gdh'de ara...

Küllerinden doğan Alman İmparatorluğu

Avrupa’nın geleceği için tarihi bir karar aldı.

1. resim
28.06.2022

Ukrayna savaşı ile tekrar silahlanmaya ve savunma bütçesini artırmaya karar veren Alman hükümeti, Alman ulusu ve Avrupa’nın geleceği için tarihi bir karar aldı. Her ne kadar bu yeni durum Ukrayna savaşına tepkisel olarak ortaya çıkmış olsa da, bu kararın yansımaları Avrupa kıtasındaki dengeleri orta ve uzun vade de ciddi anlamda değiştirme potansiyeline sahip. Avrupa’nın ekonomik motoru Almanya’nın askeri olarak da ilk sıraya yükselmesi, Avrupa Birliği’nin Alman Birliği’ne dönüşmesine yol açabilir.

Aslında Avrupa Birliği’nin bir Alman Birliği olduğu ve AB ittifağın Almanya tarafından yönetildiği söylemleri yeni değil. Avrupa’da yaşanan Euro krizi döneminde, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz’in yaşadığı ekonomik sorunlarla mücadele edilirken, Almanya AB’nin öncülüğüne yükselmişti. Merkel dönemindeki Alman hükümeti diğer Avrupalı ülkelere sağladığı fonlar ve ekonomik yardım paketleri ile bu ülkeleri iflastan kurtardı ve Avrupa kıtasını ekonomik krizin eşiğinden aldı. Ancak Almanya’nın yaptığı bu yardımlar, ülkenin birlik içerisinde konumunu ciddi anlamda güçlendirdi ve Almanya’nın diğer ülkelere karşı bazı siyasi ve ekonomik müdahalelerine alan açtı.

Almanlar hükümetlerin ekonomik yardımlarından şikayetçi olurken, özellikle AB’deki Akdeniz ülkelerinde Almanya’ya karşı bir öfke oluştu. Nitekim Almanya’nın yardımlar için sunduğu şartlar, bu ülke halkları tarafından içişlerine müdahale olarak telakki edilmişti. Ancak Almanya’nın birlik içindeki gücü sürdü ve Almanya isteklerinin birçoğunu uygulatmayı başardı.

Euro krizinden sonra Avrupa Birliği içerisinde Almanya’nın önemi COVİD-19 salgını sürecinde tekrar görüldü. AB’nin tüm üye ülkelere sağladığı hibe fonunun neredeyse tamamı Almanya tarafından karşılandı. Almanya’nın sağladığı fon karşısında Fransa’nın ekonomik katkıları devede kulak misaliydi. 

Almanya’nın birlik içindeki bu güçlü konumunu eskiden İngiltere ve Fransa el ele vererek dengelerken, İngiltere’nin birlikten ayrılması ile Fransa yegane dengeleyici unsur olarak geriye kaldı. Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un modern Napolyon olma hayali ile Almanya’nın birlik içerisindeki gücü çelişiyordu. Almanya’yı ekonomik anlamda dengeleyemeyeceğini anlayan Macron, Alman Şansölyesi Merkel’e karşı askeri gücü ön plana çıkarttı.

Almanya, Afrika ve Afganistan gibi sahalarda tek başına askerlerini taşıma kapasitesine dahi sahip değilken, Fransa modern ve güçlü ordusu ile gövde gösterisi yapmaya çalışıyordu. Mali’de Fransa’nın üstlendiği rol, AB’ye Almanya’nın askeri olarak sınırını gösteriyordu. Fransa, bu avantajı daha fazla sağlamlaştırmak için Avrupa Ordusu gibi fikirler öne sürüyordu. ABD’den stratejik otonomi elde etmek üzere tasarlanan bu fikir aslında birlik içerisinde Fransa’nın askeri rolünü daha fazla pekiştirecek ve Almanya’nın kapasite eksikliğini daha belirgin kılacaktı. Fransa bir taşla iki kuş vuracaktı. Bir yandan ABD’nin Avrupa kıtasındaki etkisini azaltacak, diğer yandan da AB’ye askeri bir boyut katarak güçlü olduğu alan üzerinden Almanya’yı dengeleyecekti.

Hatta bu motivasyondan ötürü, Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı ortaya koyduğu maksimalist taleplerin en büyük destekçisi Fransa oldu. Her ne kadar İngiltere ile yaşadığı münhasır ekonomik bölge anlaşmazlığında, Fransa Türkiye’nin savunduğu tezlerin aynısını savunarak mahkemede haklı çıkmış olsa da, Türkiye’ye karşı kendi tezlerini unutarak Yunanistan’ın yanında yer aldı. Bilindiği üzere, İngiltere’nin Fransa kıyıların dibinde Kanal Adaları bulunmaktadır. Türkiye’nin kıyısının dibindeki Meis adasına benzer bir şekilde konumlanmış olan adalar için Fransa Türkiye’nin Meis için savunduğu tezin aynısını savundu ve haklı çıktı.

Ancak Doğu Akdeniz konusunda ve Ege konularında Fransa Yunanistan’ın yanında yer almayı tercih etti. Aslında bu kararın temel sebeplerinden birisi de Fransa’nın Almanya’yı dengeleme arzusudur. Nitekim Yunanistan AB ülkelerinden askeri yardım talep etti, fakat bu askeri yardımları karşılamaya Almanya’nın kapasitesi yetmemektedir. Bu boşluğu ve talebi kendi avantajına değerlendiren Fransa, Yunanistan’a yüklü miktarda askeri silah satımı gerçekleştirdi. Silah satışlarına ilaveten Yunanistan ile ortak askeri tatbikatlar da düzenledi. Ancak tüm bunlar arasından Yunanistan ile yapmış olduğu savunma anlaşması ile iki NATO ülkesi olan Fransa ve Yunanistan diğer bir NATO ülkesi olan Türkiye’ye karşı savunma ittifağı kurdu.

Böylelikle Fransa’nın planı tıkır tıkır işlemekteydi. Yunanistan üzerinden Fransa’nın askeri kabiliyetini ve kapasitesini gösteren Macron, Avrupa Ordusu fikrinin de temellerini atıyordu ki Ukrayna Rus saldırısına maruz kaldı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi Avrupa Ordusu fikrini geri plana ittiği gibi, Fransa’nın Avrupa’yı korumak ve yönetmekteki yetersizliğini de bariz bir şekilde gösterdi. Avrupa ülkeleri arasında ABD’ye olan bağlılık ciddi anlamda arttı.

Diğer bir sonuç ise Almanya’nın silahlanma kararı oldu. Belki de Avrupa tarihindeki en yüksek fonlu silahlanma kararı olan bu hamle ile Almanya Avrupa’daki en güçlü orduya sahip olmayı amaçlamaktadır. Hem senelik savunma bütçesinde yapılan artış hem de eksikleri tamamlamak için kurulan özel fon ile Almanya askeri anlamda NATO içerisinde ABD’den sonra gelen devletler arasında yerine alacaktır.

Almanya’nın bu yeni askeri gücü ile sadece Fransa ile aynı seviyeye ulaşsa dahi, AB içerisindeki ekonomik gücü sayesinde Avrupa Birliği’ni Alman Birliği’ne dönüşmesi an meselesi olacaktır. Askeri olarak diğer ülkelere muhtaç olmaktan çıkan ve artık kendisi hizmet sağlayabilen bir Almanya'nın, Avrupa’nın lideri olması kaçınılmazdır. 

Birinci ve İkinci Dünya Harbinde olduğu gibi, Almanya’nın askeri olarak güçlenmesi Avrupa’da yeniden bir savaşa yol açar mı kesin olarak söylenemez, fakat Avrupa Birliği’nin varlığı ve Alman toplumundaki zihinsel ve sosyolojik değişim, yeni Alman İmparatorluğun silah ile değil, rıza ile sağlanmasını daha muhtemel kılmaktadır.