Center for a New American Security: ABD'nin Orta Doğu'daki nüfuzunun anahtarı Türkiye
Türkiye, AB ve ABD ile yakın bağlarını korurken, aynı zamanda hızla bölgesel bir güç haline geliyor. ABD, bölgedeki siyasi ve askeri gücünü korumak istiyorsa Türkiye ile yakın ilişkiler kurmalı.
ABD merkezli düşünce kuruluşu Center for a New American Security'de Türkiye-ABD ilişkilerinin ve Türkiye'nin bölgedeki etkisinin değerlendirildiği bir analiz yazısı yayınlandı.
Türkiye'nin NATO üyeliği aracılığıyla Avrupa ve ABD ile yakın bağlarını korurken hızla bölgesel bir güç haline geldiği belirtilen analizde, ABD'nin bölgedeki etkisini koruyabilmesi için Türkiye ile yakın ilişkiler içerisinde olması gerektiği tespitine yer verildi.
Analizde ayrıca, ABD'nin Türkiye'ye F-1'lar dahil olmak üzere çok sayıda başlıkta destek olması gerektiği belirtilrken, Amerika'nın bölgedeki etki düzeyini koruması için Türkiye ile bir ortaklık kurmasının kesinlikle gerekli olduğu belirtildi.
İşte Center for a New American Security'de yayınlanan analiz:
ABD uzun zamandır Suudi Arabistan ile olan ilişkisini Orta Doğu'daki en etkili ortaklığı olarak görüyor. Ancak Türkiye, NATO üyeliği aracılığıyla Avrupa ve ABD ile yakın bağlarını korurken hızla bölgesel bir güç haline geliyor.
Türkiye'nin son dönemde Batı'ya doğru kayması ve Orta Doğu'daki ortaklarıyla ilişkilerini yeniden inşa etme çabalarıyla birlikte stratejik önemi de artıyor. Amerika bölgedeki siyasi ve askeri gücünü korumak istiyorsa bu yükselişten faydalanmalı ve Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurmalıdır.
ABD açısından bakıldığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ilişkilerin sürdürülmesini zorlaştırıyor. Erdoğan'ın liderliği Batı'nın demokratik ilkelerine ters düşüyor ve öngörülemeyen doğası, politikalarının tahmin edilmesini zorlaştırıyor.
Erdoğan Vladimir Putin ile yakın dostluğunu sürdürürken Ukrayna'daki savaşa ve Suriye'deki Rusya destekli Esad rejimine de karşı çıkıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye'de IŞİD'e karşı savaşa katkıda bulundu. Ancak buradaki askeri saldırılarının bir kısmını Erdoğan'ın ülkesinin güvenliğine tehdit olarak gördüğü ABD destekli gruplara karşı gerçekleşti.
Son zamanlarda Erdoğan, Batı ile çok daha uyumlu tutumlar sergiledi. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya katılmasına karşı çıkmaktan vazgeçti ve hatta Ukrayna'nın NATO'ya girmesini destekledi.
Türkiye geçtiğimiz yılın büyük bölümünü Orta Doğu'da kendi ilişkilerini yeniden inşa etmekle geçirdi. Yıllar süren gergin ilişkilerin ardından İsrail ve Türkiye son dönemde uzlaşmacı adımlar attı ve geçtiğimiz Ağustos ayında beş yıl aradan sonra ilk kez Türkiye'ye bir büyükelçi atayarak ilişkileri resmen yeniden kurdu.
Türkiye ayrıca 2018'de Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da öldürülmesinden bu yana bozulan Suudi Arabistan ve bölgenin ekonomik açıdan en etkili iki ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de ilişkilerini onardı. Türkiye ile Suudi Arabistan arasında ticaretin arttığı bir yılın ardından, geçtiğimiz Kasım ayında üst düzey savunma yetkililerinin bir araya gelmesiyle sonuçlanan işbirliğine geri dönüldü. Bu arada BAE ve Türkiye'nin dışişleri bakanları da Kasım ayında iki ülke arasındaki ikili ortaklığı güçlendirmek üzere bir araya geldi.
Şimdi Türkiye ile daha güçlü bir ilişki kurma sırası Amerika'da.
Litvanya'nın Vilnius kentinde düzenlenen NATO Zirvesi'nde Erdoğan'ın Başkan Biden'ı "değerli dostum" olarak nitelendirmesi ve Biden'ın önümüzdeki beş yıl boyunca birlikte çalışmayı dört gözle beklediğini söylemesiyle çalışmalar çoktan başladı. İsveç'in NATO'ya katılması yönündeki başarılı girişim ileriye doğru atılmış büyük bir adımdı ve Biden kısa bir süre sonra 2021'den beri müzakere masasında olan F-16 satışını gerçekleştirme sözü verdi.
Bu ilişkiyi güçlendirmek için ABD'nin ortaklığa ne kadar bağlı olduğunu gösteren bazı tatsız adımlar atması gerekiyor. F-16 anlaşması Kongre'de hala bazı muhalefetlerle karşı karşıya ve bunların üstesinden gelinmesi gerekiyor.
Eğer Türkiye S-400 hava savunma programını durdurmaya istekli olursa (ki bu program zaten hiç devreye girmedi), belki de Kongre F-35 programına yeniden katılmalarına izin vermeye ikna edilebilir. ABD ayrıca bölgede desteklediği “Kürt güçlerini” kontrol etme ve Suriye'den sınırı geçmelerini engelleme sözü verebilir. Mali açıdan da ABD, başta çelik ve alüminyum olmak üzere Türk malzemelerine uyguladığı gümrük vergilerini kaldırabilir.
Bu adımlar önemli ancak, ABD'nin Orta Doğu'daki politikalarını daha iyi hayata geçirebilmek için getirecekleri ABD açısından buna değecektir.
Türkiye, bölgesel güvenliğin arttırılması ve İsrail'de bir barış sürecinin müzakere edilmesi için Amerika ile ortaklık yapmak üzere iyi bir konuma sahiptir. Türkiye'nin Suudi Arabistan ve BAE ile ortaklığı da, bu yılın başlarında bu ülkelerle resmi ilişkilerin yeniden açılmasının ardından İran ile daha yakın bağlar kurulmasına yol açabilir.
Eğer ABD yeni bir nükleer anlaşmaya dönmek ya da yeni bir anlaşma geliştirmek isterse, Türkiye iki taraf arasında makul bir arabulucu olabilir. Anlaşma olmasa bile, daha güçlü bir Türkiye (özellikle Suudi Arabistan ile ortak olan bir Türkiye) İran'ı nükleer büyümesini sınırlandırmaya zorlamak için daha fazla kaldıraç sağlayabilir.
IŞİD'in yeniden canlanmasından korkulduğu için Türk kuvvetleri, IŞİD'in olası yükselişine karşı koymada kritik öneme sahip ve İncirlik Hava Üssü de kritik önem taşıyor.
Diğer yandan ABD ve Türkiye arasında sorunsuz bir ortaklığın önünde kesinlikle pek çok engel var. Erdoğan'ın IŞİD'e karşı mücadeleyi desteklerken, Türk güçlerinin sınırda varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü SDG'ye saldırmasını sınırlaması gerekecek.
Ayrıca F-16 anlaşması yeniden masada olsa da, Rus S-400 hava savunma sistemlerini satın almasının ardından 2019'da programdan çıkarılan Türkiye'nin Müşterek Taarruz Uçağı programına yeniden girmesi pek olası görünmüyor.
ABD için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye ile ortaklık kurmak kolay bir iş değil. Ancak Orta Doğu'da bir lider olarak büyümesi ve Avrupa ile yeniden odaklanan ilişkileri göz önüne alındığında, Amerika'nın bölgedeki etki düzeyini koruması için Türkiye ile bir ortaklık kesinlikle gerekli.