gdh'de ara...

Atlantic Council: Bölgede yaşanan deprem ve Türkiye'deki seçim, Batı için Suriye'de fırsatlar sağlayabilir

Bölgede yaşanan deprem ve Türkiye'deki seçim, Batı'nın Suriye'deki çıkarları için potansiyel fırsatlar sağlayabilir. SDG'yi destekleyen ülkelerin, müttefiklerini "Suriye Özerk Yönetimi" olarak tescillemeye ihtiyacı var. 

1. resim

ABD ve onun Suriye'deki, en başta Fransa ve Birleşik Krallık olmak üzere çekirdek müttefiklerinin Suriye'ye yönelik güçlü bir inisiyatif alma zamanı geldi.

Halihazırda bombardımanlara ve diğer baskı biçimlerine maruz kalan Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) karşı yeni bir Türk kara operasyonu tehdidi, konuyu her zamankinden daha acil hale getiriyor. Bu, şu anda birkaç ay veya hafta önce olduğundan daha az olası görünse de, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Mayıs ayında seçimlerle karşı karşıya kalacak.

Erdoğan, Kasım 2022'de İstanbul'da meydana gelen bombalı saldırıdan PKK'nın Suriye kolu olan Halk Koruma Birimlerini (YPG) sorumlu tuttu ve faillerin "hak ettikleri gibi cezalandırılacağına" dair söz verdi.

Türkiye, Suriyeli mültecilerin bir kısmının evlerine döndürülmesi gerektiği konusunda uzun süredir ısrar ediyor ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, müttefiklerinin ve Suriye politikasını eleştiren bazı muhaliflerin görüşlerini dikkate almalı. Sebep ne olursa olsun, yakın gelecekte Suriye'nin kuzeyinde yeniden bir operasyon olasılığı göz ardı edilemez.

Yeni bir inisiyatif için zorlamanın birbiriyle bağlantılı ikinci bir nedeni de, Rusların Erdoğan'ın Suriye'ye karşı duruşunu değiştirme istekliliğinden yararlanmaya hazır olmaları. Rusya, son aylarda ana hatlarını gördüğümüz Şam'la yakınlaşmayı bu nedenle teşvik ediyor. Anca görüşmelerde normalleşme Beşar Esad'ın çıkarına olsa da, klanının geleneklerine uyarak çıtayı çok yükseğe yerleştirdi.

Batılı güçler, kendilerini iki çıkmazda bulma riskiyle karşı karşıya. Şam'ın muhalefetine rağmen bölgedeki müttefikleri bir Türk operasyonu ile karşı karşıya kalabilir. Türkiye'nin bu konuda Rusya'dan sarı ışık alması da muhtemeldir. Çünkü Ankara, Moskova ve Şam arasında üçlü bir anlaşma Batı'nın "Kürt müttefiklerinin" tehlikeye girmesine yol açacaktır.

Ukrayna'daki savaş, ikincil zorluklar pahasına tüm Batılı karar vericilerin dikkatini çekiyor. Küresel ekonomi kırılgan, SDG'nin yönetimi zar zor gelişti ve IŞİD zamanını bekleyerek yeniden aktif olmaya çalışabilir.

Bu arada, Esad rejimi ve İran'ın İslam Devrim Muhafızları Birliği, bölgedeki Arap nüfusun hoşnutsuzluğunu kullanmaya devam ediyor. Türkiye'den bağımsız olarak, statüko bu bölgede SDG ve Batı için artan zorluklar yaratıyor.

Peki Batı ülkeleri ne tür bir girişim başlatılabilir?

Birinci yol, SDG liderleriyle net bir stratejik pazarlığın müzakere edilmesini içerecektir. SDG'nin hayatta kalabilmesi için sağlam bir güvenlik garantisine ve müttefiklerinin şu anda yaptığından çok daha fazla ekonomik desteğine ihtiyacı var.

Buna karşılık SDG'yi destekleyen ülkelerin, Arap çoğunluk da dahil olmak üzere bölgedeki yerel nüfusu anlamlı bir şekilde SDG'nin yönetişim yapısına dahil etmesi ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ne (AANES) olarak tescillemeye ihtiyacı var.

Başta bölgedeki Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile YPG'nin siyasi kanadı olan PYD arasındaki olmak üzere, bölgedeki "Kürt gruplar" arasındaki anlaşmazlıkların da sona erdirilmesi gerekiyor.

İkinci yol ise, Türkiye ile Suriyeli "Kürt gruplara" yönelik saldırgan tavrını kademeli olarak yumuşatması için müzakere etmek olacaktır.

Türkiye'nin bu bölgedeki sınırlarının güvenliği konusunda meşru kaygıları var. Bu nedenle sürekli bir savaş temelinde kalmak yerine AANES ile bir modus vivendi'ye ulaşmak, Türkiye'nin uzun vadeli çıkarına olabilir.

Ancak bu iki parçanın senkronizasyonu nasıl sağlanır?

Muhtemel yaklaşım, aşamalar halinde ilerlemek olacaktır. İlk aşama, her iki taraftaki düşmanca eylemlerin dondurulmasını içerecektir. Sonraki aşamalarda, iki taraf arasında işbirliğine yol açan güven artırıcı önlemler getirmek için yaratıcı çözümler bulunabilir. Üç batılı gücün taahhüdü burada belirleyici olabilir ve olmalıdır. Paris ve Londra ve Washington bu konuda beraber hareket edebilir.

Diğer yandan Suriye'de rol oynama isteği göz önüne alındığında, bir Körfez ülkesi olarak Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) de sürece dahil olması, hem siyasi olarak hem de bölgedeki Arap nüfusa güven vermek için uygun olacaktır.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 18 Ocak'ta Washington'a yaptığı son ziyaret, denklemi somut bir şekilde değiştirmiş görünmüyor. Avrupa'dan bakıldığında hakim olan izlenim, Suriye'nin Biden yönetiminin dış politikasında bir kör nokta olduğu yönünde.

ABD ve müttefikleri Suriye'deki inisiyatifi yeniden ele geçiremezlerse, Rusya ve İran bu bölgenin olası istikrarsızlaşmasından en çok yararlanan aktörler olacak.

Eğer güçlü bir şekilde hareket edebilirlerse Esad rejimi ile bağlarını normalleştiren Arap ülkelerinden, Şam'ın bir ademi merkeziyet yasası çerçevesinde Suriye'nin kuzeydoğusundaki dinamiklerine saygı gösterme taahhüdüne girmesi istenebilir. Ancak bu bölge kesinlikle Esad rejiminin askeri ve istihbarat güçlerinden arındırılmalıdır.

6 Şubat'ta Türkiye ve Suriye'nin geniş bölgelerini yerle bir eden 7,8 büyüklüğündeki korkunç deprem bu öneriyi ne ölçüde etkileyebilir?

Siyasi olarak Esad rejimi, yaptırımlardan kurtulmak için durumu istismar etmeye çalışacak ve komşu ülkeleri normalleşme fikri üzerine harekete geçecektir. Çok sayıda ülkeden gelen büyük uluslararası yardıma rağmen güçlü bir eleştiri ile karşı karşıya olan Erdoğan için ise seçimler önemli ve bu durum Erdoğan'ın konumunu zayıflatabilir.

Bu iki faktör, Suriye'nin kuzeydoğusunu istikrara kavuşturmak için Batı'ya nedenler ve potansiyel fırsatlar sağlayabilir. Bu girişim en azından Batı'nın Suriye bataklığında temel çıkarlarını savunma taahhüdünün bir göstergesi olacaktır.

Tartışma