gdh'de ara...

ISPI: Rusya-Ukrayna Savaşı ve İran'ın savaştaki rolünün Körfez dengelerine etkisi

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle tetiklenen uluslararası krizde, Körfez devletlerinin siyasi hareket alanı arttı. “Rusya-İran-Şii silahlı gruplar üçgeni” karşıt çıkarların yakınlaşmasının yolunu açabilir.

1. resim

Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle tetiklenen uluslararası krizde, Körfez devletlerinin siyasi hareket alanı arttı.

Bunun nedeni ise hızla yaşanan askeri ve diplomatik değişkenlerdir. Bir yandan, İran'ın işgal altındaki Ukrayna'daki Rus kuvvetlerine insansız hava araçları sağlaması, öte yandan Körfez monarşilerinin Rusya ve Ukrayna arasındaki diplomatik aktivizmi gözlerin bir anda Körfez ülkelerinin üzerine çevrilmesine neden oldu.

Süreç içerisinde neredeyse tüm Körfez ülkeleri dengeleyici bir politika yürütmeye çalıştı. Körfez ülkeleri Rusya'nın 'yasadışı sözde referandumlarını' kınayan ve Moskova'nın Ukrayna topraklarını ilhak etmesinin geri alınmasını isteyen BM kararı lehine oy kullandı.

Körfez ülkelerinin krizdeki serbestliği: Askeri ve diplomatik araçlar

Körfez ülkeleri, farklı şekillerde de olsa Rusya-Ukrayna krizine katılımlarını artırıyorlar.

ABD'nin güvenlik kaynaklarına göre İran, Ukrayna'da faaliyet gösteren Rus ordusuna kısa ve orta menzilli füzeler ve silahlı insansız hava araçları sağlıyor. Daha önce basında çıkan haberlerde, Tahran'ın Moskova'ya Irak ve Hazar Denizi üzerinden İran yapımı silah kaçakçılığı sağladığına da vurgu yapılmıştı. İslam Devrim Muhafız Kolordusu'na ait askeri eğitmenler de Rus ordusunu insansız uçaklarının eğitimi konusunda desteklemek için Kırım'a gittiği iddia edildi.

Körfezin diğer tarafında ise, Moskova ve Kiev ile diplomatik temaslar yoğunlaştı ve küçük de olsa bazı sonuçlar elde edildi.

Örneğin, 23 Eylül'de Suudi Arabistan'ın arabuluculuğu, Ruslar tarafından Ukrayna'da yakalanan, aralarında bir ABD ve bir İngiliz vatandaşının da bulunduğu on yabancı savaş esirinin serbest bırakılmasını sağladı.

15 Ekim'de Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman Al Saud, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Ukrayna'ya 400 milyon dolarlık insani yardım sözü verdi. Riyad, gerilimi azaltmak için arabuluculuk çabalarını sürdürmeye istekli olduğunu da belirtti.

Aynı günlerde, BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed Al Nahyan, Ukrayna dosyasını gündeminin en üst sıralarına alarak, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmek üzere St. Petersburg'a uçtu. Toplantı somut bir sonuç vermese de, BAE haber ajansı, tartışılan konular arasında askeri gerginliğin azaltılması, insani kaygılar ve barış umutlarının görüşüldüğünden bahsetti. BAE ayrıca Ukrayna'ya 100 milyon dolar daha insani yardım sözü verdi.

13Ekim'de Katar Emiri Tamim bin Hamad Al Thani, Kazakistan'ın Astana kentinde düzenlenen Gaz İhraç Eden Ülkeler Forumu'nda Putin ile bir araya geldi. İkili 'gerginliği yatıştırmayı' amaçlıyordu. Dış politikasına uygun olarak Doha, Ukrayna konusunda da diplomatik bir rol oynamaya istekli davrandı ancak savaş konusundaki 'uzlaştırıcı' tutumu sonuç vermedi.

Sürecin Körfez dengelerine ve ABD-Körfez ilişkilerine yansımaları

İran'ın Ukrayna'da Rusya ile daha sıkı siyasi uyumu ve askeri işbirliği, Körfez monarşileri için doğrudan bir endişe kaynağı değil. Aslında, Körfez ve Orta Doğu başkentleri, enerji, enflasyon, gıda ve güvenlik üzerinde küresel etkileri olmasına rağmen, Avrupalıların Suriye veya Yemen savaşlarını algılamasıyla benzer olarak, Ukrayna'daki savaşı uzak bir çatışma olarak algılıyor.

Riyad, Abu Dabi ve Doha; çatışmaya rağmen ekonomik çıkarlarını sürdürmeye ve aynı zamanda jeopolitik güçlerini ve ulusal prestijlerini geliştirmek için arabulucu olarak diplomatik kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar.

Ancak İran'ın Ukrayna'daki yeni askeri rolünün Körfez'deki güvenlik dengeleri üzerinde potansiyel etkileri var.

Birincisi, Rusya'ya füzeler, insansız hava araçları ve eğitmenlerin sağlanması 2015 İran nükleer anlaşmasını yeniden canlandırmak için son şansı ortadan kaldırıyor. Bu da Körfez ülkeleinin istediği bir durum.

Zira bu, Tahran'ın 'doğuya bakma' politikasını ve Orta Doğu'daki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini, özellikle Körfez monarşilerinin ulusal güvenliğine ve toplu seyrüsefer özgürlüğüne zarar verecek şekilde yoğunlaştıracağı anlamına geliyor.

İkincisi, Ortadoğu'nun 2011 sonrası tüm savaş alanlarında İran ve Körfez monarşileri, sadece para ve yerel müttefiklerle, hatta silahlar ve vekiller aracılığıyla rakip durumdalar. Bölgede İran yanlısı Şii silahlı grupların varlığı meseleleri daha da karmaşık hale getiriyor. Bu grupların çoğu sadece ABD karşıtı duyguları paylaşmakla kalmıyor, aynı zamanda İran'ın oynadığı rol nedeniyle son yıllarda Rusya ile ilişkilerini de güçlendiriyor.

Örnek olarak Lübnan Hizbullahı, Suriye'deki Rus askeri güçleriyle sahada zaten işbirliği yaptı. Rusya, Irak'ta Halk Seferberlik Kuvvetleri birimleriyle ve liderliği sık sık Moskova'yı ziyaret eden Yemen'deki Husilerle bir iletişim kanalına sahip.

Yaptırım uygulanan ekonomiler ve asimetrik savaş üzerine inşa edilmiş, embriyonik bir “Rusya-İran-Şii silahlı gruplar üçgeni”ni şekillendiren bu tür bağlantılar, bölgede ABD karşıtı çıkarların yakınlaşmasının yolunu açabilir.

Bu, özellikle Doğu Akdeniz'de (Suriye) ve Kızıldeniz'in parlama noktalarında olay riskini artırabilir.

Ukrayna savaşı bağlamında, Körfez güçlerinin krizde artan aktivizmi, aynı zamanda ABD için bir risk ve temkinli bir fırsatı temsil da ediyor.

Diğer yandan İran'ın Rus ordusunun yanındaki askeri rolü, sadece endişe verici bir ekseni güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda iki kritik dosyayı da iç içe geçiriyor: Moskova ile olan ve Tahran ile olan ilişki.

Rusya-Ukrayna müzakereleri gündeme geldiğinde Körfez monarşilerinin artan diplomatik angajmanı bir şans sunabilir. Fakat bu durum, Körfez ülkelerinin krizde yavaş yavaş kazandıkları prestiji nasıl kullanmaya karar verdiklerine bağlı olacak.

Tartışma