gdh'de ara...

Politico: "Aktivistler" İsveç'in NATO yenilgisini nasıl şekillendirdi?

İsveç ve Finlandiya'nın Türkiye ile imzaladığı muhtıra, çeşitli kesimler için fırsat yarattı. Yaşanan süreçte Rusya'nın bir parmağı mı var yoksa aktivistler kullanışlı aptallar mı?

1. resim

İsveç'in NATO'ya katılım süreci, ittifak tarihindeki en kolay katılım olmalıydı. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, terörle ilgili meşru korkuları nedeniye sürece dair sert bir süreç oynamaya karar verdi.

Ne yazık ki, İsveç'teki çeşitli aktivistler de bu son derece gergin durumdan yararlanmaya karar verdiler ve Erdoğan ile Türkiye'yi kızdırarak, ülkenin NATO üyeliğini fiili olarak tehlikeli hale getirdi. Diğer ülkeler de bu karmaşadan ders almalı.

NATO liderleri geçen Temmuz ayında Madrid Zirvesi için bir araya geldiklerinde ılımlı bir ortam vardı. NATO müttefiki ülkeler, iki yeni üyeyi karşılamayı dört gözle bekliyorlardı ve bu hedefi yıllar yerine sadece aylar içinde başarmayı hedefliyorlardı. Zaten NATO'nun çok yakın ortakları olan ve aynı zamanda ittifaka önemli askeri varlıklar getirecek olan İsveç ve Finlandiya'nın üyelik başvurularını hızla onaylayacakları kesindi.

Ancak gelinen noktada Erdoğan, İsveç ve dolayısıyla Finlandiya'nın başvurusunu muhtemelen Türkiye'de bu Mayıs'ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasına kadar onaylamayacak.

Baştan beri Türkiye Cumhurbaşkanı ve onun adına konuşan yetkililer, İsveç'in geçen Haziran ayında Finlandiya ve Türkiye ile imzaladığı muhtırada taahhüt ettiği yükümlülükleri yerine getirmediğini belirtmeye devam etti. Muhtıra, Türkiye'nin ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğü gruplara ev sahipliği yapan İsveç hakkındaki korkularını yatıştırmak için tasarlanmıştı.

Ve işte tam burası, İsveç'in NATO üyeliğine karşı çıkan kesimler için bir fırsat oldu.

Geçtiğimiz günlerde kendilerine "İsveç'in Rojava Komitesi" adını veren bir grup, elinde bir Erdoğan mankeni ile Stockholm Belediye Binası'na geldi ve bu manken ayaklarından asıldı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson eylemi sabotaj olarak nitelendirirken, Erdoğan sözcüsü Fahrettin Altun; "Türkiye'nin ve demokratik olarak seçilmiş cumhurbaşkanının terör örgütü PKK üyeleri tarafından İsveç'te hedef alınmasını en güçlü şekilde kınıyoruz. PKK'lı terörist(ler)in Stockholm'ün göbeğinde İsveç hükümetine meydan okuyabilmesi, İsveç makamlarının son günlerde iddia ettikleri gibi teröre karşı gerekli adımları atmadıklarının kanıtıdır.” açıklamasında bulundu.

Bu eylemden dört gün sonra ise, Danimarkalı provokatör Rasmus Paludan liderliğindeki bir grup, Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde toplanarak Kuran-ı Kerim yaktı.

Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, gazetecilere verdiği demeçte; "Bu olay, İsveç'in terörü desteklemekten vazgeçmediğini bir kez daha göstermiştir" açıklamasında bulundu ve Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini asla onaylamayabileceğini sözlerine ekledi.

Bu arada bu çalkantılı gelişmeler, Finlandiya'nın İsveç olmadan NATO'ya katılabileceği fikrini ortaya atmasına neden oldu.

Bu, İsveç'in olumlu sonuçlanması muhtemel olan NATO üyelik talebinin, çok az sayıda aktivist tarafından ölümcül bir şekilde sabote edildiği anlamına geliyor ve görünüşe göre Rusya ortalığı karıştırıyor olabilir.

İsveçli Combitech firmasında kriz yönetimi danışmanı olan Anton Lif sürece dair yaptığı değerlendirmesinde; "Liberal bir demokraside bu tür faaliyetlerin arkasında kimin olduğunu ve hangi faaliyetlerin kısmen veya tamamen yabancı aktörler tarafından manipüle edildiğini ayırt etmek inanılmaz derecede zor. Kanıt bulunana kadar, bu protestoların İsveç'teki ifade özgürlüğünün bir parçası olduğunu varsayacağız, ancak bu tür etkinliklerin kötü niyetli aktörler tarafından da istismar edilebileceği açıktır" ifadelerini kullandı.

Rusya'nın bu süreçlerde gerçekten bir parmağı olup olmadığı yada aktivistlerin kullanışlı aptallar mı olduğu henüz net değil. Ama her iki durumda da, diğer ülkeler bu süreci not almalı.

Buradaki ilk ders, büyük bir dış politika girişimi başlatmadan önce diğer ülkelerle anlaşma sağlamanın ne kadar önmli olduğunun anlaşılmasıdır. Erdoğan'ın görüşlerinin bu aşamada önemli olmasının nedeni, İsveç'in resmi başvurusunu yapmadan önce Türkiye'den böyle bir taahhüt almamış olmasıdır.

Bununla birlikte, çok daha önemli olan çıkarım, küçük aktivist gruplarının bile önemli dış politika kararlarını kışkırtıcı eylem ve sokak olayları ile boşa çıkarabilme potansiyelinin görülmesidir.

Son olarak, genellikle polis teşkilatları tarafından verilen bu tür protestolar için usule ilişkin izinler dış politika sonuçlarını açıkça dikkate almıyorlar. Bunun anlamı: Batılı hükümetlerin daha dikkatli olması gerektiğini ortaya koyuyor.

Kaynaklar

Tartışma