Eski uygarlıklar güneş ve ay tutulmalarına nasıl tepki verdi?
Eski topluluklar göksel olayların tanrılardan gelen mesajlar, bir yerleşimi terk etmek için bir neden veya bir savaşı sona erdirmek için bir işaret olduğunu düşündü.
8 Nisan 2024’te milyonlarca insan, tam Güneş tutulması sırasında Güneş’in Ay’ın arkasında kaybolmasını hayranlıkla izleyecek.
Günümüzde elbette bunun nasıl olduğunu anlıyoruz; Ay’ın yörüngesi onu Güneş ile Dünya arasında taşıyor ve Ay’ın gölgesi gezegenimizin yüzeyine çarpıyor.
Ancak eski zamanlarda Güneş’in gün ortasında kaybolması hayret uyandırıcı, hatta korkulacak bir şeydi.
Louisiana Eyalet Üniversitesi’nde Güneş ve Ay tutulmalarının tarihini inceleyen gökbilimci Bradley Schaefer, “Bir çiftçi olduğunuzu hayal edin; oradasınız ve aniden gökyüzü kararıyor. Bu ancak tanrılardan gelen bir mesaj olabilir.” diyor.
Schaefer, atalarımız için tutulmanın neredeyse kesinlikle bir alamet olarak görüldüğünü söylüyor. “Güneş ve Ay genellikle panteondaki baş tanrılardı ve gözlerinizin önünde Güneş’in ölmesi iyi bir şey değildi.”
Dünyanın her yerinde bu fenomen etrafında mitler ve efsaneler gelişti. Antik Çin’de Güneş tutulması, Güneş’in bir ejderha tarafından yutulmakta olduğunun sinyalini veriyordu; insanlar canavarı korkutmak ve gün ışığını geri getirmek için davul çalıyor ve yüksek sesler çıkarıyorlardı.
Güney Amerika’da İnkalar Güneş tutulmalarını güneş tanrısının hoşnutsuzluğunun bir işareti olarak görüyorlardı; liderler onun öfkesinin kaynağını bulmaya ve uygun bir kurbanla onu yatıştırmaya çalışıyordu.
Ancak araştırmacılar, yazının icadından önce hangi spesifik Güneş tutulmalarının gözlemlendiğini söyleyemiyor.
Örneğin kuzeybatı Avrupa’da, antik taş oymalar sıklıkla, bazen Güneş’i ve muhtemelen bir Güneş tutulmasını temsil ettiği şeklinde yorumlanan sarmal desenleri sergiliyor.
Benzer şekilde, Amerika Birleşik Devletleri’nin güneybatısındaki petroglif olarak bilinen birçok kaya oymasında Güneş’e benzer semboller görülüyor.
Bu tür oymaların en ilgi çekicilerinden biri New Mexico’daki Chaco Kanyonu’nda görülebilir. Araştırmacılar, dairesel tasvirin MS 1.097 yılında kanyondan görülebilecek bir Güneş tutulması tasviri olduğunu öne sürüyor.
Bilim insanları, 1257 ve 1259’da bölgede iki tam Güneş tutulması daha görüldüğünü belirtiyor.
Güneybatı Colorado olan bölgede yaşamış insanlar, 1264 yazında ve sonbaharında çıplak gözle görülebilecek kadar parlak bir kuyruklu yıldızın yanı sıra, sadece iki yıl arayla her iki olaya da tanık olmuş olabilirler.
İlginçtir ki bu olaylar, bölgede yaşayan Anasazi halkının yerleşim yerlerini bırakarak bölgeyi terk etmesiyle büyük bir göçün başlangıcına denk geliyor gibi görünüyor.
Tarihçiler göçün ana nedeninin kuraklık olduğuna inanırken, tutulmalar konusunda uzmanlaşmış gökbilimci, yazar ve sanatçı Tyler Nordgren, tutulmaların bu eski Amerikalıları psikolojik düzeyde etkilemiş olabileceğini söylüyor.
“Bu size ‘Tamam, burası kötü bir yer; farklı bir şey yapmamız gerekiyor. Herkes toplanıp gitsin’. dedirten bir olaydı”
Yine de bilim insanları Chaco Kanyonundaki tasvirlerin bir tutulmadan ilham aldığından emin değiller; Schaefer ise belirsiz taş oymalarını yorumlarken dikkatli olunması gerektiğini söylüyor. “Hemen hemen her dalgalı çizginin güneş tutulması olduğu hayal edilebilir.”
İnsanların belirli bir Güneş tutulmasını izlediğine dair en eski kayıtlardan biri, Suriye’nin liman kenti Ugarit’te, MÖ 5 Mart 1223’teki güneş tutulmasına bir gönderme içerdiğine inanılan bir kil tablete kaydedilen kayıt olabilir.
Schaefer, Çin’den gelen tutulma kayıtlarının da neredeyse bu kadar eskiye dayanabileceğini söylüyor.
Tutulmaların mekaniği anlaşılmadan önce, eski dünyadaki insanlar, Güneş tutulması sırasında Güneş’in kaybolmasına şok ve şaşkınlıkla tepki veriyorlardı.
MÖ yedinci yüzyılda Yunanistan’ın Paros adasında meydana gelen güneş tutulması şair Archilochus’un şu sözleri söylemesine neden oldu:
“Artık dünyada hiçbir şey beni şaşırtamaz. Çünkü Olimposlunun babası Zeus, Güneş’ten gelen ışığı perdeleyerek gün ortasını kara geceye çevirmiştir ve artık karanlık insanlığın üzerine çökmektedir. Her şey olabilir.”
Sadece birkaç yüzyıl sonra, tutulmalara ilişkin modern anlayışa benzer bir anlayış benimsenmiş gibi görünüyor.
Schaefer, övgünün bir kısmının MÖ 5. yüzyılda yaşamış Yunan filozofu Anaksagoras’a verilmesi gerektiğini söylüyor. Anaksagoras hem Güneş hem de Ay tutulmalarının gölgeler içerdiğini biliyor gibi görünüyor:
Ay’ın gölgesi Dünya’nın üzerine düştüğünde Güneş tutulması, Dünyanın gölgesi Ay’ın üzerine düştüğünde ise Ay tutulması meydana gelir.
Schaefer, “Aslında Anaksagoras, tutulmayla ilgili daha önceki batıl inançlı ya da mucizevi açıklamayı (‘Apollon çıldırdı’ ya da ‘Biri Apollon’u öldürmeye çalışıyor’) gölgeleri içeren basit bir fizik açıklamasıyla değiştiriyordu. Peki gölgelerden kim korkar ki?” diyor.
Ancak Anaksagoras ilk olmayabilir. Miletli Thales olarak bilinen Yunan gökbilimcinin, MÖ 585’teki Güneş tutulmasını tahmin ettiği söyleniyor.
Bu tutulma, birbiriyle savaşan iki grubun, Lidyalılar ve Medlerin, birkaç yıldır devam eden bir çatışmaya giriştiği sırada gerçekleşmişti. Tutulmanın görülmesi üzerine iki taraf da silahlarını bıraktı ve barış yaptı.
Peki Thales gerçekten tutulmayı öngördü mü? Bu hikaye bize Thales’in kendisinden değil, yüz yıl sonra doğan tarihçi Herodotus’tan geliyor.
Schaefer, Thales hikayesinin “muhtemelen çoğunlukla gerçek” olduğunu söylüyor. “Herodotusgenellikle güvenilirdir.”
Yine de hikayeyi çevreleyen pek çok bilinmeyen var; Herodotus’un açıklaması muğlak bir şekilde ifade edilmiş ve tarihçiler Thales’in kesin bir tahminde bulunabilecek kadar derin bir astronomi bilgisine sahip olduğundan şüphe duyuyor.
Tarihçiler, Thales’in tutulmanın ayını, tarihini veya nereden görülebileceğini tahmin etmesinin pek mümkün olmadığına inanıyor. Thales muhtemelen belirli bir yılda bir tutulmanın muhtemel olduğunu söylemişti; sonra bu gerçekleştiğinde, onun “tahmini” ile ilgili hikayeler yayılmaya başladı.
Thales, Güneş ve Ay tutulmalarının iki hafta arayla gerçekleştiğini de anlamış olabilir; Ay tutulmasını gördüğünde Güneş tutulması olacağını söylemiş olabilir.
Ancak bu bile sorunlu; Ay tutulmaları Dünya’nın gece tarafının herhangi bir yerinden görülebilirken, Güneş tutulmaları yalnızca dar bir alandan görülebilir.
İşleri daha da karmaşık hale getirmek için bu savaş alanının gerçekte nerede olduğunu bilmiyoruz; tarihçiler bunun yalnızca Küçük Asya’da (Türkiye) bir yerde olduğunu tahmin edebilirler.
Herodotus genellikle az çok güvenilir ilk tarihçi olarak görülse de Schaefer, “Bu durum, onun yazılarındaki her kelimeyi harfiyen anlamanız gerektiği anlamına gelmez” diyor.
Son zamanlarda Güneş tutulmaları tarihe damgasını vurmaya devam ediyor. 1919’da Güneş tutulması gözlemleri, bilim insanlarının Albert Einstein’ın genel görelilik olarak bilinen yerçekimi teorisini test etmelerine olanak sağladı.
Sonuçlar onun teorisini destekledi, Isaac Newton’un yerçekimi kavramını altüst etti ve Einstein’ı dünya çapında üne kavuşturdu.
Günümüzde tutulmalar elbette gizemli değil; Arkalarındaki fiziği anlıyoruz ve onları yüzyıllar öncesinden saniyelik doğrulukla tahmin edebiliyoruz. Nordgren, yine de biraz hayal gücüyle bu nadir gök olaylarına özel anlamlar atfedebileceğimizi söylüyor.