Atlantic Council: Türkiye, Suriye politikasını nasıl bu kadar keskin bir şekilde değiştirdi?

Türkiye, Suriye politikasını neden bu kadar keskin bir şekilde değiştirdi? AB ve ABD, Türkiye'nin endişelerini anladıklarını defalarca vurguladı ama çözüm üretmedi. ABD, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını gideren ciddi bir yol haritası belirlemeli.

1. resim

Yaklaşık on bir yıl sonra, Ankara ile Şam arasında bakanlar düzeyinde resmi bir görüşme gerçekleşti. Aralık 2022'de Rusya'da yapılan toplantı, nihayetinde Recep Tayyip Erdoğan ve Beşar Esed arasında doğrudan bir görüşme ile sonuçlanabilecek birçok toplantının ilki olarak gerçekleşti.

Peki Türkiye, Suriye politikasını nasıl bu kadar keskin bir şekilde değiştirdi?

PKK; Türkiye ve ABD tarafından terör örgütü olarak belirlenmiş bir yapılanmadır. Aylardır kamuoyu ve analistler, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu olan YPG ve bölgedeki ABD destekli SDG'ye karşı yeni bir Türk askeri operasyonu yapılacağı konusunda spekülasyon yaptılar.

Bu spekülasyonlar, Kasım 2022'de İstanbul'da İstiklal Caddesi'ne yapılan ve delillerin YPG'yi işaret ettiği bir bombalama eyleminin ardından Türkiye'nin Pençe-Kılıç Harekatı'nı başlatması ve kara saldırısı hazırlığı olarak algılanan Suriye ve Irak'taki çeşitli mevzileri bombalaması nedeniyle arttı. Ancak bu operasyon gerçekleşmedi.

Türkiye'nin bu saldırılarının ardından Esed rejimi, YPG'nin elindeki bölgelerdeki askeri varlığını güçlendirdi ve Rusya, Ukrayna ile meşgul olmasına rağmen Türkiye'nin taleplerine boyun eğmeyeceğini gösterdi.

Ankara ile Moskova arasında yapılan görüşmelerin ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Erdoğan'ı Şam ile görüşmeye ikna etti. İlk olarak, Türk istihbarat şefi Suriyeli mevkidaşı ile bir araya geldi. Daha sonra bakanlar düzeyinde ilk görüşme Aralık 2022'de Moskova'da Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile görüşmesiyle gerçekleştirildi. Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ocak ayının sonunda dışişleri bakanları arasında da bakanlar düzeyinde ikinci bir toplantının yapılacağını duyurdu. Bu görüşmeye Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin de kendi dışişleri bakanlarıyla birlikte katılması bekleniyor.

Ayrıca Çavuşoğlu, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Esed ile yakında bir görüşme yapılabileceğini belirtti. Ancak daha sonra görüş ayrılıklarının sürdüğünü belirterek Ankara, Şam ve Moskova arasında Şubat ayı başında bir görüşmenin yapılacağını duyurdu.

Ankara ile Şam arasında doğrudan görüşmeler Rusya'nın eski ve güçlü bir talebi olsa da, Türkiye'nin karar alma sürecini motive eden koşullar o zamandan bu yana önemli ölçüde değişti.

Örneğin, Esed rejiminin Türkiye'nin en önemli iki talebini, yani mültecilerin dönüşü ve YPG'nin kökünün kazınmasını yerine getirebileceği fikri Türkiye'de konuşuluyor. Yıllar içinde Türk muhalefeti, bu iddialarını sürekli tekrarlayarak Türkiye kamuoyunu ikna etmeyi başardı.

Türkiye'de faaliyet gösteren kamuyou araştırma kurumu Metropoll tarafından Aralık 2022'de yapılan bir araştırmaya göre; Türklerin yüzde 59'u Esed rejimi ile uzlaşmayı desteklerken, sadece yüzde 29'u uzlaşmayı reddediyor.

Türkiye Cumhurbaşkanının 14 Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri öncesinde kamuoyunun duyarlılığına dikkat etmesi gerekiyor. Uluslararası algının aksine Türkiye, seçimlerin önemli olduğu Müslüman çoğunluklu ülkelerin en önemli demokrasisi olmaya devam ediyor.

Bununla birlikte, Türk bürokrasisi ve pek çok Türk araştırmacı da, Esed'le uzlaşmanın ülkeleri için anlamlı bir çözümle sonuçlanabileceğine inanıyor. Yani bu görüşü benimseyen sadece halk değil.

Zira mültecilerin Suriye'de bulunan Türk koruması altındaki bölgelere gönüllü dönüşlerini kolaylaştırmak için Türk hükümeti tarafından açıklanan projeler, Türk kamuoyunu ikna etmedi. Geri dönüşün hızı ve yeni konut ve altyapı projelerinin finansman kaynağına ilişkin sorular, iktidar partisinin seçmen desteğini geri kazanmasını engelledi.

Suriyeli mülteci sorunu, Türkiye'de en önemli iki seçim konusundan biri olmaya devam ederken, Türk iktidar partisinin Rusya'nın taleplerini ve arabuluculuğunu kabul etmekten ve seçimlerde galibiyeti garanti altına almak için Şam'a uzanmaktan başka seçeneği yok. Tüm Türk muhalefet partilerinin mülteci sorununu Esed rejimi ile normalleşerek çözeceklerini iddia ettikleri bir ortamda, bu hamle Türk muhalefetinin ana argümanını ortadan kaldırıyor.

Bu, iç siyasi mülahazalara dayalı bir karar ama aynı zamanda Esed rejiminin kazanabileceği, Türkiye'nin ise çok şey kaybedebileceği bir karar. Çünkü Ürdün ve Lübnan deneyimi, Esed rejimiyle uzlaşmanın mültecilerin dönüşünü kolaylaştırmadığını gösteriyor.

Bununla birlikte, Erdoğan ve Esed'ın beraber vereceği bir fotoğraf, yıllar içinde uluslararası destek ve ilginin azalması nedeniyle Türkiye'nin siyasi desteğine bağımlı olan Suriye muhalefetini önemli ölçüde etkileyecektir. Ayrıca, Türkiye'de ve Suriye'nin Türk koruması altındaki bölgelerinde yaşayan Suriyelilerin sayısı, rejim kontrolündeki Suriye'deki Suriyelilerden daha fazladır. Nitekim Suriyeliler gösteriler düzenlediler ve böyle bir uzlaşıyı reddettiklerini çok net bir şekilde dile getirdiler.

YPG meselesine gelince; Türkiye 2016'dan beri Suriye'nin kuzeyine askeri operasyonlar düzenleyerek ulusal güvenlik ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Ancak Rusya, 2019'dan bu yana Türkiye'nin tüm girişimlerini engellemeyi başardı. 2021'de ABD, Suriye'nin doğusundaki hava sahasını Rusya'ya açtı ve YPG'nin kontrolündeki bölgelerde konuşlanmış Rus savaş uçakları ve askeri personeli, Türkiye'nin operasyonu başlatmasını engelledi. Aynı zamanda, Türkiye, Donald Trump tarafından 2019'da yayınlanan 13894 sayılı ABD İdari Kararnamesi uyarınca Suriye'nin kuzeyindeki YPG'nin elindeki bölgelere askeri bir operasyon başlatması durumunda ABD yaptırımları tehdidi altında olmaya devam ediyor.

Rusya'nın muhalefeti, ABD'nin yaptırım tehdidi ve yaklaşan seçimlerin birleşimi, Türkiye'yi güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için askeri bir operasyon yürütmekten alıkoydu. Eşzamanlı olarak Türk muhalefeti, YPG'ye karşı koordinasyon sağlamak için Esed rejimiyle bir anlaşmaya varma fikrini ise başarıyla savundu. Esed rejimi ile devam eden görüşmeler bu sürecin sonucudur.

Türk muhalefetinin mülteciler ve YPG'ye karşı kamuoyu söylemindeki zaferi, Türkiye'nin Suriye politikasındaki bu değişikliğin ana nedeni gibi görünüyor. Ancak bu kayma aynı zamanda Avrupa'nın Türkiye'ye desteğinin olmaması ve ABD'nin Irak ve IŞİD'e karşı mücadeleyi sürdürürken Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan bir Suriye yol haritası geliştirememesinden kaynaklanıyor.

Türkiye yıllarca, Avrupa Birliği'nin bir şekilde mülteci sorunuyla başa çıkma konusunda Türkiye'ye yardım edeceğini umdu. Türkiye ile AB arasındaki mülteci anlaşması, Türkiye'de kamuoyunun Suriyeli mülteciler aleyhine değiştiği tarih olarak kabul edilebilir. AB, vize düzenlemeleri ve Suriyeli mültecileri Avrupa'ya kabul etme prosedürü gibi anlaşmanın temel unsurlarını hiçbir zaman uygulamadığından, Türkler kendilerini Avrupalılar tarafından sömürüldüğünü ve kullanıldığını hissetti. AB, yalnızca mali yardım sağlama yükümlülüğünü yerine getirmenin mülteci sorununu çözebileceğine inanıyordu.

Fonlar tükendiğinde, AB bir toplantı yaptı ve daha fazla fon sağlamayı kabul etti. Ancak sadece kendi adına konuşan AB, Türkiye'yi mülteci anlaşmasının devamını tartışmaya davet etmedi. Türkiye de mültecilerin Avrupa'ya giden yolunun kapandığını anlayınca Suriye'ye dönüşü kolaylaştırmaya karar verdi ve Avrupa'dan yeni finansman talebinde bulundu. Ancak Avrupalılar bunu reddetti.

İkinci olarak, Türkler her zaman ABD'nin bir gün YPG ağırlıklı SDG güçlerini Suriye muhalefeti lehine terk edeceğini umdular. Türk siyasetçiler defalarca ve düzenli olarak ABD'ye Suriye'deki politikalarını değiştirmesi çağrısında bulundular, ancak bu çağrılar sonuçsuz kaldı. ABD'li yetkililer, Esed rejimine yaptırım uygulamak gibi politika araçlarını hedefleri olarak dile getirdiler ve Türkiye'nin endişelerini anladıklarını defalarca vurguladılar. Ancak ABD, ne onlara hitap edecek bir yol buldu ne de Türkleri dinledi.

Sonuç olarak, Ankara'nın Şam'la konuşarak ve büyük olasılıkla başarısız olacak bir yol izleyerek bu kadar yüksek bir risk almasının asıl nedeni, Avrupa Birliği ve ABD'nin Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılayan sağlam bir plan sunma ve uygulamaya koyma konusundaki isteksizliğidir.

Bir alternatif sunmak için ABD, Türk ve Amerikan etki alanlarını birleştiren, YPG ile ilişkileri keserek Türkiye'nin güvenlik kaygılarını gideren ve IŞİD'e karşı mücadeleye odaklanmaya devam eden ciddi bir yol haritası belirlemelidir.

Tartışma