CHP niçin kaybetti?

💢 Meral Akşener "kazanacak aday" derken haklı mıydı?
💢 Seçimin kaybedeni, 10 Aralıkçıların kapitalizmle uyumlu sol yaratma çabası mı?

1. resim

Muhalefetin iktidar hayalini kurduğu ve belki de ilk kez bu hayale bu kadar yaklaştığı 14-28 Mayıs 2023 seçimleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın %52,16’lık oyla elde ettiği zaferle neticelendi. Muhalefet açısından bakıldığında, bu seçimlerin Erdoğan’ın en zor seçimi olduğu varsayılabilir. Nitekim 2014 ve 2018 seçimlerini ilk turda kazanan Erdoğan’ın ikinci turda yarışmak durumunda kalması da bunun göstergesi. Fakat tüm zorluklara rağmen girdiği bütün seçimleri kazanan bir Erdoğan realitesinin olduğu da aşikar. Aynı şekilde AK Parti de girdiği tüm seçimleri birinci tamamlamış vaziyette. Öyleyse tartışılması gereken soru şu: Muhalefet ne umdu ne buldu?

CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan altılı masanın 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kazanmanın verdiği özgüvenle hareket ettiği görülse de muhalefetin seçime dair en önemli motivasyonunun ülkedeki ekonomik gidişat olduğu açıktı.

Bu anlamda Millet İttifakı, çok basit bir hesapla 24 Haziran 2018’de %52,89 oyla Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın asgari 3-4 puan kaybetmiş olacağını varsayıyordu. Fakat 28 Mayıs 2023, seçim mühendisliğinin ve hesap uzmanlığının işlemediğini net bir şekilde gözler önüne serdi. Zira sahanın realitesi farklı. Yani siyasette her zaman iki ile ikiyi topladığınızda dört etmeyebiliyor. Bazen bu toplam, yarattığı sinerjiyle dördü aşabildiği gibi bazen de dördün altında kalabiliyor.

Üstelik ekonomik anlamda da Millet İttifakı’nın atladığı bir realite var. Yüksek enflasyondan kaynaklanan problemler, ülkedeki mevcut durumun 2001 Ekonomik Krizi’yle mukayese edilmesine yol açmışsa da 2001’den farklı olarak halkı enflasyona ezdirmeme noktasında uygulanan politikalar ve işsizliğin patlamamış olması; yani çarkın bir şekilde dönmeye devam etmesi, her şeye rağmen insanların istikrarı seçmesine sebebiyet verdi.

Öte yandan altı benzemezden oluşan bir ittifakın söylemlerini ne kadar uygulayabileceği de tartışma konusuydu. Koalisyon dönemlerinin istikrarsızlıklarını hatırlayan Türk milleti, belki de bu yüzden kaos senaryolarından uzak durarak “yola devam” demeyi daha rasyonel buldu.

Dahası altılı masanın büyük bir strateji hatası da söz konusuydu. Elbette yanlış stratejiden doğru sonuç elde etmek mümkün değil. Kısacası iktidarın ekonomik sorunlar nedeniyle değişeceğine inandığınız bir dönemde; siyasetin zeminine sınıf olgusunu değil; kültürel meseleleri koyarsanız, hiçbir seçimi kazanamazsınız. Hatta vurgulamak gerekir ki; kültür temelli tartışmalar üzerinden yürütülen tüm seçimlerde Erdoğan sizi yener.

Üstelik bu kültür siyasetini son derece tehlikeli sularda yüzerek yaparsanız, uzun yıllar boyunca AK Parti’ye oy vermiş ve bu kez tercih değiştirmeyi düşünen kararsız seçmeni de ürküterek doğal adresine geri gönderirsiniz. Nasıl mı?

Şayet seçim kampanyanız boyunca Selahattin Demirtaş adına twitler atılıp size destek istenirse, sık sık Demirtaş’ın ve “Kızıl Soros” lakaplı Osman Kavala’nın serbest bırakılacağını belirtirseniz, büyük çoğunluğu milliyetçi-muhafazakar olan toplumun size güvenmesini beklememeniz gerekir. Buna ek olarak altılı masanın “6+1” şeklinde formüle edilmesi yoluyla dışarıdan sağlanan HDP desteği de büyük bir hataydı.

Hal böyle olunca CHP, değil AK Parti’den vazgeçerek yeni adres aramayı düşünen seçmeni ikna etmek; kendi tabanını dahi olarak konsolide etmeyi başaramadı. Zira siz uzun yıllar boyunca CHP’ye oy vermiş sadık seçmeninize Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu çare diye sunarsanız, bu ters teper. Çünkü bu isimler ve partileri, en az getirdikleri kadar oyun gitmesine yol açar.

Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, AK Parti’nin 2002-2007 döneminden bir asr-ı saadet dönemi gibi bahsedip Y-CHP’nin eski AK Parti olduğunu dile getirirseniz, kaybedersiniz. Bunun iki nedeni var. Birincisi, rakibinize benzeyerek seçim kazanmazsınız; bilakis taklitler aslını yüceltir. İkincisi, sizin doğal seçmeniniz 2002-2007 döneminde de AK Parti’ye muhalifti. Zaten bu nedenle de Davutoğlu ve Babacan’ın getirisi, götürüsünün altında kalmış vaziyette.

Nitekim seçimin ilk turunda Muharrem İnce’ye ve Sinan Ogan’a yönelen; ikinci turda sandığa gitmeyen ve hatta İnce’ye FETÖ yöntemleri kullanılarak kurulan kumpasın ardından Erdoğan’a oy vermeyi tercih eden azımsanmayacak bir küskün CHP’li oyu var. Böyle bir ortamda her ne kadar son iki hafta milliyetçi söylemlere dönerek sizin geleneksel tabanınız olan Atatürkçüleri ikna etmeye çalışanız da 2010 yılından beri partiden aforoz ettiğiniz Atatürkçüleri iki haftada ikna etmeniz ve bu insanların size güvenmesini sağlamanız mümkün değildi.

Belki de CHP’ye egemen olan ve CHP’yi Y-CHP’ye dönüştüren 10 Aralıkçıların anlaması gereken de bu. Partiye oy veren milyonlarca insan sizin gibi düşünmüyor. Delege ağalığıyla parti yönetimini şekillendirseniz de bu iktidara talip olduğunuzda dönüp sizi vuruyor. Özetle CHP, kazanmak için tüm tuşlara basarken; aslında kazanılabilecek bir seçimi kaybetmek için yapmaması gereken bütün hataları yaptı.

Kuşkusuz bu hataların en büyüğü de Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasıydı. Bu noktada belirtmek gerekir ki; Meral Akşener, “kazanacak aday” talebinde son derece haklıydı. Kılıçdaroğlu, ışığı görüp Cumhurbaşkanı olmak istemişse de esasen Erdoğan’ın karşısında görmek istediği aday da Kılıçdaroğlu’ydu. Her seçimde yendiği, siyaseten yıpranmış bir rakip.

Üstelik Türk siyasi tarihine bakıldığında, ilk iki seçiminde zafer elde edememiş bir genel başkanın daha sonra seçimleri birinci tamamlayarak ulusal bir lidere dönüştüğü örnek bulunmamakta. Yani bir yıl boyunca yaptığınız toplantılarda adayın yıpranmaması için açıklanmadığını dile getirip günün sonunda 13 senedir CHP Genel Başkanı olarak görev yapan birini aday gösterirseniz, kazanamazsınız. Aksine kazanacağınıza inanırsanız, siyaset yapmak için fazla iyimser olduğunuzun en azından iyi niyetli birileri tarafından hatırlatılması gerekir.

Burada kötü olan ise kaybedeceğinizi bile bile girdiğiniz seçimde, tabanınızdaki iyi niyetli insanları inandırıp her seçimden sonra hayal kırıklığıyla yüzleşmek durumunda bırakmanız. Kampanya sürecinizdeki iddialarınız vesilesiyle toplumdaki gereksiz kutuplaşmayı arttırmanız da cabası.

Tüm bunlara ek olarak 10 Aralıkçıların Kılıçdaroğlu’nu bir dayatmayla aday yapmasının uluslararası konjonktür açısından da uygun olmadığı ifade edilmeli. Çünkü dünya siyasetinde dönem dönem yumuşak söylemlere sahip sosyal demokrat ve liberal liderler ön plana çıksa da mevcut konjonktürün krizler çağı olarak cereyan ettiği düşünüldüğünde, neredeyse tüm toplumların güçlü lider arayışında olduğunu görürsünüz. Böylesi bir ortamda Erdoğan’la yarışmak ise hiç kolay değil.

Son kertede ifade edilmesi gereken bir husus da samimiyet. Siyasetin kırmızı çizgileri olan, hassasiyeti belirgin kişiler tarafından kendi ideolojileri çerçevesinde ideal bir ülke yaratmak isteyen kadrolarla yapıldığında başarı getirdiği bilinmektedir. Eğer herkesi kucaklamaya kalkarsanız, aynı zamanda her şeyden taviz verebilirsiniz. Bu da sizin inandırıcılığınızı gölgeler, samimiyetinizi tartışmaya açar. Dolayısıyla aynı anda hem Demirtaş’a özgürlük isteyip hem de Kandil’i yerle bir edeceğinizi öne sürerseniz; aslında ne şiş yansın ne kebap demiş olursunuz ve günün sonunda kurduğunuz masanın altında kalırsınız.

Nihayetinde 2014 yılında bulduğunuz çatı aday formülünde çatı nasıl çöktüyse, 2023 senesinde kurduğunuz masa da çöktü. Masanın altında kalan ise özelde Kılıçdaroğlu ve genelde ise kapitalizmle uyumlu bir sol yaratma çabasındaki 10 Aralıkçılar oldu.

Öyleyse Erdoğan’ın seçim zaferinden CHP’nin çıkarması gereken ders nettir. Şayet bir gün CHP, gerçekten değişime hazır olur ve bu ülkeye emrivaki adaylar dayatmak yerine altı oku içselleştirmiş yerli ve milli bir muhalefet olarak konumlanırsa, o gün Türkiye’de değişim rüzgarları da esebilir. Aksi takdirde çoğunluğu milliyetçi değerleri benimsemiş bir halk, neoliberal safsataların peşinden sürüklenmeyi benimsemeyecek ve güvenlik kaygıları seçimlerde belirleyici faktör olmaya devam edecektir.

Tartışma