gdh'de ara...

Dünyanın enerji çıkmazı

💢 Rusya ile Batı arasındaki enerji savaşı nereye gidiyor?

💢 Avrupa enerji krizini nasıl aşacak?

💢 Enerji krizinin küresel etkileri neler olacak?

1. resim

Bağımsız Rus ekonomi uzmanı Sergey Vakulenko, Rusya politikası, ekonomisi ve sosyal yaşamıyla ilgili uzmanların oluşturduğu tartışma platformu Re:Russia’ya enerji krizini ve Batı’nın Kremlin ile pazarlığa oturmamasının nedenlerini yazdı. 

“Anlaşma yerine kriz: Enerji savaşının sonuçları” başlıklı makaleyi gdh.digital okurları için çevirdik.

Rusya ile Batı arasındaki enerji savaşı nereye gidiyor?

Rusya ile Batı arasında enerji savaşı, Ukrayna savaşına paralel şekilde ilerliyor. Moskova, doğalgaz savaşında henüz tüm “silahlarını” kullanmamış olsa da, artık bazı değerlendirmeler yapmak mümkün. 

Birincisi, Avrupa kışa Rus doğalgazı olmadan hazırlanmayı başardı; henüz enerji ablukası tehdidi zayıflamamış olsa da, bu tehdit Avrupa kurumlarının birliğini ve işlevselliğini güçlendirdi. 

İkincisi, enerji krizi bu kış ile sınırlı kalmayacak, birkaç sene sürecek ve bu süreçte Rusya gazının yerini alacak başka bir alternatif olmayacak.

Üçüncüsü, enerji krizi tüm dünyaya yayıldı ve bunun ekonomiler için ağır sonuçları olacak, çok daha fazla ülkeyi ve kaynağı etkileyecek.

Dördüncüsü, Rusya gaz kozunu şu ana kadar sınırlı şekilde oynadı. Ancak zamanla bunun dozunu artıracak. Buna ek olarak Moskova’nın en önemli stratejik tahmini tutmadığını söylemek mümkün. Batı, büyük ölçekli enerji ve ekonomi krizi Kremlin ile siyasi anlaşmaya tercih etti. 

Rusya ile Avrupa arasında enerji anlaşmazlığının tırmanacağına ilişkin öngörüler gerçek oldu. Enerji savaşı zirveye yaklaşıyor. Peki taraflar kış mevsimine ne durumda giriyor? Şimdilik 4 sonuca varabiliriz.

Avrupa kışı atlatacak, kriz ise Avrupa'nın birliğini güçlendirecek

Rusya, diğer satıcılardan yüzde 20 ucuz da olsa, petrol ve petrol ürünleri ticaretini savaş öncesi hacimde sürdürüyor.  Avrupa’nın petrol alımı ambargosu ve deniz taşımacılığı sigortası yasağı Aralık ayında başlıyor, ancak şimdiden sınırın altındaki fiyattan satış yapılması durumuna yönelik istisnalar tartışılıyor. G7 Maliye Bakanlarının Eylül ayında yayınladığı bildiride Rusya petrol ihracatında önemli azalmanın fiyat artışına ve dünya ekonomisinde kötüleşmeye neden olacağı bildiriliyordu. Fiyatları kontrol altına almanın mümkün olup olmayacağı ayrı bir soru ve cevabı henüz yok. 

Ekim ayında Rusya enerji haftasında hem Vladimir Putin, hem enerji konularından sorumlu Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak birkaç kez Rusya’nın tavan fiyatı sınırları içinde petrol satmayacağını söylediler; petrol şirketlerinin temsilcileri ise petrol üretiminde olası keskin düşüş durumuna karşı planlar hazırladıklarını belirttiler. 

Ancak gaz piyasasında daha dramatik olaylar yaşanıyor. Rusya, çeşitli bahaneler ve mekanizmaları devreye sokarak Avrupa’ya gaz arzını sürekli olarak azalttı.  Bu adımların bir kısmı bir miktar inandırıcılığa sahipti, ancak hepsi birlikte Vladimir Putin’in Doğu Ekonomi Forumu’ndaki ifadelerini doğrulayan bir resim oluşturuyor. Rusya, Avrupa yaptırımlarına ve Ukrayna’ya silah tedarikine gaz kesintileri ile cevap veriyor. Entrikalara nokta 26 Eylül’de konuldu. Kuzey Akım’ın hatlarının üçünde meydana gelen patlamalar Baltık güzergahıyla arzın kısa süre içerisinde onarımını sadece ticari ve siyasi açıdan değil, fiziksel nedenler dolayısıyla da imkansız hale getirdi. 

Öte yandan, kalan tedarik hacmi de tehdit altında. Ukrayna’nın Naftogaz şirketi, Rusya’nın Gazprom şirketini, “ship or pay” anlaşması kapsamındaki eksik ödemeleri nedeniyle tahkim davası ile tehdit ediyor. Bu anlaşmayla Gazprom, Ukrayna doğalgaz taşıma sisteminin tüm kapasitesini rezerve etti ve şimdi Gazprom Naftogaz’ın Rusya hükümetinin yaptırımları altına düşme olasılığının yüksek olduğunu ima ediyor. Bu ise gelecek işbirliğini imkansız kılıyor. Geçtiğimiz günlerde yıllık toplam kapasitesi 32 milyar metreküp olan Türk Akım’ı işleten Hollanda’da kayıtlı South Stream Transport’un lisansı iptal edildi; bu ise söz konusu güzergahın faaliyetini imkansız kılmasa da oldukça zorlaştırıyor. Dolayısıyla, Rusya, dünya pazarlarını enerji arzında daha fazla kesinti ile tehdit ediyor. 

Şimdilik Avrupa için 2022-2023 kışının öngörülenden daha iyi geçeceğini söylemek mümkün. Gaz depoları neredeyse dolu – Avrupa, dünyanın her yerinden LNG arzını çekmeyi başardı. Bunun ekonomik bedeli tabi ki çok yüksek, zira doğalgaz fiyatları zaman zaman 2019 ortalamasının 15 katına çıktı. Ancak görünüşe bakılırsa, sanayi tesislerine tedarikin sınırlandırılmasından ısıtmaya ilişkin yasal sınırlamalara kadar bazı idari önlemlere  ihtiyaç duyulsa da, fiziksel olarak ciddi doğalgaz sıkıntısı aşıldı. 

Yakıtsız kış denince akla eskiden kalan kıyamet görüntüleri geliyor – “Doktor Jivago”daki 1918 Moskova’sında  veya “Abluka Kitabı”ndaki Leningrad’da donmuş şehir manzaraları, patlayan bataryalar ve kanalizasyonlar.  Bu koordinat sisteminde önümüzdeki kış yaşanacak olan şey kriz bile sayılmaz ve Avrupa’da buna yakın tek bir durum bile olmayacak. 

Avrupa, idari önlemler, sanayi tüketicilerine yönelik kısıtlamalar ve büyük miktarda paralar pahasına da olsa, 2022-2023 kışını ciddi sarsıntılar olmadan atlatacak.

Doğalgaz ve enerji sorunları Avrupa’nın her yerinde aynı olmayacak: tüketimi çok az azaltması gereken ülkeler de; yaşam tarzını ciddi biçimde değiştirmesi gereken ülkeler de;  kendi stokları düşük olan, başka ülkeler üzerinden transite bağımlı olan, nispeten müferreh, ama yine de zor duruma düşen ülkeler de olacak.  Bu şartlar altında Avrupa’nın bütünlüğü de test edilmiş olacak. Büyük olasılıkla dolu depolara ve transit hatlarına sahip olan ülkelerde komşulara gaz vermezden önce kendilerini düşünmeleri, kendine yetecek kadar doğalgazı varsa, sınırlama getirmemeleri konusunda sesler yükselecek. Bu ülkelerin politikacıları ise seçmenlerinin isteklerini yerine getirmekle Avrupa bütünlüğünün uzun vadeli çıkarları arasında sıkışacak. Tabi Rus doğalgazını düşük fiyatlarla almayı bekleyen ve diğer ülkelere Rusya ile iyi ilişkiler kurmak için gizli pazarlık yapılması durumunda bütün sorunların çözüleceğini ima eden ülkeler de olacak. 

Avrupa Birliği, 2008-2009 senelerinde dayanıklılığını test etti. Ardından COVİD yeni bir kriz ortamı oluşturdu ve Avrupa’nın güvenilirliği bir kez daha denendi. Mevcut kriz üçüncü deneme olacak.

Bütün sürtüşmelere rağmen, kriz, büyük olasılıkla Avrupa Birliği’ni daha fazla güçlendirmeye hizmet edecek ve onun gelecekte mevcudiyeti için ek gerekçe rolünü oynayacak. Krizler genellikle sorunlu alanları ortaya çıkartıyor. Bu krizde de Avrupa’nın enerji piyasası politikalarının köklü bir değişim olmasa da, ciddi revizyona ihtiyaç duyduğu ortaya çıkttı. Dolayısıyla, bu test büyük olasılıkla Avrupa’yı dağılmaktan ziyade daha fazla entegrasyona, politikaları koordine etmek ve sorunları çözmek için kurulmuş pan-Avrupa kuruluşlarını güçlendirmeye, Avrupa Komisyonu birimlerinin bilgi toplama-analiz yapma yetkisine sahip oluşumlardan yürütme yekisine ve kaynaklarına sahip kuruluşlara evrilmesine sebep olacak. 

Kriz bir senelik değil

Bu kriz bir sene ile sınırlı kalmayacak. Geçen yıl Rusya Avrupa’ya 135 milyar metreküp doğalgaz tedarik etti. 2023 senesinde en iyi senaryoda 20 milyar metreküp tedarik edecek – Sırbistan, Macaristan ve belki başka herhangi fazla düşman olmayan ülkelere. (Gerçi hem Ukrayna, hem Balkan transitinin durması, Türkiye’ye arzın yarıya inmesi riski de var). Aradaki 115 milyar metreküplük fark küresel gaz dengesinde net bir açık oluşturacak. Bununla birlikte, uluslararası piyasada yeni ve önemli doğalgaz kaynakları, ABD’nin LNG rafinerisini faaliyete geçirmeyi planladığı 2024-2025’den önce ortaya çıkmayacak.  Dolayısıyla, yakın iki-üç sene içerisinde Avrupa ve dünya doğalgaz açığı riski ile karşı karşıya kalacak. 

2023-2024 kışı için tahminler çok daha kötü olabilir. Büyük olasılıkla, 2023’ün baharına Avrupa tamamen boşalmış dolağgaz depoları ile çıkacak (Genelde kıştan çıkınca yüzde 20-25 rezerv kalmış oluyordu) ve 2022’nin baharından farklı olarak Avrupa’nın kuzeybatısına az hacimde dahi olsa doğalgaz gitmeyecek.  Elbette, o zamana kadar Avrupa ekonomisi artık bir senelik doğalgaz açığı tecrübesini yaşamış olacak, adaptasyon tecrübesi olacak, enerji verimliliği ve ikame enerji kaynaklarına dayalı yatırımlar ekonomiye yansımaya başlayacak, ancak bu, o kadar hızlı bir süreç değil. 

Son yıllarda LNG endüstrisinde ciddi bir canlanma yaşanıyor ve ABD, Kanada, Katar gibi ülkelerde büyük, Mozambik, Kongo, Endonezya gibi ülkelerde küçük ölçekli projeler başlatıldı.  Ancak bu hacim genellikle 2025’ten sonrasi için öngörülüyor; öte yandan, öngörülen yıllık 110 milyon ton hacmin yaklaşık 34 milyon tonu Rus Novatek’e ait Arktik LNG 2 ve Gazproma’a ait Baltik LNG gibi projelerin payına düşüyordu; ki, artık bu projelerin gerçekleşmesi hakkında da soru işaretleri mevcut. 

Talep merkezlerine – Avrupa, Japonya, diğer Asya ülkelerine arz hacmini arttırmadığınız sürece doğalgaz hasılatını artırmanın pratik bir önemi yok. Büyük gaz yatağına sahip bir eyaletin bulunması ve kaynakların hızla işlenmesi yalnız LNG rafinerilerinin veya ihracat yollarının kurulması ile birlikte dünyadaki doğalgaz dengesini değiştirebilir. Bu tür projelerin gerçekleşmesi ise 7-10 yıl sürer. 

Öte yandan, yeni gazın bir kısmı, artık işlenmiş yataklarda meydana gelen üretimdeki düşüşün yerine kullanılacak. Örneğin, Cezayir’deki 29 milyon ton kapasiteli LNG fabrikası  şimdi yüzde 40, Endonezya’daki 26 milyon ton kapasiteli fabrika ise yüzde 50 kapasitesini kullanıyor.  Mısır ve Nıjerya’daki LNG üretiminde de düşüş var. Norveç hükümetinin tahminlerine göre, yakın yıllarda bu ülkedeki doğalgaz hasılatı bu yıldaki ile aynı düzeyde kalacak. Kuşkusuz bu durum yeni ve devam eden projelere ivme kazandıracak. Öte yandan, hatta mevcut şartlarda bile Uluslararası Enerji Ajansı, özellikle ithalata bağımlı olan Asya ülkelerinde doğalgaz talebinde 2025’e kadar 140 milyar metreküp (100 milyon ton LNG’ye eşdeğer) artış öngörüyor. 

ABD’de kaya gazının işlenmesi ile ilgili başarıların ardından aynı gelişimi Avrupa’da da gerçekleştirmek için çok çaba gösterildi, ancak süreç 2010’lu yılların ortalarında sona erebildi.  Avrupa’daki en önemli kaya gazı havzaları Fransa’nın kuzeydoğusu, Polonya’nın merkezi ve Romanya’dır. Ancak bu coğrafyada jeolojik şartların ABD’den daha zor olduğu ortaya çıktı. 

Öte yandan, Teksas ve Dakota’nın az nüfuslu bölgelerinde 30 bin tona kadar su ve 10 bin tona kadar kum gerektiren yüzlerce sondaj işlemini yapmak Avrupa’nın yerleşim yerlerinin içinden geçen dar sokaklı bölgelerinden daha kolaydır.  Avrupa toprak mevzuatı Amerikan mevzuatından daha karmaşıktır. Ve nihayet, Amerikan kaya gazı devrimi, petrol-doğalgaz endüstrisinin büyük sayıdaki kolay erişilebilen ağır sondaj sistemlerinden hidrolik kırma filosuna kadar geniş malzeme tabanını kullanıyor. Ki bu, Avrupa’da neredeyse hiç mevcut değil. Dolayısıyla, Avrupa’da kaya gazı kaynaklarını işlemek çok maliyetli ve uzun süreli bir süreç. En iyi şartlarda bu tür projelerin hayata geçirilmesi birkaç yıl alabilir. 

Özetle, en az 2025 senesine kadar dünyayı ciddi ölçüde doğalgaz açığı bekliyor. 2025’ten sonra hayata geçirilecek projeler bu açığı azaltacak, ancak bolluk yaratmayacak. Zira bu projeler Rus doğalgazının düşen hacmini telafi etmek için değil, artan talebi karşılamak için hazırlandı.  Acil olarak 2022-2023 senesinde başlatılan projeler piyasayı 2028-2030’dan önce ciddi şekilde etkileyemez. Öte yandan, geleneksel enerjiye yapılan yatırımlara bakış açısındaki keskin değişikliklere rağmen, yatırımcıların karşıdaki enerji geçiş şartlarında yeni projelerin uzun vadeli geri ödemesi konusundaki büyük tereddütleri de devam ediyor.  Büyük olasılıkla, onlar gaz alımı için garantiler talep edecekler, "take or ray" veya farklı garanti taleplerinde bulunacaklar, ancak bu, sadece riskin başkasının,  büyük ihtimalle, Avrupa hükümetlerinin üzerine devredilmesi anlamına gelecek. 

Şimdi çoğunun dikkati borsalardaki düşüşe, enflasyona ve artan faturalara çevrilmiş durumda.  Bununla birlikte, Avrupa’da enerji şirketlerinde ağırlık derecesi 2008 krizi ile kıyaslanabilecek bir ödeme kabiliyeti krizi ortaya çıkıyor. Çoğu Avrupa ülkesinde elektrik ve doğalgaz şirketlerinin müşterilerine sabit yıllık tarife sunması gerekmektedir. Kendileri ise doğalgaz ve elektriği açık piyasadan değişken fiyatlarla alıyor. Sabit ve değişken fiyatlar arasındaki açıktan korumaya yönelik türev piyasasının derinliği yeterli değil.  Bu nedenle de şirketler riski alıcılar için fiyata dahil edilen rezervle kapatıyor.  Bu, normal piyasa şartlarında çalışan bir sistem, ancak Şubat 2022’den (aslında ise hatta 2021 yazından) başlayan duruma benzer şartlarda ise değil.  Bazı Avrupa enerji şirketleri (mesela, tüm Avrupa genelinde bölgesel kamu hizmetleri sağlayıcısı olan alman Uniper gibi) iflasın eşiğinde ve devlet bu şirketlerin kurtarılması için on milyarlarca Avroluk yedek fonlar oluşturmak zorunda. 

Dolayısıyla,  Rus doğalgazındaki düşüş nedeniyle enerji piyasalarında yaşanan kriz ve gerilim birkaç sene sürebilir,  yakın iki sene içerisinde ise kendini en ağır şekilde gösterecek. 

Avrupa ve Dünya ekonomisini ciddi bir kriz bekliyor

Ancak doğalgaz krizi sadece Avrupa'ı etkilemiyor. LNG ticaret mekanizması aracılığıyla Avrupa doğalgaz krizi dünya krizi oldu. Fiyatlar tüm dünyada yükseldi. Dünya ülkelerinden bazıları, mesela, Pakistan ve Bangladeş, doğalgaz fiyatları artınca düzenli elektrik kesintileriyle karşı karşıya kaldı. 

Bu durum 1973’teki petrol krizini andırıyor; o zaman Arap ülkeleri petrol hasılatını azaltmış ve 5 Batı ülkesine, İsrail’i destekledikleri için petrol ihracatını durdurmuşlardı. Petrol ambargosu dört aya yakın sürmüş, arzdaki azalma dünya ticaret hacminin yüzde 4’üne ulaşmıştı ve bu, fiyatların dört defa artması ve uzun süreli ekonomik kriz ile sonuçlanmıştı. Şimdi 1973 krizinin tüm parametreleri aşılmış durumda.

1973 senesindeki petrol ambargosu dünyayı sarstı ve o dönemden itibaren enerji tasarrufu ve stratejik petrol rezervleri oluşturmak için önlemler alındı.  Rusya ‘ya petrol ve doğalgaz ambargosu ile ilgili tartışmalar başladığında lehdeki argümanlardan en önemlisi, bugün dünya ekonomisinin bu tür şoklara daha fazla hazırlıklı olduğu fikriydi. Ve gerçekten de ilk aylarda korkunç bir şey olmadı. Peki uzun süreli sonuçları ne olabilir? 

Yine 1973 senesi ile kıyaslayalım. Kuzey denizinin işlenmesine 1960’lı yılların sonlarında başlandı (Meşhur Brent sahası 1971’de açıldı, 1973’te platformlar kuruldu, 1976’da ise ilk petrolü üretti),  Sovyetlerin Batı Sibirya’daki çalışmaları da 1960’lı yıllarda başladı (ilk yataklar 1960-61’de, Samotlor ise 1965’de açıldı). Mazotla çalışan elektrik santrallerinin gaza dönüştürülmesi de o zaman başladı. 1970 senesinde dünyada çalışan 90 nükleer güç santrali vardı, 1980’lere kadar bu rakam 253’e, bu santrallerin toplam kapasiteleri ise 16 GW’den 135 GW’e yükseldi. 

Şimdi petrol-doğalgaz endüstrisi derin bir düşüş yaşıyor. Yatırımlar 2014 senesinden itibaren önce fiyat şoku, sonra ise enerji geçişinin artık yakın olduğunu sanan kamuoyu baskısı nedeniyle iki defa azaldı. Nükleer enerjinin gelişimi, Çernobil kazasından ve 2010’daki Fukushima kazasından sonra neredeyse durdu. 1970’lerde inşa edilen nükleer güç reaktörleri 2010’larda hizmet dışı bırakıldı. Almanya’da 2000 yılından beri devam eden güneş ve rüzgar enerjisi üretimindeki etkileyici artış ve bu santrallerin 2022 senesinin ilk yarısında 100 TWh elektrik sağlaması, nükleer enerji üretimindeki düşüşü büyük ölçüde dengeledi. 

Bütün bunlar, Rus doğalgazındaki düşüşün yakın yıllarda dünya ekonomisinde sistemsel krize neden olacağını gösteriyor.  Avrupa ekonomileri, özellikle de Fransa gibi minimum doğalgaz üretim payına sahip ülkeler için bu doğalgaz ve elektrik fiyatlarının birkaç kat artması anlamına geliyor. Hükümetlerin piyasa ilkelerinden tamamen vazgeçmesi ve düzenlenebilir fiyatlara geçmesi olasılığı da mevcut, ancak yine de fiyatlar çok yüksek olacak. Haneler için bu, aylık elektrik-doğalgaz ödemelerinin yüzlerce Avro olacağı ve belki de 1.000 Avro seviyesine ulaşacağı anlamına geliyor. “Zengin Avrupa”da ortalama hane bütçesinin aylık 2.500 Avro olduğunu dikkate alırsak, bu kadar büyük bir payı enerjiye harcamak,  halkın alım gücünde, ekonomik güveninde ve para harcama isteğinde ciddi düşüşe yol açacak. Bu tür şoklar ise genellikle durgunluğa yol açıyor. 

Hammadde olarak enerji veya doğalgazı büyük ölçüde kullanan sektörler için zor zamanlar geliyor. Bunlar, metalurji, metal işleme üretimi, kimyasal üretim, cam üretimi ve işlenmesi, çimento, inşaat malzemeleri üretimi ve azot gübresi üretimidir. Avrupa’da tüm bu sektörler rekabet kabiliyetini keskin biçimde azaltıyor – onlar sadece benzersiz özellikli ürünler segmentinde bu kabiliyetlerini koruyorlar. (Japon çelik endüstrisi halen tam da bu şekilde ayakta kalıyor) 

Elbette, bu sektörlerin tamamen ölmesini beklemek gerekmiyor, ancak yeniden yapılandırma, optimizasyon ve küçülme kaçınılmaz olacak. Bu işyerlerinin sahiplerini zor seçim bekliyor – tamamen kapatma, birkaç yıl krizin geçmesini bekleme veya üretimin yeniden yapılandırılmasına başlama (örneğin, üretimin dış pazarlara çıkışı olmayan ucuz gaz ülkelerine taşınması gibi). Her halükarda yakın gelecekte bu endüstrilerde üretimde ve istihdamda ciddi azalma beklemek gerekiyor. 

Resmi ekonomik istatistiklerde üretimin payı nispeten az görülebilir– Avrupa’da bu, yüzde 15 civarındadır, hizmet sektörünün payı ise yüzde 65’lerde seyrediyor. Ancak modern üretim organizasyonu önemli dış kaynak kullanımı anlamına geliyor ve bu dış kaynak – İT, finans, mühasebe, tasarım vs – istatistiklerde genellikle hizmet olarak değerlendiriliyor. Yani bu başlıklar altındaki hizmetler aslında üretim şirketlerinin faaliyetlerinin bir parçasıdır ve tamamen onun durumuna bağımlıdır. 

Enerji krizinin yanı sıra dünya gıda kriziyle de karşılaşabilir. Doğalgaz azot gübresi üretimi için en önemli hammaddedir. Dünyadaki azot gübresinin yüzde 12’si Avrupa’da üretiliyor. Şimdi bu tesisler faaliyetini neredeyse durdurdu. Dünyanın dördüncü ve beşinci azot gübresi üreticileri olan Hindistan ve Endonezya LNG ithalatçılarıdır ve doğal olarak LNG fiyatları onların üretim fiyatlarını da etkiliyor. 2021’in başlarından itibaren azot gübresinin dünyadaki fiyatları beş kez arttı. Bu artış gübrenin kullanımında düşüşü de tetikliyor, bu da verimliliği azaltıyor ve gıda üretiminde azalmaya neden oluyor. 

Bütün bunlar döngüsel değil, temel faktörlere dayalı derin resesyon krizi olasılığını artırıyor.  Beklenen iki açık da – hem enerji, hem de gıda açığı güçlü enflasyon tetikleyicileridir.  Enflasyon ile mücadelede klasik mekanizma  kredi oranlarını artırmaktır. Ancak mevcut durgunluk ekonominin aşırı ısınmasından sonraki yavaşlama değil, yapısal şokların sonucudur. 

Savaşın ve yaptırımların neden olduğu enerji krizi, devletlerin karantina sınırlamalarından doğan krize karşı kendi ekonomilerine yüz milyarlarca dolar ve euro yatırmak zorunda kaldığı 2020-2021 para arzı sorununun üstüne geldi.

Benzer ekonomik durum 1970’lerde de yaşandı ve o dönemdeki stagflasyonu doğurdu. 1970’ler gelişmiş ülkelerin ekonomileri açısından çok zor dönemlerdi. Tam da o zaman Wirtschaftswunder tanımlamasıyla meşhur olan savaş sonrası ekonomik büyüme dönemi sona erdi.

Fırtınalı 1960’lardan sonra sosyal-siyasi alan oldukça sakin görünüyordu, ancak 1970’lerde hem Almanya’da RAF, İtalya’da “Kızıl Tugaylar” gibi terörist hareketler yükseldi hem de Avrupa’daki çoğu aşırılıkçı hareketlerin SSCB’den desteklendiği ortaya çıktı.

Rusya iktidarı büyük olasılıkla şimdi enerji savaşını başlatarak o dönemdekine benzer istikrarsızlıkların başlamasını öngörüyor. Rusya’nın demokratik dünya ile ilişkilerinin işleyiş tarzı, aşırılıkçılara desteğin Rusya politikacıları için yine cazip hale geleceği endişesini doğuruyor. Bununla birlikte,  Batı ülkelerinin kurumları ve yapısıyla ilgili tüm olası şüpheleri dikkate alsak bile, Rusya, SSCB’den farklı olarak en saf vatandaşlar için bile cazip alternatif kalkınma örneği olamaz. 

Yaşanan tüm bu şoklar üretim zimncirinde ciddi değişiklik gerektiriyor. Fiyat ve enerji dengesinin eski yapısına uygun oluşturulan sermaye ve üretim kapasitelerinin önemli bir kısmı artık işe yaramıyor ve değiştirilmesi gerekiyor. Enerji ithal eden ülkelerin ve onların vatandaşlarının bütçe kaynaklarının büyük kısmı Katar, ABD, Norveç ve Avustralya’ya akıyor, bu da bağışçı ülkelerdeki ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor, ekonomileri ani zenginliği kaldıracak güçte olmayan alıcı ülkelere ise çok da yardım etmiyor. Ve sonuç olarak hatta 2008-2009 krizinden de daha ağır, daha derin, daha uzun bir kriz bekleniyor…

Kremlin'in stratejik hesabı hatalı çıktı

Kısa vadede durum Rusya için olumlu görünüyor – doğalgaz hacmindeki azalma fiyattaki artışla telafi ediliyor. Doğalgaz arzının tamamen kesilmesi ve “Rusya şirketi” için doğalgaz gelirlerinin kaybı bile tatsız olacak, ancak bu, çok da korkunç durum değil – petrol birkaç kat daha fazla gelir getirecek.  Fiziksel olarak ihracat Gazprom portföyünün yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Bunun kaybı, şirketin operasyonel faaliyeti açısından ciddi, ancak temel olmayan değişiklik anlamına gelir. Elbette, iç piyasada doğalgaz ihracat fiyatının birkaç kat altında satılıyor, ancak üretim maliyetlerini tamamen karşılıyor. Gazprom’un halen bir kredi portföyü var, ancak onları ödemek için şirket iç piyasada diğer ihracatçılardan döviz satın alabilir. 

Öte yandan, “Doğuya büyük dönüş” için altyapı inşasının da finanse edilmesi gerekecek, ancak herhalde burada Gazprom devletin desteğini bekliyor. Yeni boru hattı için boru üretimi, metal eritme, cevher üretimi gibi işlerin Rusya’nın yerli üretimi olduğu dikkate alındığında hazine açısından maliyetler beklendiğinden daha küçük olabilir. 

Ancak orta ve uzun vadede bunun sonuçları Rusya için çok daha ciddi olacak. Avrupa’dan gelen doğalgaz geliri en iyi halde Yamal gazının Çin’e satışından gelen gelirle nispeten telafi edilebilir, bunun için de “Sibirya’nın Gücü 2” hattının inşa edilmesi gerekiyor. Ancak yine de bu hatta en iyi halde Avrupa’ya giden doğalgazın üçte birini veya yarısını yönlendirmek mümkün olacak.  Boru hattının inşası için en iyimser senaryoda 5, ancak büyük olasılıkla 7-10 sene zaman gerekiyor. Çin, tekelci bir ticaret ortağı olarak Avrupa’dan daha sert olacak ve daha düşük fiyatlardan doğalgaz almak isteyecek. 

Petrol sektöründe durum daha az ağır: burada ABD ve ortaklarının Rusya’nın petrol ticaretini kısıtlama baskılarına rağmen pazarların daha fazla çeşitlendirilmesiyle satış payını korumak ve daha güçlü müzakere pozisyonuna sahip olmak mümkün olabilir. Fakat bu alanda da ciddi kayıplar olacak. 

Ancak en önemlisi,  enerji ticaretinin tersine dönmesinin sonuçları Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’nın “büyük izolasyon”unun sonuçlarından ayrı düşünülemez. Bu sonuçlar sadece enerji ihracatından gelen döviz gelirlerindeki azalma ile değil, ciddi finansal izolasyonla, uluslararası işbölümünden ciddi ölçüde dışlanmayla, diğer ülkeler için mevcut olan bilimsel-teknik gelişmenin sonuçlarından yararlanma imkanlarının ksıtlanmasıyla da kendini gösterecek. Yaptırımlardan kaynaklanan uzun süreli kayıpların postansiyel ölçeğini 1979 devriminden 43 yıl sonra bile kişi başına düşen geliri devrim öncesi düzeye ulaştıramayan İran örneği ile kıyaslayabiliriz. 

Rusya’da bugün 1991, 1998, 2008 ve 2014 krizlerinden sonra Rusların hiçbir şeyle şaşırtılamayacağı ve Rusya’nın şimdi krizlerden daha hızla çıkarak ileriye giymeyi başardığı görüşü hakim. Ancak daha önceki krizleri Rusya dünya ile birlikte ve onun bir parçası olarak aşmıştı, şimdi ise en azından pasif, bazı noktalarda ise aktif izolasyon durumunda olan bir ülke.  Rusya ekonomisinin bu zorluklarla nasıl başa çıkacağını görmek gerekiyor, ancak maalesef hipotezlerin çoğu karamsar. 

Bununla birlikte ve maalesef, en önemlisi, Moskova henüz Avrupa’nın enerji bağımlılığını kendi siyasi hedeflerine ulaşmak için önemli araca çevirmeyi başaramadı.  

Birinci Dünya savaşından önce ekonomilerin karşılıklı olarak bağımlılığı ve savaşın bütün taraflar için yıkıcı olacağı öngörüsü nedeniyle  büyük güçler arasında savaşın imkansızlığı teorisi çok yaygındı. Görünüşe göre, Rusya-Ukrayna savaşının stratejik planının arkasında yatan en önemli hipotez,  enerji başta olmak üzere Rusya ile ticaretin Avrupa’ya ciddi ekonomik fayda sağlayacağını, Batı’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunması ve Rusya etkisinden bağımsızlığı için bu çıkarlardan vazgeçmeyeceğini öngörüordu.  Hipotezin çıkar kısmı doğruydu, ancak Batı’nın Rusya ile karşı karşıya geldiğinde ekonomik çıkarından vazgeçmeyeceği kısmı yalan çıktı. 

Duruma oyun teorisi mantığı ile bakarsak, önemli olan oyuncuların eylem potansiyeli değil, diğer oyuncuların rakibin çeşitli hamlelerini ve onların sonuçlarını nasıl değerlendirmesidir.  A oyuncusu B oyuncusunun hamlesini, kendisinin bir sonraki hamlesini ilan ederek önlemeye çalışabilir, bu, A’nın kendisi için B’den daha maliyetli olabilir. B, bu tehdide rağmen kendi hamlesini yaparsa,  o zaman bu oyunda A’nın tehdidinin artık hiçbir önemi kalmaz.  Diğer yandan, B, A’nın misilleme olasılığını değerlendirerek bir hamle yapar. Aynı zamanda oyuncuların eylemleri ve intikam alma istekleri, sadece mevcut oyun için değil, başka oyuncularla oynanacak sonraki turlar açısından da ciddi tehdit olarak değerlendirilebilir.

Kremlin’in tüm hesabı Rus enerji kaynaklarının dışlanmasının Batı’nın tüm gücüyle kaçınacağı büyük ölçekli ekonomik krizin tetikleyicisi olacağı senaryosuna dayanıyordu. Ancak enerji silahının gücü zamanla azalacak.  Yukarıda da söylediğimiz gibi, 2025 senesine kadar bu tehdit  hem piyasalara önemli hacimde LNG’nin çıkması nedeniyle, hem rüzgar, güneş panelleri gibi diğer enerji geçişi unsurlarının artması nedeniyle bu kadar büyük olmaktan çkacak. Bu nedenle piyasa gücünüden siyasi kar sağlamak yalnız şimdi anlamlıydı. 

Ancak artık bugün Kremlin’in bu stratejik hesabının yanlış çıktığını söyleyebiliriz. Kremlin 24 Şubat’a kadar düşmana kabul edilemez ölçüde zarar verme kabiliyetine işaret ederek el yükseltiyordu. Ancak şimdi elindeki gerçek gücü göstermek zorunda kaldı. Tehditlerini uygulamaya kalktığında da gerek askeri, gerekse de ekonomik açıdan çok da başarılı durumda olmadığı ortaya çıktı. Sonuç olarak Kremlin’in korkularının çoğu – özellikle orta vadede gördüğü olası tehdit ve riskler, enerji piyasası üzerindeki etkisinin azalması – son birkaç ayın sonunda gerçeklik haline geldi. Kremlin’in bu durumu böyle kabullenmesi olası değil ve büyük olasılıkla durumu tersine çevirmek için birkaç umutsuz adım (seferberlik bu adımlardan biriydi) atmaya çalışacaktır; ancak her halükarda, bu, satranç oyuncularının da dediği gibi,  “zor pozisyonlar” oyunu…

Hiç kuşkusuz, bu senaryo Avrupa’ya da maliyetli olacak.  Pandemi ile mücadelede üstlenilen maliyetler zaten ortadayken bu sorunun da eklenmesi, ciddi sosyal-ekonomik, hatta siyasi sonuçlar doğurabilir; sadece endüstriyel manzaranın değişmesi ile kalmayarak eski siyasi elitin sahneden gitmesi ile de sonuçlanabilir. 

Tartışma