gdh'de ara...

Türkiye'nin yeni Körfez politikası

Dünya sahnesindeki son siyasi gelişmeler ve bunların doğrudan oluşturduğu ekonomik ve güvenlik sonuçları, Türkiye'yi bölgeye yönelik politikalarını değiştirmeye itmiştir. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan son aylarda yaptığı birden fazla basın açıklamasında, Türkiye'nin Araplarla, özellikle de Körfez ülkeleriyle ilişkilere verdiği önemi belirtti.

1. resim
18.05.2022

Türkiye'nin Körfez ve Ortadoğu ülkelerine yönelik değişen politikası hafife alınmamalıdır. Bu, yalnızca bir zamanlar rekabet halinde olan devletler arasındaki siyasi bir uzlaşma değil, aksine Ortadoğu'nun maruz kaldığı belirsizliklerden kurtarmak için bölgesel güçlerin harekete geçme kararıdır.

Riyad'daki G-20 Zirvesi'nde yeniden başlayan Türk ve Suudi hükümetleri arasındaki diplomatik girişim, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan da dahil olmak üzere üst düzey devlet yetkilileriyle birlikte Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretle taçlandırıldı.

Erdoğan,

“Dış politikada; benzer düşünce ve inançları paylaştığımız ülkelerden düşman değil, dost edindiğimiz yeni bir döneme geçmemiz gerekiyor.”

açıklamasında bulundu.

Değişen küresel düzenin artan baskıları altında ekonomik ve savunma işbirliğine duyulan karşılıklı ihtiyacın, bu uzun süredir ertelenen yakınlaşmanın arkasındaki temel motivasyon olduğuna inanılıyor.

Bununla birlikte, bu iki önemli bölgesel güç arasındaki uzun vadeli verimli işbirliği beklentisi, ikili düzeyde acil çıkarların çok ötesine uzanıyor. Suudi Arabistan ve Türkiye'nin birlikte çalışma kararı, Orta Doğu'nun ve çevre bölgelerin geleceği ve daha geniş anlamda Akdeniz ve Afrika üzerinde muazzam bir etki potansiyeline sahip.

Türkiye, Suudi Arabistan ile kopan bağları onararak, revize edilmiş dış politika gündemindeki en önemli onay kutularından birini başarıyla işaretlemiş ve aynı zamanda yapbozun eksik parçasını, Suudi Arabistan'ın geleceğine yön vermesi beklenen “olasılıklar koalisyonuna” entegre etmiştir.

Orta Doğu bölgesi, yeni etki merkezleri ve kolektif önceliklerin farklı gündemleri ile hızla yeni bir jeopolitik yapıya geçiş yapıyor. Devam eden geçiş süreci, Arap Baharı devrimlerinin (2010 - 2011) patlamasıyla on yıldan fazla bir süre önce başladı ve ABD'nin Afganistan'dan acele ve kaotik bir şekilde çekilmesinin ardından geçen yaz Ağustos 2021'de zirveye ulaştı.

2019'un sonlarında COVID-19 pandemisinin patlak vermesinin artan baskıları ve ardından bu yılın Şubat ayında Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden kaynaklanan küresel soğukluk, bölgede yıllarca süren siyasi çıkmazı kırdı.

Yeni şekillenecek olan bölgesel koalisyonun Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır ve Katar'dan oluşması bekleniyor. Bu dört ülkenin her biri, siyasi gündem ve ulusal stratejik hedefler yelpazesinde şu anda zıt noktalarda durmaktadır. Bununla birlikte, her biri Ortadoğu bölgesindeki daha büyük güç mozaiğini oluşturan jeopolitik, jeo-ekonomik ve askeri üstünlüklerin bir parçasıdır.

Bu dörtlü, birlikte İran'ı kontrol altına alabilir ve şu anda tüm bölgede hasara yol açan milis tehditlerini azaltabilir. Asya, Avrupa ve Afrika'daki benzersiz coğrafi konumları ve ekonomik erişimleri sayesinde Kızıldeniz ve Akdeniz'deki dünya ticaret hareketinin akışına hakim olabilir. Ve hepsinden önemlisi, Türkiye'nin sahip olduğu NATO deneyimi ve muazzam personel ve silahlanma yetenekleriyle yenilmez bir bölgesel askeri koalisyon oluşturabilirler.

Erdoğan ve partisi Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de Türkiye'de iktidara geldiğinde, Arap halklarının çoğu, İslamcı bir geçmişe sahip bir siyasi liderin demokratik bir ülkeyi başarıyla yönetebileceği fikrinden etkilenmişti.

Ve bugüne kadar gelen dönemde, Türkiye'nin bu halklara olan coğrafi yakınlığı, tarihi, Müslüman çoğunluklu ülkelerin kültürel ve dini benzerlikleri bu algıyı güçlendirdi. Ancak, bu olumlu algı, Arap Baharı sonrası dönemde çeşiti anlaşmazlıklar nedeniyle önemli ölçüde değişti.

Fakat Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan sonunda Türkiye'nin “önde gelen bir abi olarak kabul edilmesini” geciktiren hatayı bulmuş görünüyor. Erdoğan'ın Ortadoğu'da yeni izlediği rakipleri dosta çevirmeye dayalı dış politikası oldukça umut verici.

Bu yeni politikanın, getireceği ekonomik canlanma ve sağlayacağı iç ve bölgesel siyasi istikrarın, kısa zamanda Türkiye'nin ve Erdoğan'ın imajını güçlenmesinde etkili olması bekleniyor.

Liberal Democracy Institute'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.