BRAC Institute of Development: Rusya-Ukrayna çatışmaları “sahte savaş” noktasına mı ilerliyor?
Rusya-Ukrayna savaşının çıkmaza girmesi ve Batı'nın değişen fikirleri savaşı nasıl etkileyecek? Rusya-Ukrayna çatışmaları “sahte savaş” noktasına mı ilerliyor?
Avusturya merkezli düşünce kuruluşu BRAC Institute of Development'de, Rusya-Ukrayna çatışmalarının geldiği noktanın ve Batı ülkelerinin değişen yaklaşımının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Savaşın Birinci Dünya Savaşı'nın sembolü olan siper savaşları noktasına geldiği belirtilen analizde, Batı ülkelerinin ise Ukrayna'ya destek noktasında fikirlerinin ve politikalarının değişmeye başladığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan ve “sahe savaş” olarak adlandırılan bir sürecin Rusya ve Ukrayna arasında da yaşabileceği öngörüsünde bulunuldu.
İşte BRAC Institute of Development'de yayınlanan analiz:
Ukrayna'daki savaş alanından gelen haberler, savaşın başlangıcından bu yana askeri duruma ilişkin tanımlamalarda bir değişim yaşandığını gösteriyor.
Hatırlayacak olursak ilk zamanlarda analistler, Batılı müttefiklerin ve özellikle de NATO'nun desteği sayesinde Ukrayna silahlı kuvvetlerinin teknolojik üstünlüğünden söz ediyorlardı. Bugün baktığımızda ise aynı analistler durumu Birinci Dünya Savaşı'nın en korkunç yönlerinden biri olan siper savaşına benzetiyor.
Bu temelde her iki tarafın da teknolojik üstünlüğünün ortadan kalkması ve göğüs göğüse çarpışmaya geri dönülmesi anlamına geliyor.
Geçmişi en azından 17. yüzyıla kadar uzanmasına rağmen, siper savaşı Birinci Dünya Savaşı'nın sembolüdür. Bu siperler dehşetin anlaşılmaz bir gerçekliğini de temsil etmektedir.
Dar, çamurlu koridorlardan oluşan bu siperler, ısırıcı soğuk, aralıksız topçu bombardımanı tehdidi ve her yerde bulunan gömülmemiş cesetlerle doludur. Bu, mutlak şiddet ve zulüm dolu bir dünyayı çağrıştırıyor ki bugün Ukrayna'daki cephe de buna benziyor.
Fransa'daki The Museum of the Great War'dan Francois Cochet'a göre, askerler bir yandan fareler ve bitlerle bir arada yaşarken, bir yandan da düşman mermilerinden kaynaklanan ani ölüm olasılığı karşısında sürekli bir endişe içindeydiler.
Patlamaların sağır edici gürültüsü günlük yaşamlarını noktalıyordu. Siperler sadece savaşın acımasızlığını değil, aynı zamanda basit bir yaşam eyleminin dayanılmaz bir boyut kazandığı, her anı korkunç bir hayatta kalma mücadelesine dönüştüren insanlıktan çıkarıcı koşullarda hayatta kalmaya zorlanan savaşçıların fiziksel ve zihinsel yorgunluğunu da sembolize ediyordu.
Ukrayna cephesindeki mevcut durum şu anda tam da böyle bir çıkmaz durumunu çağrıştırıyor ve özellikle Batı'daki ülkelerin Ukrayna'yı destekleme konusundaki rolü ve nasıl ilerleneceği konusunda birçok soruyu gündeme getiriyor.
Devlet Başkanı Zelensky dünya başkentlerini dolaşarak askeri ve mali destek çağrısında bulunmaya devam ederken, bu durum savaşa devam etme ya da durdurma kararının Washington ve Avrupa'daki siyasetçilerin elinde olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu bağlamda, iç siyasi manzara da siper savaşını andırıyor.
Politikacılar arasında Ukrayna'yı destekleyenler ile savaşın sona ermesini isteyenler arasındaki bölünmeyi açıkça görebiliyoruz. Bu durum özellikle ABD'de, Demokratların sürekli desteği ile Cumhuriyetçilerin çoğunluğunun ekonomik zorlukların yaşandığı bir dönemde bu desteğin sona ermesi gerektiğini söylemesi arasındaki bölünme için geçerlidir.
ABD'nin başkanlık seçimlerine girdiği ve Ukrayna dosyasının Gazze'deki durumun gölgesinde kaldığı bir dönemde, hiç şüphesiz kritik bir dönemden geçiriliyor.
Çatışma batağa saplanmışken ve Ukrayna birlikleri sahada hiçbir başarı elde edememişken, Rusya'nın bu ölüm tuzağı statükoyu, artık tamamen Batı desteğine bağımlı olan Ukrayna'dan çok daha iyi taşıyabileceği açıktır.
Bu durum, Moskova'nın çökeceği vaatlerinin artık uzak bir serap haline geldiğini fark eden siyasetçileri tutumlarını yeniden belirlemeye zorluyor. İçerideki dosyalar seçimlerin sonucu üzerinde baskı oluşturdukça, Kiev'in müzakere masasına oturması ve bir anlaşma bulması için artan bir baskıyla karşılaşma ihtimali de artıyor.
Bu, uzun süreli bir ateşkesle savaşın sona ermesi ve Ukrayna'nın doğrudan bir kaybı kabul etmesi, ancak bunu ilan etmemesi anlamına gelecektir.
Diğer senaryo ise Kiev'in bu çıkmaz durumla başa çıkmasına yardımcı olmak için desteği yeniden ayarlamak olacaktır. Bu, cephedeki çatışmanın yoğunluğunu kontrol ederken ülkenin ekonomik olarak canlanması anlamına geliyor.
Bu, İkinci Dünya Savaşı'nın Fransa ve İngiltere'nin 3 Eylül 1939'da Nazi Almanyası'na savaş ilan etmesi ile 10 Mayıs 1940'taki Alman saldırısı arasında neredeyse hiçbir çatışmanın yaşanmadığı "sahte savaşını" anımsatacaktır.
Bu, cephe hattındaki durumu değiştirmek için kararlı bir yol beklerken yarayı açık bırakmak anlamına gelir.
“Sahte savaş”tan en çok kim faydalanır?
Moskova'nın bu durumu kendi lehine nasıl daha iyi kullanabileceğini kolayca görebiliriz. Ancak bu aynı zamanda Batılı siyasetçilerin de itibarını kurtaracaktır.
Bu soruların ötesinde, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ve şimdi yenilenen büyük güç rekabetiyle birlikte, Avrupa'nın Moskova'ya karşı uzun vadeli birleşik bir strateji geliştiremediğini görmeye başlayabiliriz.
Ukrayna'yı destekleyen büyük birlik, jeopolitik rekabet bağlamında bir strateji olarak tanımlanamaz. Dahası, Almanya'nın yaptığı gibi sadece ekonomik çıkarlara odaklanmak da işe yaramıyor. Daha kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Gerçek şu ki; savaşta yeniden siperlere dönmüş durumdayız. Rusya'ya her şekil ve biçimde karşı çıkmayı savunan bir yelpaze ve çıkarların tam bir uyum içinde olmasını destekleyen bir başka yelpaze var.
Seçim döngüleri birinden diğerine ve bir ülkeden diğerine geçmeye devam ediyor ve bu, Avrupa'nın duruşunu zayıflatmaya devam edecek.
En olası sonuç, masada kaybetmek ya da savaşın aniden Avrupa'nın geri kalanına yayılma riskinini gögüslemektir.