gdh'de ara...

Türkiye'nin NATO'daki veto yetkisi ve kilit rolü

Ukrayna savaşının başlamasından bu yana iç muhalefet dahil olmak üzere Türkiye'nin taraf olmasını bekleyen kesimler şüphesiz bu konuda da Türkiye'nin taraf seçmesini bekliyor.

1. resim
17.05.2022

Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından özellikle NATO ülkeleri arasında güvenlik algıları üzerinde büyük değişimler yaşandı. İşgalin başlamasının ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in ifadesi ile "NATO kuruluş ilkelerine geri döndü" ve neredeyse tüm NATO ülkeleri savunma harcamalarını önemli düzeyde artırdı.

Bu değişimin son halkası ise Finlandiya ve İsveç’in NATO'ya katılma girişimleri olarak bir anda dünya gündemine oturdu. Rusya’nın Ukrayna işgalinden sonra saldırıların kendi topraklarına yönelebileceği kaygısı duyan iki ülke, güvenlik stratejilerini yeniden ele alma kararı ile, NATO'nun kurulduğu dönemden bu yana izledikleri 'tarafsızlık' ilkesini bir kenara bırakarak birliğe katılma kararı aldı.

İki ülke; özellikle 1990 yılı başından bu yana NATO ile çeşitli iş birliği adımları atıyor olsa da uluslararası meselelerde 'tarafsız bir politika yürütmeye' çalıştı. Özellikle Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsız devlet statüsü kazanan Finlandiya, “Ne NATO ne Varşova Paktı” ve "Finlandıyalılaşma" kavramlarınının uluslararası literatüre girmesini sağlayacacak düzeyde bir 'tarafsızlık' politikası izledi.

Rusya ile 1340 kilometrelik bir ortak sınırı paylaşan Finlandiya, bu özelliği ile AB'nin Rusya ile olan en uzun sınırına sahip olma özelliği taşıyor. Bu nedenle Finlandiya'nın NATO ittifakına katılması, NATO'nun sınırlarını Rusya sınırına kadar taşıması gibi 'tarihi' bir anlam ifade ediyor.

Diğer yandan Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılımı, Baltık Denizi'ni bir tür "NATO gölü" haline getirecek sonucu da içerisinde barındırıyor. Bu gelişme; şüphesiz Rusya'nın kırmızı çizgisi olarak kabul ettiği 'NATO tarafından çevrelenme' endişelerini de hat safhaya çıkarıyor.

Rusya'nın tepkisi ve olası karşı hamleleri ne olabilir?

Öncelikle Rusya'nın Ukrayna işgalinin sebebi olarak da gösterdiği "NATO'nun genişlemesi" ile ilgili kaygılarının yeni bir aşamaya evrildiğini belirtmek gerekiyor.

Neredeyse 3. ayına girecek olan ve büyük ölçüde 'başarısız' bir 'özel operasyon' olarak değerlendirilen Ukrayna işgali, Rusya ile ilgili 'askeri güç' algılarını da büyük oranda değiştirmiş görünüyor. İşgalin ilk günlerinde başta ABD olmak üzere neredeyse tüm çevreler, Rusya'nın 'kısa bir süre içerisinde Kiev'i ele geçireceğini' düşünüyordu.

Fakat gerek batı ülkelerinin güçlü silah, mühimmat ve istihbarat desteği, gerekse de Ukrayna halkının direnişi bu tahminlerin revize edilmesine neden oldu. Hatta Rus ordusunun 'kağıttan bir kaplan' olduğu yorumları çokca dillendirilmeye başlandı. Rusya her ne kadar 'özel operasyonumuz planlandığı şekilde ilerliyor ve mutlaka sonuca ulaşacak' açıklaması yapıyor olsa da artık daha büyük puntolarla Ukrayna'nın bu işgali püskürtebileceğine dair fikirler paylaşılmaya başlandı.

Bütün bu gelişmeler ışığında Ukrayna işgali nedeni ile defalarca 'nükleer savaş' tehditlerini dile getiren Putin ve kurmayları, Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılım sürecine dair de benzer açıklamaları yapmaktan çekinmiyor.

İlk olarak; Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitri Medvedev; "Bu durumda, Baltık'ın nükleer olmayan herhangi bir statüsünden bahsetmek artık mümkün olmayacak." ifadeleri ile nükleer savaş tehdidinde bulunurken, hemen ardından Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Sergey Ryabkov da; "Bu karara basit bir tepki vereceğimiz düşünülmesin. Askeri gerilimin seviyesi yükselecek." ifadelerini kullandı.

Rusya; tepkilerini giderek daha yüksek tonda dile getiriyor olsa da, iki ülkenin NATO'ya katılım süreci ile ilgili nükleer tehdit dışında caydırıcı bir adım atamayacağı düşünülüyor. Rusya’nın Ukrayna’dan sonra bu iki ülkeye de savaş ilan etmesi beklenmiyor. Etmesi durumunda ise bunun büyük bir bölgesel savaşa hatta dünya savaşına evrilecek bir sürece yol açacağı açık.

Muhtemelen Rusya'nın önümüzdeki birkaç ay gibi kısa bir dönemde, Baltık bölgesinde nükleer konuşlandırmalar yaptığını ve 1340 km'lik Finlandiya sınırını askeri olarak güçlendirme adımları attığını göreceğiz. Daha büyük bir reaksiyon gösterip göstermeyeceği ise şüphesiz Ukrayna savaşının sonuçları ile doğrudan ilgili olacaktır.

Türkiye Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini neden istemiyor? Kararı veto edebilir mi?

İki ülkenin NATO'ya katılımına; başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere neredeyse tüm NATO ülkeleri sıcak bakıyor. Fakat, NATO ittifakına yeni bir ülkenin katılması için, birliğe üye olan 30 ülkenin buna onay vermesi ve kendi ülke parlemontalarında bunu onaylamaları gerekiyor.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusundaki açıklamaları kısa sürede dünya basınında ilk gündem maddesi haline geldi ve gözler Türkiye'ye çevrildi. Zira; Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğini Türkiye'nin veto etmesi, iki ülkenin birliğe katılamayacağı anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “Bu ülkeler ne yazık ki terör örgütlerinin adeta misafirhanesi gibi. Terör örgütleri burada yuvalanmış durumda. Bu örgütler parlamentolarda da yer alıyorlar. Bu noktada bizim olumlu bakmamız mümkün değil” açıklamasında bulundu.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise; "Finlandiya ile İsveç'in PKK ve YPG terör örgütleriyle yaptıkları görüşmeler ve özellikle İsveç'in silah yardımı yapması rahatsız olduğumuz balıca konulardır. İsveç ve Finlandiya terörü desteklemeyi durdurmalı. Türkiye'ye güvenlik garantisi vermeli ve Türkiye'ye yönelik ihracat yasaklarını kaldırmalı" ifadelerini kullandı.

Bu açıklamalardan da net olarak anlaşıldığı gibi Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmadan önce terör örgütleriyle arasına mesafe koymasını istiyor. PKK/PYD gibi terör örgütlerinin bu ülkelerde rahat bir şekilde faaliyetlerde bulunduğunu hatta Türkiye çevresindeki yapılanmalarının da bu ülkeler tarafından desteklendiği belirten Türkiye, bu şartlarda kararı veto edeceğini açık bir şekilde belirtiyor.

NATO ve Rusya Türkiye'nin kararına odaklandı

ABD'nin ünlü yayın kuruluşu National Interest'in ifadesi ile "Türkiye son dönemde sadece kendi çıkarlarını önceleyen pragmatik bir dış politika izliyor." ve bu kilit konu hakkında da muhakkak ki kendi çıkarları doğrultusunda bir poltika izleyecek.

Ukrayna işgalinde de olduğu üzere Rusya ile Batı arasında bir denge politikası yürüten Türkiye, bu iki ülkenin NATO'ya üye olması durumunda Rusya'nın 'NATO'nun genişlemesi' ile ilgili kırmızı çizgisinin aşılacağının farkında.

Türkiye; Suriye, Libya ve Kafkasya ve eski Sovyet Coğrafyası olarak anılan Türk Cumhuriyetleri'nin yer aldığı Orta Asya bölgesinde Rusya ile çeşitli rekabet alanlarında mücadele ediyor.

Rusya, Ukrayna Savaşı'na odaklandığı bir dönemde yeni bir cephe açmamak ve NATO'nun genişlemesini engellemek için Türkiye'nin vereceği kararın öneminin farkında. Bu nedenle Türkiye süreci Rusya ile rakabet ettiği bu alanlardaki dengeleri kendi lehine çevirmek için değerlendirecektir.

Türkiye diğer yandan da süreci; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ifadelerine de yansıdığı üzere, batının terör örgütlerine verdiği desteği engellemek ve Türkiye'ye uygulanan ambargoları kaldırmak için değerlendirecektir.

Evet sonuç olarak tek bir karar verilecek. Fakat tüm dünya artık şunu biliyor ki; Türkiye kilit bir konumda ve "sadece kendi çıkarları doğrultusunda" karar verecek.

Analizi İsrail Jerusalem Post yazarı Seth Frantzman'ın şu sözleri ile noktalayalım.

"Finlandiya ve İsveç dilenmek için Ankara'ya gideceklerini açıkladılar. Sanki Türkiye tüm NATO'yu yönetiyor."