Arab Institute for Security Studies: Güney Kafkasya'da İran ve Türkiye arasındaki rekabet artıyor

Dağlık Karabağ Savaşı İran'ın bölgesel etkisini azaltırken, Tahran'da pan-Türkizm korkusu oluşturdu. Güney Kafkasya'daki yeni jeopolitik gerçeklikte, Rusya'dan çok Türkiye ön plana çıkıyor.

1. resim

BAE merkezli stratejik araştırma kurumu Arab Institute for Security Studies'de, ikinci Karabağ savaşı sonra Güney Kafkasya'da değişen dengelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İkinci Karabağ savaşı sonra Güney Kafkasya'daki jeopolitik gerçekliğin tamamen değiştiği belirtilen analizde, İran'ın etkisinin azaldığı, diğer yandan ise Türkiye'nin Rusya'dan daha fazla etkin bir noktaya geldiği belirtildi.

Analizde ayrıca; bu gelişmelerin İran'da bir pan-Türkizm korkusu oluşturduğu ve İran'ın bundan sonraki süreçte Ermenistan'a daha fazla destek verme politikası izleyebileceği tespitine yer verildi.

İşte Arab Institute for Security Studies'de yayınlanan analiz:

İran, Afganistan'daki Taliban hükümetiyle ilişkilerinde olsun, Azerbaycan'la ilişkilerinde olsun yakın çevresinde büyük zorluklarla karşı karşıya.

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin son dönemde ortaya koymaya çalıştığı bölgesel diplomasisi, ülkenin kuzeydeki komşularıyla gerilen ilişkiler üzerinde bir etki yaratmadı. Hatta son yıllarda büyük bir istikrarsızlığa yol açtı.

Birinci Dağlık Karabağ Savaşı'nın sona erdiği 1994 yılından 2020'deki savaşa kadar bir istikrar adası olan kuzey sınırı, bugün İran toprakları içindeki sınır bölgelerinde istikrarın korunmasını doğrudan tehdit eden bir gerilim alanı haline geldi.

İstikrar dönemi İranlı yetkililer için özellikle önemliydi çünkü batı sınırı Körfez çatışmasının ve ABD'nin 1991 ve 2003'teki Irak işgallerinin sonuçlarına maruz kaldı. Aynı dönemde doğu sınırı da iki kez istikrarsızlaştı: 1996'da Taliban'ın iktidarı ele geçirmesi sırasında ve 2001'de ABD'nin Afganistan'a askeri müdahalesinin ardından.

Tahran'ın bakış açısına göre, 2020'den bu yana Güney Kafkasya'daki vahim güvenlik durumu, Türkiye gibi bölgesel güçlerin veya İsrail gibi düşmanların artan etkisinden ve Azerbaycan ile olan ittifaklarından kaynaklanıyor.

Yükselen bu dış etkiler söylemi, bu bölgede yeni bir Türk meydan okuması algısına rağmen İran'ın Güney Kafkasya'ya yönelik bölgesel politikasındaki reform eksikliğini açıklamak için kilit öneme sahiptir. Gerçekten de bu bölge uzun yıllar boyunca Rus-İran nüfuz alanı olmuş ve Türkiye 1991'de Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar bu bölgeyi kontrol altına alamamıştır.

Dolayısıyla İran'ın dış aktörlerin rolüne ilişkin söylemi, Güney Kafkasya'daki politikasının başarısızlığına ilişkin bir itiraf niteliğindedir. Zira Tahran, "yakın çevresi" olarak gördüğü bölgede Türkiye ve İsrail'in etkisinin artmasını sınırlayamadı.

2020'den bu yana Azerbaycan ve İran arasındaki gerilim nedeniyle İran'ın kuzey vilayetlerinde istikrarsızlık riski var. Bu durum Devrim Muhafızları'nın İran'ın kuzey bölgelerinde askeri tatbikatlarını arttırmasını büyük ölçüde açıklıyor. Bu, İranlı yetkililerin ülkenin toprak bütünlüğünü korumaya verdiği önceliği göstermenin yanı sıra Bakü'ye İsrail'le işbirliği, Ankara'ya da Azerbaycan'la askeri işbirliği konusunda bir mesaj vermek içindir.

İran'ın bakış açısına göre, 2020'den bu yana İran-Azerbaycan ilişkilerinin kötüleşmesinde belirleyici bir faktör olarak pan-Türkizm korkusu var.

İran'daki iç anlaşmazlık, azınlıklar sorununu İran siyasi sisteminin bekası ve İran'ın kuzeybatı eyaletlerinde bir Azeri azınlığın varlığı sorununun merkezine yerleştirdi. İran'da Türkçe konuşan toplum üyelerinin Mahsa Amini'nin ölümünün ardından 2022 sonbaharında düzenlenen protestolara katılması bu korkuyu körükledi. Başka bir deyişle, ulusal protestoların ve halkın hoşnutsuzluğunun arttığı bir dönemde, yetkililerin ülkenin çevre tarafından istikrarsızlaştırılmasından duyduğu korku da artmıştır.

Ayrıca, jeopolitik bağlamın değiştiği 2020'den bu yana İran, Bakü'nün Dağlık Karabağ'da Ermeni güçleri tarafından ihlal edilen toprak bütünlüğünü geri kazanma meşru hakkını tanıyarak Ermenistan'ı desteklemekten kaçındı.

Dolayısıyla, Kasım 2020'deki ateşkes Tahran'ın sınırının kuzey kanadına kalıcı bir Türk-Azeri varlığı yerleştirmeyi ve İran-Ermenistan sınırının uzunluğunu azaltmayı düşünmesine yol açtı.

2020'deki İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sadece Türk nüfuzunun gelişmesinde değil, aynı zamanda İsrail-Azerbaycan ilişkilerinde de önemli bir rol oynamıştır.

Bu yeni jeopolitik yapılanma İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin de hızla kötüleşmesine yol açtı, ancak ekonomik alışverişin geliştirilmesi askeri tırmanma riskinin önünde bir engel olmaya devam ediyor.

Azerbaycan'a karşı konvansiyonel bir savaş, İranlı askeri stratejistler tarafından önümüzdeki yıllarda olası bir senaryo olarak değerlendiriliyor.

Resmi İran medyası tarafından ortaya konulan şey, Ermenistan ve Azerbaycan arasında yeni bir çatışma olması durumunda Ermenistan'a daha fazla destek verilmesi yönünde. Bu durum, bazı Batılı kaynaklara göre İran'ın neden sınır bölgesini izlemek için insansız hava araçları kullanıyor ve hatta bunları Ermenistan'a teslim ediyor olabileceğini açıklıyor ki Erivan bunu reddediyor.

Azerbaycan'ın İkinci Dağlık Karabağ Savaşı'ndaki zaferi kaçınılmaz olarak stratejik ortamı değiştirdi ve İran artık elverişsiz bir konumda.

İran, Güney Kafkasya'daki başarısız arabulucu konumunun ötesinde, Dağlık Karabağ'ın ikmal yollarını kontrol eden ve Zengezur Koridoru'nu tamamlamayı uman Azerbaycan ile diplomatik ve ticari ilişkilerini yoğunlaştırmaya çalışacaktır.

Sonuç olarak; Güney Kafkasya'da İran'ın etkisinin azalması ile yeni bir jeopolitik durum ortaya çıkmış ve bölgede Rusya'dan çok Türkiye ön plana çıkmaya başlamıştır.

Tartışma