Çok kutuplu dünyada yeni rakipler: Suudi Arabistan ve BAE

Financial Times, müttefik olmalarına rağmen giderek ekonomik rakipler haline gelen Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri'nin uluslararası sahnedeki konumlarını inceledi.

1. resim

Geçen ay dünyanın her yerinden onlarca üst düzey güvenlik yetkilisinin Ukrayna müzakereleri için Suudi Arabistan’a ayak basmasıyla Veliaht Prens Muhammed bin Selman isteğine ulaşmıştı.

Haziranda Kopenhag’daki daha küçük çaplı benzer buluşmada Fransa Riyad’dan yeni bir toplantı düzenlemesini rica etmiş, organizasyonun Avrupa dışında yapılması halinde bazı Küresel Güney ülkelerinin ve Çin’in kendini daha rahat hissedeceğini söylemişti.

Diplomatlara göre Prens Selman bizzat müdahale ederek Pekin’i temsilci yollamaya ikna etti. Cidde’deki buluşmaya toplam 42 devletten yetkililer katıldı. Aralarında Batı’nın Ukrayna Savaşı'nda taraf olmaları yönündeki baskısına direnenler de vardı.

Görüşmeler bittiğinde elle tutulur bir gelişme olmadı. Sadece Çin bundan sonraki müzakerelere de katılabileceğini ima etti. Ancak iki günlük konferans Prens Selman için net bir zaferdi. Suudi krallığının Doğu’dan Batı’ya uzanan nüfuzuyla yükselen bir güç olduğu fikrini herkese yansıtma fırsatı buldu.

Biri petrol diğeri ticaret zengini

Prens Selman’ın bu bakış açısı petrol zengini Körfez ülkelerinin iddialı emellerini ve artan öz güvenini yansıtıyor. Geçen yıl enerji fiyatlarındaki yükselişin ardından petro-dolar geliri iyice artan Körfez ülkeleri kutuplaşmanın arttığı ve küresel dinamiklerin değiştiği dünyada kendi rotasını çizmekte kararlı.

En önde Körfez’in iki büyük gücü Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri var. Suudiler dünyanın en büyük petrol ihracatçısı. BAE ise bölgenin hakim ticaret merkezi. İkisi de Doğu’ya giderek daha fazla odaklanıyor.

Mali güçlerini ve bereketli petrol kaynaklarını kullanarak Batı ile geleneksel ilişkilerinin karşısında bir nevi stratejik garanti oluşturuyorlar.

İki Körfez ülkesinin ortak noktası kendinden emin ve iddialı liderler olmaları. Bu liderler artık ABD’nin talep ettiği “ya bizimle ya bize karşı” ikiliğini kabule yanaşmıyor.

BAE lideri Şeyh Muhammed bin Zayid el-Nahyan yıllardır küçük ülkesinin askeri becerisini ve mali gücünü seferber ederek boyundan büyük işler yapmasını sağladı. Prens Selman da görkemli planlara yüz milyarlarca dolar harcadı ve Suudi Arabistan’ın hem ekonomik hem diplomatik olarak G-20’nin en güçlü ülkelerinden biri olarak görülmesini istiyor.

Çok kutuplu dünyanın yeni kutupları

Hem müttefik olan hem de giderek ekonomik rakipler haline gelen Riyad ile Abu Dabi herkesle “dost” olarak ve kendi çıkarlarını gözeterek uluslararası sahnedeki konumlarını daha geniş ağlar aracılığıyla yansıtmakta kararlı.

Gerek ticari yapılarındaki değişimin gerekse jeopolitiğin sonucu olan bu durum, uzun süredir Körfez’deki hakim dış güç olan ABD ile ilişkilerin farklılaşmasında, ayrıca Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya’nın güçlü devletleriyle ilişkilerin güçlendirilmesinde de kendini gösteriyor.

Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Bölgesel Güvenlik Direktörü Emile Hokayem’e göre, "Suudi Arabistan ve BAE değişen dünya düzenine baktıkça risklerden ziyade fırsatları görüyor ve doğmakta olan kendilerini çok kutuplu dünyanın kutupları yapabilecek politika ve araçlara sahip olduklarını düşünüyor. Son derece fırsatçı, esnek ve ticari bir yaklaşıma sahipler. Artık kimse onlardan tam bir itaat bekleyemez."

Körfez’deki değişimin en görünür tetikleyicisi ticaret. Bölgenin en büyük ticari ortağı Çin’in yanı sıra Hindistan ve Japonya Körfez’in ham petrolünün baş müşterisi haline geldi. Öte yandan son 15 yılda Kuzey Amerika’daki kaya gazı artışı sonrası ABD’nin bölgeden yaptığı petrol ithalatı azalıyor.

Ancak Asyalı güçlerle ilişkiler petrolün çok ötesine uzanıyor. Körfez ülkeleri yurt içi kalkınma planlarını destekleme ve petrole bağımlı ekonomilerini çeşitlendirme arzusuyla yapay zeka, enerji, lojistik ve yaşam bilimleri gibi alanlardaki yeni teknolojilere aç.

BAE’den altı serbest ticaret anlaşması

İki Körfez ülkesi de Çin’le "kapsamlı stratejik ortaklık" anlaşması yaptı. Körfez ülkelerinin tek odak noktası Çin değil. 1.3 trilyon doları aşkın devlet yatırım fonuna sahip olan BAE son 18 ayda Hindistan ve Endonezya’nın da aralarında bulunduğu altı ülkeyle serbest ticaret anlaşmaları imzaladı.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi son sekiz yılda beş kez BAE’yi ziyaret etti. Temmuzdaki son ziyaretinde 50 milyar dolarlık Abu Dabi Yatırım Otoritesi’nin “birkaç ay” içinde Hindistan’ın Gücerat eyaletinde varlığını göstereceği açıklandı. Yatırım Otoritesi’nin şu an yurt dışındaki tek ofisi Hong Kong’da.

İki Körfez ülkesi Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS grubuna da katılmak istiyor. (Oksijen’in notu: Gruba katılmak için davet aldılar. 1 Ocak’tan itibaren BRICS üyesi olacaklar.)

"Türkiye ve Brezilya gibiler"

Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası fikir ayrılıklarının daha görünür hale gelmesiyle birlikte ABD’nin geleneksel Arap müttefikleriyle ilişkileri iyice karıştı. ABD’li eski diplomat Jeffrey Feltman’a göre tıpkı Türkiye ve Brezilya gibi “Körfez ülkeleri de ABD ile Çin arasında seçim yapmak, Ukrayna Savaşı'nda taraf seçmek istemiyor. Tarafsız kalmaktan bazı faydalar sağlayabilirler.”

Abu Dabi ve Riyad Batı’nın kendilerini Vladimir Putin’e sırt çevirmeye ikna çabalarını reddetti. İki ülke de OPEC+ aracılığıyla petrol konusunda iş birliği yaptığı Putin’i Orta Doğu’da önemli bir aktör ve düzeni bozma potansiyeline sahip biri olarak görüyor.

Modi’nin Abu Dabi ziyaretinden bir ay önce Şeyh Nahyan Rusya Devlet Başkanı’na Moskova ile ilişkileri güçlendirmek istediklerini söylüyordu.

Şeyh Nahyan Saint Petersburg’da düzenlenen ve danışmanı Gargaş tarafından “hesaplanmış risk” olarak tanımlanan Uluslararası Ekonomi Forumu’na katılan az sayıda dünya liderinden biriydi.

Körfez on yıllar boyunca ABD’nin yörüngesinden çıkmadı. İlişki yazılı olmayan bir anlaşmaya bağlıydı: Arap petrol üreticileri küresel enerji kaynaklarında istikrarı garanti edecek, bunun karşılığında Washington onların güvenlik garantörü olacaktı. Bir zamanlar komünizmin azılı muhaliflerinden olan Suudi Arabistan’ın Çin’i tanıması 1990 yılını buldu.

Obama ile ilişkiler bozuldu

Özellikle BAE Washington’ın muhtemelen en yakın Arap müttefiki rolünü son derece etkin biçimde üstlendi.

BAE 2003’teki Irak işgali hariç 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana ABD liderliğindeki her askeri koalisyona katıldı. Hem Suudi Arabistan hem de BAE Amerikan askeri donanımına milyarlarca dolar harcadı. Bu arada petro-dolarların yarattığı bütçe fazlasının ciddi kısmını Amerikan varlıklarına yatırdılar.

Ancak 2011’deki Arap Baharı’nın ardından dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın Suudi ve BAE çıkarlarını yok saydığı algısıyla birlikte ilişkiler giderek bozuldu.

Dünya fosil yakıtları bırakmaktan uzak ve Körfez ülkeleri son varil petrollerini alan ülkelerin muhtemelen Çin ya da Hindistan olacağını biliyor

Donald Trump’ın başkanlığa gelip ticari ilişkiler kovalaması, otokrasiyle yönetilen Körfez ülkelerindeki hak ihlallerini görmezden gelmesi ve İran’la yapılan nükleer anlaşmadan cayması üzerine iyiye gidiş başladı.

Ancak Arap yetkililer bu kez de Trump’ın öngörülemezliğinden çekinmeye başladı.

Halefi Joe Biden’ın Prens Selman’dan uzaklaşması ve Suudi Arabistan’daki istismarları, özellikle de 2018 yılında Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesini kınaması üzerine Riyad’la ilişkiler hiç olmadığı kadar bozuldu.

Geçen yıl İran destekli Yemenli isyancıların Abu Dabi’ye yönelik füze ve İHA saldırılarına Washington’dan cılız tepki gelmesi Şeyh Nahyan’ı çok öfkelendirdi. Nahyan 2017’den bu yana ABD’ye ziyarette bulunmadı.

Geçen yıldan bu yana gerilim düşse de bazı ihtilaf konuları hala mevcut. Mayısta İran kuvvetlerinin Basra Körfezi’nde iki tankere el koymasının ardından BAE angajman kurallarına tepki göstererek ABD önderliğindeki deniz görev kuvvetinden çekildi.

Ancak bütün olumsuzluklara karşın taraflar birbirine ihtiyacı olduğunun farkında. Biden yönetimi enerji istikrarı, bölgesel politikalar ve Ukrayna Savaşı gibi konularda Riyad’la ilişki kurmak adına Suudi Arabistan’ın insan hakları karnesine dair memnuniyetsizliğini bir kenara bıraktı.

Bölgenin güvenliği konusunda Abu Dabi’ye güvence verdi ve Basra Körfezi’ne ilave savaş gemileri ve jetleri gönderdi. Her iki ülkenin yetkilileri temel savunma ihtiyaçları konusunda ABD’ye bağımlı oldukları gerçeğinin farkında. Aslında daha azını değil daha fazlasını talep ediyorlar.

Çin’den kopmuyorlar

BAE ile görüşmelerde geçen yıl Abu Dabi’ye düzenlenen saldırılardan sonra düzelme var. ABD’nin Suudi Arabistan’la müzakereleri ise ülkenin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmeye ikna çabalarının bir parçası. Bu hamle başarılı olursa Washington tarafından Riyad’ın Pekin’le kurduğu askeri iş birliği ve teknoloji aktarımı gibi ilişkileri bir ölçüde azaltmak için kullanılabilir.

Ancak krallığa yakın Suudi yorumcu Ali Şihabi ABD’nin Suudi Arabistan’la güvenlik ittifakını kabul etmesi halinde bazı “ayarlamalar” yapılsa bile Riyad’ın Çin’le bağlarını gevşetme baskısına direneceğini söylüyor.

Şihabi’ye göre “Suudi Arabistan Küresel Güney’le, Rusya ve Çin’le kurduğu köprüleri atmaz çünkü Suudi ekonomisinin işleyişi ve uzun vadedeki piyasa ihtiyaçları açısından bu ilişkiler olmazsa olmaz nitelikte. Suudi yönetimi çok daha bağımsız bir düşünce yapısına sahip. 10 yıl önce sırf içgüdüsel olarak Amerika’nın taleplerine çok daha itaatkar yaklaşan bir nesil vardı.”

Körfez ülkeleri para birimlerini dolara uyduruyor ve ABD’yi hala kilit bir yatırım piyasası olarak görüyor. Abu Dabi yatırım fonuna ait servetin yüzde 40’tan fazlası ABD’de harcanıyor. Suudi Arabistan’ın 650 milyar dolarlık Kamu Yatırım Fonu’nun birçok yüksek profilli yatırımı da Uber hisseleri ve elektrikli araç üreticisi Lucid gibi Amerikan varlıklarında.

Yetkililerin işaret ettiği bir gerçek daha var: Özellikle hedeflerini gerçekleştirmek için gereken yatırımın boyutu düşünülünce Körfez fonları için ABD’ye yatırım yapmak aynı derecede serbest olmayan Asya piyasalarına yatırımdan çok daha kolay. Körfez’in istediği ileri teknoloji ürünlerinin ciddi bölümünün Amerikan şirketleri tarafından geliştirildiğinin de farkındalar.

Yine de Körfez’in Asya ile ticareti yukarıya doğru tek yönlü devam ediyor ve bölgedeki bütün devlet fonları Asya piyasalarına giderek daha çok açılıyor.

Londra merkezli Asia House’un raporuna göre 2021’de Suudi Arabistan’ın Çin’le toplam ticareti 81.7 milyar doları bularak ABD, İngiltere ve Euro Bölgesi'yle yapılan toplam ticareti geride bıraktı.

Dünya henüz fosil yakıtları bırakmaktan uzak ve Körfez ülkeleri son varil petrollerini alan ülkelerin muhtemelen Çin ya da Hindistan olacağını biliyor.

Tartışma