gdh'de ara...

Middle East Monitor: Avrupa Siyasi Topluluğu hayata geçirilmeye çalışılıyor

Türkiye'nin "Avrupa Siyasi Topluluğu"na entegrasyonu ve siyasi konularda AB ile koordinasyonun sağlanması, bu yolun bir "alternatif" olarak sunulmasının önünü açabilir.

1. resim

Uluslararası alanda güç dengesi, kurum ve kuruluşlar hızla değişmektedir. Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden çekilmesiyle birlikte, Avrupa'daki güçler dengesi üzerinde yeni bir etki arayışı başlamıştır.

AB, daha fazla geri çekilmeyi önlemek için genişleme planlarını askıya almış görünüyor. Batı Balkanlar'da halen AB üyeliğini bekleyen ülkeler olduğu göz önüne alındığında, Türkiye gibi büyük bir ülkeyi bloğa kabul etmenin zorluğu ve Brexit'in AB genişleme planlarının askıya alınmasında etken olduğunu söylemek abartı olmaz.

Ancak Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik askeri saldırganlığı, bu yaklaşımın güncellenmesini gerektirdi. Brüksel'deki bazı sesler Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ın AB'ye hızlı bir şekilde dahil edilmesi çağrısında bulundu.Bununla birlikte, diğerleri, toprak bütünlüklerinin Rusya tarafından tehlikeye atılması nedeniyle dikkatli olunması çağrısında bulunuyor. AB üyeliğinin verilmesi, bloğu hemen Rusya'nın karşısına çıkaracaktır. Bu sorunu aşmak için, daha yaratıcı düşünürlerden bazıları bir "Avrupa Siyasi Topluluğu" fikrini ortaya attılar.

Böyle bir grubun kurulması ilk olarak 1950'lerin başında tartışıldı. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'ndan sonra, Avrupa Siyasi Topluluğu ve ardından Avrupa Savunma Topluluğu projeleri, altı kurucu ülke tarafından dış politika ve savunma işlerinde ortak eylemi kolaylaştırmak için önerildi. Bu iki kuruluş Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ile başlayan entegrasyonu bir adım daha ileri götürmeyi amaçlamıştır. Ancak, siyasi topluluk onaylanmadığı için bu girişimler o dönemde başarısız olmuştur.

Yetmiş yıl sonra, 9 Mayıs 2022 Avrupa Günü'nde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, AB Liderler Zirvesi toplantısında "Avrupa Siyasi Topluluğu" projesini tanıttı. Liderler teklifi reddetmedi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, fikre ilgi duyduklarını ifade ettiler.

O zamandan beri proje yolunda gidiyor görünüyor ve ilk "Avrupa Siyasi Topluluğu" toplantısının, bu hafta Prag'da yapılacak AB Liderler Zirvesi'nden önce yapılması planlanıyor. 27 AB üye ülkesine ek olarak, kıtadaki üye olmayan ülkelerin liderleri de katılmaya davet edildi.

Bunlar; Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Norveç, Lihtenştayn, İsviçre, Birleşik Krallık , İzlanda, Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye.

Bu önerinin AB üzerindeki üyeliği genişletme baskısını hafifletmek için ileri sürüldüğü söyleniyor. Hal böyle olunca AB'ye alternatif olup olmadığı tartışması kaçınılmaz soruları gündeme getiriyor.

Örneğin, "Avrupa Siyasi Topluluğu" sürecinin AB üyelik müzakerelerinden nasıl farklı olacağı belirsiz. Aynı zamanda, AB üyesi olmasalar da Avrupa ülkelerinin grup olarak bir araya gelmesinden oluşan bir fikirmiş gibi yapay bir algı yaratıyor.

9 Mayıs'ta Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada Macron, "Avrupa Siyasi Topluluğu"nu bloğa üye olmak isteyen Avrupa ülkeleri için AB üyeliğine bir alternatif olarak sundu. Macron konuşma sonrası basına yaptığı açıklamalarda, "Avrupa Siyasi Topluluğu"na katılma kriterlerinin Avrupa'nın genel değerlerine saygı ve kıtaya ait coğrafi bir aidiyet olacağını söyledi.

Fransız Cumhurbaşkanı, Ukrayna ve Gürcistan'dan Batı Balkanlar ve Türkiye'ye kadar AB'ye katılmak isteyen tüm devletlerin bu yeni organizasyonun bir parçası olabileceğini belirtti.

Rus işgali ve Ukrayna'nın şu anda AB üyeliğinin imkansızlığı, Macron tarafından yeni bir pan-Avrupa organizasyonuna duyulan ihtiyacı haklı çıkarmak için ana argüman olarak kullanılıyor gibi görünüyor.

Aynı şekilde Fransa, AB'nin Ukrayna, Gürcistan veya Moldova'yı şimdilik üye olarak kabul etmeyeceğini açıklayarak Rusya için olumlu bir zemin oluşturmuştur. Bu, örgütsel ve stratejik olarak AB ve Batı ile bağlantı kurmayı arzulayan üç eski Sovyet cumhuriyetini, Moskova'nın, Rusya'nın Sovyet sonrası alan üzerinde nüfuz sahibi olma hakkının Fransa tarafından dolaylı olarak kabul edilmesi olarak yorumlayabileceği bir kavşakta bırakıyor.

Bu Fransız girişiminin olumsuz etkisi ise, AB'nin kapılarını yeni üyelere kapatmaktır. Batı Balkanlar'da dört AB aday ülkesi var. (Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk ve Kuzey Makedonya) Ve bu üklekerin hepsi resmi entegrasyon sürecine girmiş olarak AB kararını endişeyle bekliyorlar. Üyeliklerinin bu fiili reddiyle, Fransız girişiminin Sırbistan'ın bölgedeki saldırganlığını ve hegemonik hırslarını teşvik etmesi bekleniyor.

Belgrad, AB'ye girmek için kendi başına müzakerelere başladı ve hem AB'nin hem de Rusya'nın dış politikasının ve güvenliğinin temel direkleri olduğunu ilan etti. Fransa'nın bu manevrası ile Sırbistan AB umutlarından vazgeçecek ve resmi olarak Rusya'ya yönelecektir.

Macron'un hamlesi, Sırbistan'ın Belgrad'ın Rusya'ya karşı AB yaptırımlarını reddetmesiyle ifade edilen Avrupa karşıtı yaklaşımını da doğruluyor. Sırbistan şimdi bu pozisyonu açıkça alabilir ve AB'nin Rusya karşıtı yaptırımlarını reddetmeye devam ederken daha bariz AB karşıtı politikalar benimseyebilir.

Bölgesel olarak, Sırbistan AB üyeliğini kazanmak için Kosova'yı tanıma koşulundan ve AB'nin aracılık ettiği Sırbistan-Kosova diyaloğundan vazgeçebilir. Tüm görünüm bir gecede değişerek AB'nin bir arabulucu olarak değerini azaltabilir.

Fransa'nın "Avrupa Siyasi Topluluğu" girişiminin, NATO üyesi bile olmayan ve içlerinde istikrarsızlaştırma tohumlarına sahip olan iki Batı Balkan devletine (Bosna-Hersek ve Kosova) da zarar vermesi bekleniyor.

Bölgedeki Batı yanlısı devletler için tek umut, bu ani girişimin gerçekleşmemesidir. Bazıları Almanya'nın meseleleri kendi ellerine almasını ve aday ülkelerin AB entegrasyonunun ana destekçisi olarak rolünü sürdürmesini istiyor.

6 Ekim'de Prag'da gerçekleştirilecek toplantıya davet edilen ülkeler, Avrupa'da farklı özelliklere ve AB ile ilişkilere sahip ülkelerdir. Örneğin İzlanda, Norveç, Lihtenştayn ve İsviçre, Avrupa Serbest Ticaret Birliği'nin (EFTA) üyeleridir. İsviçre'nin AB ile ayrı anlaşmaları varken, diğer üç EFTA üyesi AB üyeleriyle birlikte Avrupa Ekonomik Alanı'nda bulunuyor. Balkanlar'da Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk AB ile üyelik müzakerelerini ilerlettiler. Bosna-Hersek ve Kosova, AB adaylığı henüz açıklanmayan ülkeler arasında yer alıyor. Ukrayna, Moldova ve Gürcistan'ın durumu ise zaten biliniyor.

En farklı iki ülke İngiltere ve Türkiye'dir. İngiltere AB'den ayrıldı ve "Avrupa Siyasi Topluluğu"na katılarak ne kazanacağı belli değil. Türkiye ise EPC'ye katılmakla iki sorunla karşı karşıya kalabilir.

Türkiye, aday ülke olmasına rağmen, AB tarafından uzun süredir "üçüncü sınıf ülke" muamelesi görmektedir. AB, Türkiye ile diyaloğunu göç politikası veya enerji gibi sadece Brüksel'in çıkarına olabilecek konulara indirgedi. Gümrük Birliği'nin genişletilmesi ve Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat etmesi gibi entegrasyonu kolaylaştıracak ikili konular hiç ele alınmıyor.

Türkiye'nin "Avrupa Siyasi Topluluğu"na entegrasyonu ve siyasi konularda AB ile koordinasyonun sağlanması, bu yolun bir "alternatif" olarak sunulmasının önünü açabilir.

"Avrupa Siyasi Topluluğu"'nun Moskova tarafından "Putin karşıtı" olarak adlandırılması da Türkiye'nin üyeliği konusunda ikinci potansiyel sorundur. Bu örgütün bir parçası olmak, Türkiye'nin Rusya ile diyaloğuna ve Ankara'nın Moskova ile Kiev arasındaki arabuluculuk çabalarına zarar verebilir.

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı, AB'nin yeniden yapılandırılması ve gelecekteki entegrasyon yol haritası üzerinde büyük bir etkiye sahip oldu. AB'nin askeri ve güvenlik boyutlarının güçlendirilmesi konusunda üye ülkeler arasında bir fikir birliği oluştu. Ayrıca, gelecek senaryosu genişleme ve işbirliği seçenekleri için yolları daralttı.

Fransa'nın AB Brüksel Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde "Geniş Avrupa" kavramı ön plana çıktı. AB bu yönde ilerliyor gibi görünüyor.

Tartışma