gdh'de ara...

İstanbul nüfusunun 3'te 1'i nasıl kılıçtan geçirildi? "Nika İsyanı"

Dünya holiganizm tarihine geçmiş olan Nika İsyanı... Dünyanın en kanlı spor karşılaşmasıdır.

1. resim
05.05.2022

Nika kelimesi Antik çağ mitolojisindeki zafer tanrıçası Nike'den geliyor. Bu kelime Bizans dilinde de zafer anlamında kullanılıyor. 482 yılında doğup 565 yılında ölen İmparator Justinianus son Roma İmparatoru olarak kabul edilir.

Asıl adı Flavius Anicivo olan İmparator, Üsküplü bir köylü çocuğudur. Hayatı, büyük Türk Sultanı Kanuni Sultan Süleyman ile büyük benzerlik gösterir. İkisi de hayatları boyunca tek kadına sadık kalmış ve o kadınları büyük bir aşkla sevmişlerdir.

Justinien, ömrü boyunca Teodora'nın etkisinde kalan bir İmparator olmuştur. Kanuni için de Hürrem Sultan aynı öneme sahiptir. İmparator, günümüze kadar erişen insanlık tarihinin en görkemli eseri Ayasofya'yı inşa ettirirken, Kanuni Sultan Süleyman da Osmanlı'nın şaheseri Süleymaniye Camii'ni bu şehre kazandırmıştır.

Doğu Roma İmparatorluğu Justinien zamanında zirveye ulaşıp ondan sonraki 100 yıl içinde gerilemeye başlamışken, Kanuni Sultan Süleyman ve sonrasında Osmanlı'nın başına gelenler de büyün benzerlik gösterir.

Roma vatandaşlık hukuku olan "Corpus İuris Civilis" İmparator Justinien dönemi eseri iken Kanuni Sultan Süleyman ise lakabı haline gelecek kanunları hayata geçirmiştir. Justinien, hayatı boyunca sadece Latince konuşan son imparator olmuştur.

"Renovatio İmperii" olarak bilinen antik Roma İmparatorluğu'nun yeniden toparlanmasını büyük bir oranda gerçekleştirmiştir. İtalya yarımadası, İspanya, Roma ve Kuzey Afrika topraklarını geri kazanmıştır. Doğuda Persler ile savaşmış, bu sefere giderken Suriye’nin Münbiç şehrinde Süryani bir papazın kızı olan Theodora'yı tanımış ve onunla evlenmiştir.

527 yılında tahta çıkan İmparator, süregelen savaşlardan dolayı artan vergiler ile boğuşan Konstantinopolis halkının en gergin dönemine denk gelmişti. Roma'nın ilk zamanlarında yaygın olan gladyatör dövüşleri 3. yüzyıl ile birlikte yasaklanmıştı, onun yerine araba yarışları gelmişti. İlk zamanlarda 4 farklı takım araba yarışlarına katılırdı. Kırmızılar, beyazlar, maviler ve yeşiller. Atların koşumları ve arabalar bu renklerde olurdu. Bu takımların taraftarları da bu renklerde giysiler giyerlerdi.

İlerleyen yıllarda kırmızılar yeşillere, beyazlar ise mavilere katıldı ve şehirde iki takım kaldı; maviler ve yeşiller. İmparator Justinien mavilerin taraftarı idi.

531 yılında hipodromda düzenlenen bir yarış sırasında maviler ve yeşiller arasında büyük bir kavga çıktı. Hükümet bu iki grubun bazı ileri gelenlerini tutuklayıp hapse attırdı. Oldukça fazla sayıda bir taraftar da idam ettirildi. Her iki gruptan birer lider ise idamdan kaçıp bir kiliseye sığındı. Bu durum şehirde ciddi bir gerginliğe sebep oldu.

Bu sırada İmparatorun başında Persler ile yaşadığı sıkıntı vardı ve barış masasına oturmaya çalışıyordu. Süregiden savaş ile konulan ağır vergiler halkı isyan noktasına getirmiştir. Bu yüzden şehrin biraz daha karışmasını istemez ve bu 2 kişinin idam kararını kaldırdığını, 13 Ocak 532 günü hipodromda yeni bir derbinin yapılacağını açıkladı.

13 Ocak 532 günü mavilerin ve yeşillerin oluşturduğu büyük bir kalabalık hipodromu doldurdu.

İçeride adım atacak yer kalmamıştı ve yaklaşık 100 bine yaklaşan bir kalabalık daha yarışlar başlamadan İmparatora küfürler içeren sloganlar atıp taşkınlık yapmaya başladı.

Araba yarışları tamamlanmak üzere iken bir anda beklenmeyen bir şey gerçekleşti; 100 bine yakın insan mavi ve yeşil diye tezahurat yapmayı bırakıp “Nika, Nika” (zafer) diye bağırmaya başladı. Hızlarını alamayıp hipodromun içine atladı.

İmparator ve maiyeti günümüzde Sultanahmet Camii'nin bulunduğu yerdeki İmparatorluk locasından saraya kaçmak zorunda kaldılar.

Halk ise hipodromdan dışarı çıkarak şehri yağmalamaya, yakıp yıkmaya başladı. Zenginlerin evleri, büyük yapılar, içindeki hastaları ile birlikte Sampson Hastanesi ve günümüzdeki Ayasofya'nın yerinde bulunan 2. Ayasofya tamamen yakılıp ve yıkıldı. İmparator Justinien, hızlı ilerleyen bu beklenmedik büyük kargaşa karşısında paniğe kapıldı. İsyancılara haber gönderdi.

İsyandan vazgeçmeleri durumunda hepsini affedeceğini, zararlarını karşılayacağını vaat etti. Fakat isyancılar teklifi kabul etmediler. Artık isyancıların bir hedefi vardı; Justinanus'u tahttan indirmek ve önceki İmparator l. Anastasius'un yeğeni Hypatius'u tahta çıkarmak…

Bu sırada bir oldu bitti gerçekleşti. Hypatius hipodroma getirildi ve başına bir demir bilezik oturtularak imparator ilan edildi. Kendisine biat edilmeye başlandı. Bu sırada hipodrom, isyancıların ana karargahı haline gelmişti. Casusları vasıtası ile durumu izleyen Justinien aldığı bir karar ile şehri terk etmeye karar verdi.

Bukaleon Sarayı'nın alt kısmındaki Kadırga'da sarayın iskelesine bağlı imparatorluk gemisi hazır beklemekteydi. İmparatorun amacı Midilli adasına kaçmaktı. Hazırlıklar tamamlandı ve tam gemiye doğru hareket edecekken tarihin en büyük kırılmalarından birisi daha gerçekleşti.

İmparatoriçe Thedora, Justinien’in sevgili eşi, İmparator'un karşısına dikildi ve ona şu tarihi konuşmayı yaptı:

"Belki kadınların erkekler önünde konuşması korkaklara cesaret vermesi yönünden doğru değildir ama tehlike anında herkes elinden geleni yapmalıdır. Yıllarca başında imparatorluk tacı taşıyan biri, o tacı kaybederken canını da kaybetmelidir. Nasıl olsa dünyaya gelen her kişi ölecektir.
Ey imparator! Kaçmak, kurtulmak istiyorsan bunda bir zorluk yoktur; hazinen var, gemilerin seni bekliyor ama saraydan ayrıldığında yaşamanın anlamını da yitirmiş olacaksın. Ben her zaman Tanrı'ya dua etmişimdir. Üzerimdeki erguvan renkli imparatorluk pelerinini aldığında canımı da alsın.
Merak etme! Senin de giydiğin şu erguvan rengi pelerin, gerektiğinde muhteşem bir kefen olur. Şimdi gidebilirsin ama yanında ben olmayacağım."

İşte, Doğu Roma İmparatorluğu'nun kader anı, kırılma anı İmparatorun Roma tarihinin en büyük İmparatoru olması ile sonuçlanacak olan hareketin başladığı an bu andır. İmparator, İmparatoriçe'nin bu sarsıcı sözleri karşısında donakaldı ve bir adım bile atamadı. Geri döndü. İsyancılarla savaşmalıydı. Gerekirse ölmeliydi. Ama İmparatorluğundan asla vazgeçmemeliydi.

İlk olarak Bukaleon Sarayı'nda kurmaylarını topladı. Sarayın ışıkları sabaha kadar yandı ve o büyük tarihi karar alındı. İsyan akılla ve kanla bastırılacaktı. İlk iş olarak, dünya tarihinin en büyük 10 komutanından birisi olarak kabul edilen Flavius Belisarius saraya çağrıldı. Belisarius, Sasani'leri Dara'da yenen ve ileride Kuzey Afrika'yı yeniden fethedip Vandal Krallığını yıkacak, Roma'yı ele geçirecek olan büyük bir komutandır.

Yanında hadım general Narses ile gelen Belisarius ile İmparator bir plan yaptı. Muazzam bir cesaret ve sağlam bir mali bedel içeren bu plan ile yanına bir çuval dolusu altın verilen general Narses tek başına hipodroma gönderildi.

Yüzlerce kişinin başlarının uçurulduğu alandan büyük bir cesaret ile geçen general Narses mavilerin lider takımının yanına ulaştı. Onlara etkileyici bir konuşma yaptı. İmparator Justinien'in de mavilerden olduğunu söyledi.

Biraz daha ileri giderek yeşiller ile birlikte tahta geçirdikleri Hypatius'un yeşillerden olduğuna ikna etti onları. Bu konuşmanın ardından yanında getirdiği bir çuval dolusu altını mavi takım liderlerine dağıttı.

Bunun üzerine mavilerin liderleri isyandan vazgeçtiklerini açıkladı. Taraftar gruplarına da haber yollandı ve çok ilginç bir şey gerçekleşti: Maviler tam da Hypatius için taç giyme töreni yapılırken toplu olarak hipodromu terk ettiler.

İşte isyanın kırılma noktası tam olarak bu andır. Şimdi İmparator Justinien planın ikinci kısmını devreye sokar.

General Flavius Belisarius'un en büyük şansı şudur; Hun asıllı Arnavutluk valisi Mundus o sırada askerleri ile Konstantinopolis'tedir ve Belisarius'a sadıktır. İki general aynı anda ama Hipodrom'un iki çıkışına giderler.

Mundus, Augusteum kapısının çıkışını alırken Belisarius ise Bukaleon Sarayından hipodroma açılan geçidi kullanarak isyancılara ulaşacaktır.

Bu sırada beklenmeyen bir gelişme olur ve sarayın Hipodrom tarafındaki kapısını koruyan İmparatorluk muhafızları kapıyı açmayı kabul etmezler ve Justinien'e sessiz bir direniş gösterirler.

Buna rağman Justinien yine de planından vazgeçmez ama bu ihaneti de aklının bir köşesinde yazar. Belisarius, hipodromun etrafından dolaşır ve İmparatorluk locasının kapısına ulaşır.

İçeride isyanın maviler grubunun liderleri ve gölge İmparator Hypatius vardır. Maviler kapıları açmamaktadır. Ortada büyük bir sinir harbi vardır ve kıyamet kopmak üzeredir. Belisarius, günlerdir yorgun düşmüş ve halka karşı müthiş bir öfke içinde olan askerlerine bir anda saldırı emri verir. Askerler ok ve mızraklarını fırlatır. Burada yaşanan kargaşayı öğrenen General Mundus ölüm kapısından saldırıya başlar. Artık tam bir katliam yaşanmaktadır.

Kadınlar, erkekler, yaşlılar yani tüm siviller saatler içinde katledilir. Hipodromun mermer zeminleri kandan kıpkırmızı olmuştur. Günün sonunda 50 bine yakın ceset hipodroma yığılır. İsyan sonrasında halka ibret olsun diye tüm cesetler hipodromun altına gömülür.

Pazar günü gerçekleşen bu büyük katliam sonrası Konstantinopolis halkı dehşetle imparatorun büyük intikamını beklemektedir ama İmparator herkesi şaşırtır. Katliam öncesi General Belisarius'a kapıları açmayan İmparatorluk muhafızları kılıçtan geçirilir. Halka ise isyanın bitişi ile birlikte konunun kapandığı, artık isyanın izinin sürülmeyeceği ilan edilir.

Herkesin işinin başına dönmesi istenir. Hayat normale dönecektir ve kimseye dokunulmayacaktır. İsyan sırasında öldürülen gölge imparator Hypatius'un ailesinin tüm hakları korunur ve çocuklarına iş verilir. İsyanın, İmparatorun mutlak idaresine müthiş bir katkısı olmuştur. İmparator süreçte yanında durmayan Senato'yu kapatır ve yüzyıllardır alınan tüm kararları senatörlere danışma geleneğine son verir. Bununla birlikte yüzlerce yıldır yapılan hipodrom yarışları bitirilir.

Bundan böyle hipodromda sadece askeri ve resmi törenler yapılacaktır. İsyanın bir sonucu olarak artık şehrin kapılarına özel görevliler yerleştirilir ve isteyen herkesin şehre girmesi engellenir. Sığınmacılar da artık kabul edilmemektedir.

Sıra şehrin imarına gelmiştir. Önce şehrin her yanına sıçrayan yangınlar söndürülür. Harabeye dönen şehir için yeni bir imar planı yapılır. Şehrin ana kilisesi olan İkinci Ayasofya, isyan sırasında yanmış ve yok olmuştur.Bunun üzerine Justinien, tarihi bir karar verir.

Dünyanın en büyük mabedi olan ve günümüze kadar erişen Ayasofya’nın inşasına başlanması için ne gerekiyorsa yapılmasını emreder.

Ve aynı yıl içinde Ayasofya bütün görkemiyle yükselir. Nika isyanının insanlığa en büyük hediyesi olan Ayasofya bugün de İstanbul semalarından dünyayı selamlamaktadır.