini Brüksel’de gerçekleşen zirvenin akabinde açıklamıştı. Bu durumun nedenlerine bakıldığında, Azerbaycan’ın bölgedeki Rus Barış Güçleri’nden rahatsız olduğu ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın da Batı yanlısı bir siyasi figür olduğu görülmektedir. 

Dolayısıyla Güney Kafkasya’daki denklemin dışına itilmek istendiğinin farkında olan Moskova yönetimi, Ermenistan’daki vekil unsurları üzerinden yürütülen süreçleri sabote etmekte. Esasen Rusya’nın Soğuk Savaş sonrasındaki hiçbir savaş alanında kalıcı barışın sağlanmasını istemediği ve kriz alanlarını donmuş çatışma bölgesine çevirerek dış politikada bir baskı unsuru olarak kullandığı göz önünde bulundurulduğunda, Rusya’nın Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki müzakerelerde kalıcı barışı sağlayacak anlaşmanın gündeme gelmesinden rahatsız olduğu ifade edilebilir. Bu noktada 10 Kasım 2020 tarihli anlaşmanın ateşkes anlaması olduğu; lakin Rusya’nın merkezinde yer aldığı arabuluculuk sürecinde kalıcı barışa dair somut adımlar atılmadığı da göz ardı edilmemeli.

Ermenistan’daki protestoların ortaya çıkarabileceği ikinci netice de Ermeni milliyetçilerinin devlet üzerinde baskı kurarak süreci sabote etmesidir. Zira yaşanan eylemler, Paşinyan yönetiminin müzakere süreçlerindeki taviz alanını azaltacak ve belki de bazı konularda Ermeni lider, “Bunu Ermeni halkına anlatamam.” diyerek topu taca atacak.

Sonuç olarak Ermenistan’daki protestoların Paşinyan yönetimini devirme hedefiyle başladığı görülse de bu anlamda göstericilerin amacına ulaması mümkün değil. Lakin yaşanan hadiselerin Paşinyan yönetiminin normalleşme noktasındaki iradesini kırabileceği ve bölgedeki Rus nüfuzunu sürdürülebilir kılabileceği öne sürülebilir. Bu ortamda Paşinyan’ın normalleşme konusunda gerekli adımları atmaması ise kendisine verilen halk desteğinin zamanla ortadan kalkmasına yol açabilir. Böylesi bir senaryoda ise Paşinyan’ın orta ve uzun vadede iktidarını kaybetmesi ve Ermenistan’da işgal yanlısı kesimlerin yeniden iktidara gelmesi olası. Bu durumun bölgesel barış arayışlarını baltalayacağı açık. Yani bölgedeki işbriliği süreçlerinin geleceği noktasında Paşinyan’ın kararlı davranması elzem. Aksi takdirde kısa vadede kendisini devirmesi mümkün gözükmeyen eylemlerin orta ve uzun vadede Ermenistan’ı yeniden bölgesel istikrarsızlık unsuru olarak konumlandırması ihtimal dahilinde.