50+1 tartışmaları: AK Parti hangi modeli çalışıyor?
AK Parti kurmaylarının Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için gereken “50+1” koşulundaki değişiklik ihtiyacına dikkat çeken çıkışları, siyasi arenada yeni bir tartışmaya kapı aralamış gözüküyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurmaylarının Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için gereken “50+1” koşulundaki değişiklik ihtiyacına dikkat çeken çıkışları, siyasi arenada yeni bir tartışmaya kapı aralamış gözüküyor.
Cumhur İttifakı’nın ortaklarından Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), “50+1” girişimlerine değişikliğe kapıları kapatmış durumda. Genel Başkan Devlet Bahçeli, “Muhtar değil, Cumhurbaşkanı seçiyoruz.” çıkışıyla bu konudaki duruşunu net bir biçimde ortaya koydu. Bununla birlikte Bahçeli, Cumhur İttifakı’nda bir ihtilaf olmadığını da vurguladı.
Açıkçası AK Parti ile MHP’nin pek çok konuda hemfikir olmasına rağmen he konuda aynı çizgiyi savunması mümkün değil. Çünkü iki farklı tüzel kişilik, iki farklı ideoloji ve iki farklı partinin ittifakı söz konusu. Dolayısıyla Bahçeli’nin açıklamasını normal karşılamak mümkün. Ancak bu tartışmanın anormal bir yanı da var.
Esasen AK Parti’nin henüz nabız yoklama aşamasında olduğu “50+1” koşulunda değişiklik arayışları, bir ihtiyacın çözülmesi çabası. Zira Türkiye’de siyasal sistemin 51-49 ya da 52-48 denklemine hapsedilmesi, bir noktada toplumsal kutuplaşmayı da artıyor. Gerçekten de Türkiye gibi iç cepheyi güçlü tutmak durumunda olan bir ülke için bu kadar kutuplaşmaya gerek var mı?
Mevcut durum, partileri ittifak yapmaya zorluyor. Birbirine benzeyen ya da benzemeyen çok sayıda partinin bir araya gelmesi, çeşitli problemleri de beraberinde getiriyor. Ayrıca seçmen, kendi görüşlerini ve değerlerini içselleştiren bir partiyi büyütmek yerine, sistemin kendisine dayattığı iki seçenekten birine yönelmek durumunda kalıyor.
Dolayısıyla 1990’lı yılların koalisyon dönemlerinin tekrar yaşanmaması gayesi ile temellendirilen bir model, Türk siyasi sistemini ittifaklara zorlayan bir yapıya evrilmişse revize etmek yanlış olmayacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmaylarının çalışmaları da bu yönde.
MHP neden rahatsız?
Her ne kadar MHP lideri Bahçeli, revizyon çağrılarına kapıları kapatmışsa da bu sistem bir Allah kelamı değil. İnsanların siyasi pratikler ve arayışlar neticesinde ortaya koydukları bir model. Eğer bir aksaklık varsa, değiştirilmesi de Türkiye’nin çıkarına.
Üstelik bu değişiklik, seçmene üçüncü aktörlere yönelme şansı sunacaksa, bu son derece demokratik. Zaten Bahçeli’nin tepkisinin normal olduğunu belirtirken, anormal bir yanın bulunduğunu belirtmemiz de bundan.
“50+1” üzerinden yürütülen siyasal düzenin MHP’ye alan açtığı aşikar. Muhtemelen Bahçeli de partisine irtifa kaybettirmek istemiyor. Zira AK Parti zaten oylarının en düşük olduğu dönemlerde bile Türkiye’de birinci parti oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise AK Parti’ye oy vermeyen seçmenlerin de desteğini alarak partisinden daha fazla oy alıyor. Yani sert tutumu, bir noktada AK Parti’nin MHP’siz de rahatlıkla seçim kazanacağı senaryoların gündeme gelmesi ile ilişkili.
İYİ Parti’den sürpriz destek
Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası dağılan Millet İttifakı’ndan kopan ve yerel seçimlere 81 ilde kendi adayları ile gireceğini açıklayan İYİ Parti’de yaşanan ciddi kopuşlara rağmen Genel Başkan Meral Akşener, “50+1”de değişikliği gidilmesi konusunda AK Parti’ye açık kapı bıraktı.
Bu konuda değişikliğe gidilebileceğini belirten Akşener, her şeye rağmen muhalefet partisi olduğunu göstererek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın amacının iki dönem kuralını aşmak olması halinde buna karşı çıkacağını dile getirdi.
Bununla birlikte İYİ Parti’de yaşanan istifalara bakarak, yerel seçimlerden sonra Akşener’in hala Genel Başkan olarak siyaset yapabileceğini söylemek de fazla iddialı bir yorum olur. Yerel seçimlerden sonra Akşener’in olmadığı bir İYİ Parti gerçeğiyle ya da kendisine zaman zaman yapılan çağrıları kabul ederek Cumhur İttifakı’na katılan bir İYİ Parti görüntüsü ile karşılaşmak şaşırtıcı olmaz.
CHP’nin 50+1 paradoksu
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tabanı ile tavanı arasında uçurum olan bir parti olarak nitelendirilebilir. Örneğin CHP tabanını oluşturan Ege ve Trakya’daki seçmen ile MHP seçmeni arasındaki temel fark, görece daha seküler bir yaşam biçimini talep etmeleri olabilir. Hatta CHP’nin kalesi olan bu bölgelerin geçmişte Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nin kalesi olduğu düşünülürse, çok daha dikkat çekici çıkarımlara da ulaşılabilir. En temelde kendini Atatürkçü olarak tanımlayan CHP tabanı milliyetçidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’lilere yaptığı en büyük kötülük de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme iddiası ile terör örgütü PKK’nın siyasi uzantıları ile yakınlaşmakta bile beis görmemesi.
Esasen CHP’nin son yıllarda ayrılıkçı Kürt hareketi ile yakınlaşmasının tek dayanağı da “50+1”. Dolayısıyla konuşulmasa da Söğütözü’ndekiler, genel başkan değişikliğine rağmen Selahattin Demirtaş’a selam göndermeyi sürdürse de CHP tabanı “50+1”in yorgunluğu içerisinde.
Pek çok CHP’li kutuplaşmış siyasi zeminde kendisini seçeneksiz hissettiği için CHP’ye oy vermeye devam ediyor. “50+1” düzeninin değişmesi, CHP tabanında olumlu karşılanabilir. Çünkü bu alternatifsiz sığ CHP siyasetine alternatif yaratmak gündeme gelebilir.
Meselenin CHP açısından paradoksal boyutu ise Genel Merkez’in tutumunda. Son 3 genel seçime bakıldığında 1 Kasım 2015’te %25, 2018’de %25 oy alan bir CHP var. Daha da vahimi, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP, o dönemdeki Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı seçtirmek için kendisine hiç benzemeyen 5 parti ile ittifak yapmak zorunda kaldı. Altılı masanın yanı sıra masanın dışındaki partilere de sayısız söz verildi.
Ancak CHP Sözcüsü Deniz Yücel, hala son seçim yenilgisinin şokunu atlatamayan parti tabanından bihabermişçesine meseleyi 2 dönem kuralı ile özdeşleştiren bir eleştiride bulundu. Peki, tüm amaç Erdoğan’ın bir daha seçilmesi mi?
AK Parti hangi modeli çalışıyor?
AK Parti kadrolarının yola bir dönem daha Cumhurbaşkanı Erdoğan ile devam etmek istemesi normal. Açıkçası bu konuda bir değişiklik ihtiyacı varsa zaten buna yapılacak anayasa referandumu ile millet karar verir. Ancak mesele bu kadar basit olamaz.
Yukarıda belirtildiği üzere AK Parti, toplumun 51-49 ya da 52-48 eksenli bir kutuplaşmaya hapsolmayacağı bir senaryo üzerinde çalışıyor. Üstelik Türkiye’nin koalisyonlardan kurtulmak için çıktığı yolda ittifaklara hapsolması da aşılması gereken bir hadise. Bu yüzden de AK Parti’nin çeşitli modelleri çalıştığı söylenebilir. Peki, AK Parti hangi modelleri çalışıyor?
Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlık sisteminin Türkiye’de ilk tartışıldığı dönemde dar bölge senaryosuna sıcak baktığı bilinmekte. Fakat bu senaryonun terör örgütünün siyasi uzantılarına hareket alanı sağlayabileceği endişesi ile gündemden düşürüldüğü hatırlanmakta. Dolayısıyla bu konu dile getirilse de Cumhur İttifakı’nın da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da buna sıcak bakmayacağı öngörülebilir.
Diğer taraftan ittifak senaryosunu tamamen ortadan kaldırmak da mümkün değil. Bu noktada akıllara ittifaklara muhtaciyeti azaltacak ama Cumhurbaşkanı’nın toplumsal kabulü noktasında da meşruiyet problemi yaşamadan seçileceği bir çözümün gelmesi gerekiyor.
Latin Amerika modeli mi?
Bu formül çok konuşulmasa da Latin Amerika’dan gelebilir. Latin Amerika ülkelerinde farklı uygulamalar olmakla birlikte iki turlu seçimlerin ilk turunda %40’ın üzerinde oy alan; ancak meşruiyet sorunu yaşanmaması açısından ikinci olan rakibine ortalama %10’luk ya da %8'lik bir fark atan adayın seçimi ilk turda tamamlayabildiği örnekler var. Aksi takdirde ikinci tur senaryosu gündeme gelebiliyor.
Aynı zamanda %40, küçük ve orta büyüklükteki partileri de daha etkin oyuncular olarak siyasal sistemde alternatif haline gelme noktasında cesaretlendirebiliyor. Böylesi bir senaryonun ilerleyen günlerde gündeme gelmesinin şaşırtıcı olmayacağını ifade etmek mümkün. Ancak henüz AK Parti kaynaklarından bunu doğrulayan bir açıklamanın olmadığını da vurgulamak gerekir.
Yeni anayasaya ilişkin çalışmalarda böylesi bir formülün gündeme gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Zaten AK Parti'nin doğal oylarının hiçbir zaman %38'in altına düşmediği, CHP'nin ise en iyi döneminde bile %25'in üzerine çıkmadığı düşünüldüğünde bu formül, AK Parti açısından makul bir senaryo olarak değerlendirilebilir.