gdh'de ara...

National Interest: İran ve İsrail'i kapsayan bir "Orta Doğu savaşı" riski artıyor

İranlı karar vericiler ve Filistinliler, İsrail ile çatışarak kaybedecekleri hiçbir şeylerinin olmadığını görüyorlar. İran ve İsrail'i kapsayan bir "Orta Doğu savaşı" riski giderek artıyor.

1. resim

İsrail ve İran'ı kapsayan açık savaş tehlikesi artıyor. İsrail yıllardır gizlice İran'da ölümcül saldırı planları yürütüyor, ancak mevcut artan daha geniş çaplı çatışma riski her iki ülkenin siyasetiyle ilgili ve son aylarda belirgin hale geldi.

İsrail'in Filistinlilere yönelik şiddeti, son zamanlarda şaşırtıcı bir şekilde Filistinlilerin de misilleme girişimlerine yol açıyor. İsrailliler ve Filistinliler arasındaki şiddet sarmalı gün geçtikçe tırmanıyor.

Geçen yıl, İsrail güçlerinin şiddetli operasyonlarında 150'den fazla Filistinli öldü. Sadece geçen ay, İsrailliler işgal altındaki Batı Şeria'da otuz beş Filistinliyi öldürerek, on yıldan uzun bir sürenin en kanlı ayına sebep oldu.

İsrail-Filistin gerilimi ile İsrail-İran arasındaki gerilimin tırmanma riski arasındaki bağlantı iki yönlüdür.

İlk bağlantı, İsrail'in Orta Doğu'daki tüm istikrarsızlığı İran'a atfederek suçu ve uluslararası ilgiyi İsrail'den uzaklaştırmaya yönelik daimi girişimidir. Bu, İsrail'in İran'la gerilimi ve çatışmayı körüklemesinin ve İran'la gerilimi azaltmayı amaçlayan diplomasiyi reddetmesinin ve baltalamasının önemli bir nedenidir.

Diğer bağlantı ise İsrail'in; İran'ın Hamas ve Filistin İslami Cihad gibi Filistinli direniş gruplarına verdiği desteğe işaret ediyor olmasıdır.

Ancak Filistinli direnişçilerin profiline bakıldığında İsrail'in bu iddiasının çok da gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. İsrail'in kendi güvenlik güçleri tarafından Filistinli intihar bombacılarının profili ortaya konumuştur ve şiddetli direnişi yapan kesimlerin, herhangi bir dış destek şöyle dursun, kendilerini bile idame ettirmek zorlanan sıradan vatandaşlar olduğu ve genellikle bir aile üyesi ya da yakını, İsrail tarafından öldürülen kişiler olduğu görünmüştür.

İsrail tarihindeki en aşırı sağcı hükümetin iktidara gelmesi, bu bağlantıların her birinin etkisini de beraberinde artırdı. Bu aşırıcılık, Benjamin Netanyahu'nun yeni hükümetinin uygulamaya koyduğu yargı reformu gibi çeşitli önlemlerle birlikte, ABD de dahil olmak üzere İsrail'in en önde gelen geleneksel destekçilerinden bazıları tarafından İsrail'in daha fazla sorgulanmasına yol açıyor.

Uluslararası ve özellikle Amerika'nın dikkatini bu aşırılıktan başka yöne çevirme ve yabancı desteği destekleme ihtiyacının artması, Netanyahu'nun konuyu İran'a döndürmeye ve İran'a karşı düşmanlığı teşvik etmeye devam etme motivasyonunu artırıyor.

Netanyahu hükümetinin aşırı sağcı bileşimi muhtemelen İsrail-Filistin şiddetini artırmaya yol açacak.

İsrail'in yeni Kamu Güvenliği Bakanı Itamar Ben-Gvir'in Müslümanların Süleyman Mabedi ve Yahudilerin Tapınak Tepesi dediği yerin tepesinde yaptığı yürüyüş, şiddetin artacağına dair işaretlerden birisiydi. Bir başka önde gelen İsrailli politikacı Ariel Şaron'un bu kutsal yerde yaptığı benzer bir gezinti, tahminen 3.000 Filistinli ve 1.000 İsraillinin ve "İkinci İntifada" olarak bilinen olayı tetiklemişti.

Bu gelişmelerle birlikte, işgalin durmasına ve Apartheid'a son verme umudundan yoksun olan Filistinliler, şiddetli direnişle kaybedecek hiçbir şey görmeyecekler.

Bunun da ötesinde yeni İsrail hükümetinin, özellikle Batı Şeria'da gayri resmi şiddeti teşvik etmesi durumu sözkonusu. Hatta Netanyahu, amacının "binlerce" İsrail vatandaşını silahlandırmak olduğunu belirterek burada yaşanabilecek daha büyük çatışmaların da önünü açmış oldu. Aşırı sağcı hükümetin gelişiyle her zamankinden daha güçlü hisseden Batı Şeria yerleşimcilerinin muhtemelen neler yapacaklarının sınırı olmayacak.

İsrail-Filistin çatışmalarının sebebi ya da doğası ne olursa olsun, buradaki herhangi bir tırmanış İsrail-İran çatışmasına da etki ediyor.

İran'da geçen yıl, resmi gözaltı sırasındayken bir kadının ölümüyle tetiklenen mevcut halk protestoları Tahran rejimi'nin nüfusunun büyük bir kısmının desteğini kaybettiğini gösterdi.

İran'daki yönetim ise eylemlere karşı güç kullanarak ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma kararlılığını ortaya koydu. Bu aslında; İslam Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında sergilediği davranışa geri dönüş anlamına da geliyordu. Ancak şöylei bir gerçek var ki; iç protestolarla kuşatılmış İranlı muhafazakarlar, İsrail'le tırmanan bir çatışmada bayrak etrafında toplanacaktır.

İranlı liderlerin, ülkelerinin hâlihazırda maruz kaldığı yaptırımlar ve aşağılamalar göz önüne alındığında, bu tür bir tırmanıştan kaçınmaları için pek nedeni yok. Biden yönetimi, İran'a yönelik başarısız “maksimum baskı” politikasını sürdürürken, İranlı karar vericiler İsrail ile de çatışarak kaybedecekleri hiçbir şeylerinin olmadığını görüyorlar.

ABD'nin de bu tehlikeli durumda rol almaya sürüklenme riski büyüktür. İsrail de, ABD'nin İran'a karşı bir savaşın ön saflarında yer almasından memnun olacak. Tüm bu nedenlerle İran-İsrail gerilimine dair süreç, önümüzdeki günlerin kritik başlıklarından birisi olmaya aday olarak görünüyor.

Tartışma