Atlantic Council: Avrupalı NATO ülkeleri birliği ayakta tutabilecek mi?
Ukrayna krizi, Avrupa'daki liderlik boşluğu, savunma harcamaları, orduların yapısı, nükleer riski. Avrupalı NATO ülkeleri birliği ayakta tutabilmek için neler yapmalı?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Atlantic Council'de, Trump'ın yeniden seçilmesinin ardından Avrupa ülkelerinin NATO'nun geleceği hakkında atması gereken adımların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Trump'ın ABD'yi NATO'dan çekme riskine karşı Avrupalı NATO müttefiklerinin ilk olarak Haziran 2025'te Lahey'de yapılacak NATO Zirvesi'nden önce, başta harcamalar olmak üzere kritik adımlar atması gerektiği belirtilen analizde, Avrupa'daki liderlik yükünün ise yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'ye düşeceği belirtildi.
Analizde ayrıca, Avrupa güçlerinin hızlı bir şekilde Ukrayna'ya konuşlanması için çözümler üretilmesi ve hava savunma sistemleri başta olmak üzere büyük yatırımlar yapması gerektiği kaydedildi.
İşte Atlantic Council'de yayınlanan analiz:
Başkan seçilen Donald Trump'ın göreve, ABD'nin NATO'daki varlığı ve Avrupa'nın birliğe katkısı konusunda kuşkulu bir şekilde dönmesi muhtemeldir.
Trump'la ilk döneminde doğrudan çalışmış olan yetkililer, Trump'ın ABD'nin NATO'ya olan bağlılığını azaltma ve hatta sona erdirme konusunda hiçbir tereddüdü olmadığına inanıyorlar. Ancak şüphesiz olarak Trump, yine güç gösterisi yapmak isteyen bir başkan olacaktır.
Avrupalı müttefikler NATO'yu kurtarabilir mi?
Avrupalı müttefikler ilk olarak; Haziran 2025'te Lahey'de yapılacak NATO Zirvesi'nde Avrupa'nın stratejik sorumluluklarına odaklanarak ve Avrupa'nın ABD'nin savunma yükünün bir kısmını kaldırabileceği yollar üzerinde anlaşarak ittifakın geleceğini garanti altına almaya çalışacaktır.
Avrupalı büyük güçler ekonomik durgunluk, Avrupa'daki liderliğin zayıflaması ve Ukrayna'nın savaş yorgunluğuyla karşı karşıya.
Bu nedenle, birliğin geleceğinin toparlanması için liderlik yükünün büyük bir kısmı yeni NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'ye düşecektir.
Eski bir merkez sağ Hollanda başbakanı olan Rutte'nin Trump'ın samimi bir ilişkisi olduğu biliniyor ve Trump gibi bir figürle Rutte'nin diyalogta olması birliğin geleceği açısından daha sağlıklı olabilir.
NATO'nun ilk gündem maddesi şüphesiz olarak Ukrayna olacak.
Trump, muhtemelen Rusya'nın Ukrayna topraklarının bir kısmını işgal etmeye devam etmesiyle sonuçlanacak hızlı bir çözüm için bastırıyor. Rutte ise, ABD'nin güvenlik çıkarlarının Rusya'nın zaferini engellemekte yattığını zaten vurgulamıştı. O nedenle Avrupa, Trump'ın girişimini buna göre şekillendirmeye çalışmalıdır.
Ateşkesin şartları ne olursa olsun, kalıcı barışın anahtarı Batı'nın Ukrayna'nın uzun vadeli güvenliği için sağlam bir taahhütte bulunması olacaktır.
Uzun ve yıkıcı bir mücadelenin ardından ideal olan son nokta şüphesiz olarak Ukrayna'nın NATO üyesi olmasıdır. Avrupa ülkeleri de bu sonucu teşvik etmelidir. Ancak Trump buna direnebilir.
Bu durumda Avrupa Birliği, Ukrayna'nın AB üyeliğine öncelik vererek bir adım öne çıkabilir. Ancak bu da savaştaki bir ülkenin NATO'ya olduğu gibi AB'ye de üye olamayacağı savunma maddesine takılabilir.
Diğer yandan Avrupa ülkeleri, birliklerini çatışma sonrası Ukrayna'ya konuşlandırarak, Kiev'e uzun vadeli askeri yardımın büyük bir kısmını sağlama taahhüdünde bulunmalı ve Ukrayna'nın geleceğini garanti altına almalıdır.
Haziran 2025 NATO Zirvesi, NATO'nun otuz iki ülkesinden yirmi üçünün gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 2'si oranında savunma harcaması hedefine ulaşmış olmasını kutlayabilir.
İttifak'ın geri kalan dokuz ülkeyi de bu hedefe kısa sürede ulaşmaları için teşvik etmesi gerekiyor.
Ancak birlik, bir sonraki büyük adımı da en kısa sürede atmalıdır. Çin'in askeri harcamaları ABD'nin Doğu Asya'daki geleneksel askeri hakimiyetine meydan okumaktadır. Amerika Birleşik Devletleri bu bölgede caydırıcılığını korumak için karşılık vermelidir ve NATO müttefikleri, buna yardımcı olmak için ABD'ye destek vermelidir.
Bunun için de NATO, yaklaşan zirvesinde yüzde 2'lik hedefi on yılın sonuna kadar GSYH'nin yüzde 3'üne çıkarmayı kabul etmelidir.
Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin NATO taahhüdünden vazgeçmesi halinde bu, Avrupa'nın savunma harcamaları için mutlak bir asgari seviye oluşturacaktır. Ancak bunu önceden taahhüt etmek ABD'yi İttifak içinde tutabilir. NATO güçlenirken Trump da bundan kendine pay çıkarabilir.
Dahası, yeni savunma harcamaları ile ilgili hedefler, belirli savunma gereksinimlerine odaklanmalıdır.
Bu gerekliliklerden en önemlisi şüphesiz olarak hava savunma sistemleri ağı kurulmasıdır. İkinci gereklilik ise ABD'nin NATO'nun savunmasını zayıflatmadan deniz kuvvetlerinin çoğunu Asya'ya kaydırmasına olanak sağlayacak ek Avrupa deniz unsurları inşa etmek olmalıdır.
Bu bütçesel adımlar Avrupa birliklerinin daha fazla güçlendirilmiş ileri konuşlandırılmasıyla desteklenmelidir. Şu anda NATO'nun sekiz cephe ülkesinde NATO'nun güçlendirilmiş ileri konuşlandırmaları bulunmaktadır. Ancak bu kuvvetlerin boyutu genellikle küçüktür.
Litvanya'daki gibi bazıları sürekli tugay büyüklüğünde gruplara ya da her biri yaklaşık beş bin askere kadar yükseltilmiştir. Bunların sekizinin de tugay seviyesine yükseltilmesi, uzun menzilli topçu ve hava savunma sistemleri ile donatılması ve gelecekteki takviyeler için hazır stoklarla takviye edilmesi gerekmektedir. ABD'nin katkısı Polonya'daki varlığını daha da geliştirmek olacaktır.
Küresel düzeyde, Haziran zirvesinde NATO, AB ve ABD arasında yeni bir sorumluluk paylaşımı yapılmalıdır. Bu ABD'nin yükünü daha da hafifletebilir.
NATO'nun başlıca sorumluluğu kendi anlaşma bölgesini savunmak olacaktır. AB, başta Afrika olmak üzere güneyindeki çatışmalarda birincil sorumluluğu üstlenebilir. Orta Doğu'da güvenlik, Kızıldeniz'de olduğu gibi, ABD'nin öncülüğünde ortak bir ulusal sorumluluk olabilir.
Stratejik sorumluluğun bu transatlantik paylaşımı, Lahey'de atılacak yeni adımlarla Asya'ya kadar uzanmalıdır. Daha önceki zirveler NATO'yu bu yönde harekete geçirmiştir ve Kuzey Kore'nin Ukrayna savaşındaki son rolü Avrupa ve Asya güvenliği arasındaki bağlantının altını daha da çizmektedir.
Asya'daki müttefiklerini saldırılara karşı destekleme sorumluluğu esas olarak ABD'ye ait olsa da, Avrupa bu bölgedeki caydırıcılığı arttırmak için daha fazlasını yapabilir.
Nihayetinde Avrupa'nın Rusya ve Avrupa arasındaki on katlık nükleer dengesizliği de ele alması gerekebilir.
Soğuk Savaş sırasında barışı koruyan ABD'nin stratejik nükleer caydırıcılığıydı. ABD'nin NATO'dan çekilmesinin bir parçası olarak ABD'nin nükleer şemsiyesinin Avrupa'dan çekilmesi halinde, Avrupa'nın iki nükleer gücü olan İngiltere ve Fransa'nın mevcut minimal caydırıcı duruşlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekebilir.
ABD'nin nükleer şemsiyesi olmadan Avrupa, Rusya'nın nükleer şantajına karşı daha savunmasız olacaktır. Bu konu Lahey'de muhtemelen arka planda tartışılacaktır.
Lahey Zirvesi'nin bu gündemi oldukça zor. Özellikle de Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, Trump'ın vaat ettiği yeni gümrük vergilerinin tetikleyeceği bir ticaret savaşına girerse bu durum daha da geçerli olacaktır.
Ancak güvenlik riskleri son derece yüksek. Avrupa'nın adım atmasının, oynaması gereken gelişmiş güvenlik rolünü oynamasının ve bu süreçte NATO'yu kurtarmasının zamanı geldi.