Eurasia Rewiew: Avrupa Birliği kritik bir dönüm noktasına doğru ilerliyor!

AB'nin iki lokomotifi Fransa ve Almanya'daki sıkıntılar AB'nin refahını yerle bir edebilir. Popülizmle yönetilen Avrupa'nın güvenliği ve refahı nasıl sağlanacak?

1. resim

ABD merkezli yayın organlarından Eurasia Rewiew'de, Almanya ve Fransa'da yaşanan siyasi kaosların ve yaşanan siyasi sorunların üzerinden Avrupa Birliği'nin geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Almanya'da Scholz, Fransa'da ise Macron iktidarlarının son dönemde güven kaybı yaşadığına dikkat çekilen analizde, Avrupa Birliği'nin iki lokomotifi olan Fransa ve Almanya'da yaşanan siyasi ve ekonomik kaosun birliği geleceğine de tehlikeye attığı belirtildi.

Analizde ayrıca, bu Trump'ın da yeniden Beyaz Saray'a dönüşü ve Avrupa politikalarının ardından AB'nin barış ve güvenlik mekanizmalarını ve hepsinden önemlisi refahını kaybedebilecek bir noktaya gelebileceği belirtildi.

İşte Eurasia Rewiew'de yayınlanan analiz:

Avrupa ülkeleri içerisindeki siyasi istikrarsızlık dönemi adeta kalıcı bir özellik haline geliyor.

Aylar süren kargaşanın ardından Almanya'da Olaf Scholz hükümetinin güvensizlik oyu alması, Avrupa'nın en büyük ekonomisi olması açısından kıta için çok olumsuz bir gelişme olabilir. Macron yönetimindeki Fransa ise bu istikrarsızlık sarmalına çoktan katılmış durumda.

Bu gelişmeler, AB'yi tarihin önemli bir kavşağında en büyük iki oyuncusundan yoksun bırakabilir.

2025'e girerken AB'nin iki süper gücü yeni yılı, zor durumdaki ekonomiler ve parçalanmış bir siyasi yapıyla karşılayacak. AB'nin iki lokomotifi Fransa ve Almanya, blokun kapılarına dayanan olumsuzluklar çoğalırken kendi krizleri ile mücadele etmek zorunda.

Almanya'nın zor durumdaki Şansölyesi Scholz, çoklu bir koalisyonun parçası olarak iktidarda geçirdiği üç yılın ardından, anketlerde eski Şansölye Angela Merkel'in partisi Hıristiyan Demokrat Birlik'in muhafazakar muhalefet lideri Friedrich Merz'in gerisinde görünüyor.

Hükümeti, yüksek enerji fiyatları ve Çin'in sertleşen rekabeti nedeniyle sendeleyen ekonomiyi canlandırmak için mücadele ederken, alternatif bir koalisyonun ne kadar şansı olabileceği merak ediliyor.

Almanya, Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya ile karşı karşıya gelmesi ve Donald Trump'ın ABD başkanlığına gelmesi gibi NATO'nun ve genel olarak ticari ilişkilerin geleceği konusundaki belirsizliği arttıran önemli jeopolitik zorluklarla karşı karşıya.

Aynı şey Macron'un Fransa'sı için de geçerli. Geçtiğimiz günlerde Francois Bayrou'yu başbakan olarak atamasına rağmen Fransa'nın siyasi kaostan çıkması zor görünüyor.

Diğer yandan, Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesi ile birlikte Avrupa'nın Ukrayna savaşıyla nasıl başa çıkabileceğine, bütçelerin düzeltilmesi, ülkenin borçları ve hatta emeklilik reformları gibi ana konularla bile ilgilenmeyen Macron'un cumhurbaşkanlığını olumsuz yönde etkileyecek gibi görünüyor.

Eğer; hem Berlin hem de Paris mucizevi bir şekilde liderliklerinin ve sistemlerinin güvenilirliğini kısa süre içerisinde yeniden tesis etmeyi başaramazlarsa, AB'nin ve ana akım Avrupa demokrasisinin sonu gelebilir.

Önümüzdeki haftalar iki ülke için de umutsuzluk içinde geçecek.

Eğer Scholz, Şubat ayındaki erken federal seçimlerde parlamentodaki sandalyelerin daha büyük bir kısmını kazanabilirse Almanya'nın yolu daha kolay olabilir.

Ancak o zaman bile sorunlar ortadan kalkmayacaktır. Zira bu sorunların temelinde, birçok uzmanın uzun zamandır Batı dünyasındaki liderlik başarısızlığından sorumlu tuttuğu, giderek artan servet uçurumu ve düşen yaşam standartları yatmaktadır.

Çok sayıda ülke 2007-2008 mali krizinin temel nedenleriyle ilgilenmezken, küreselleşme de bir zamanlar sağladığı refaha rağmen Avrupa'daki seçmenler için kötü bir kelime haline geldi.

Diğer yandan Alman halkı, Almanya'yı Merkel'in mirasından uzaklaştıran ve köklerine daha yakın bir konuma getiren Merz'i seçerek potansiyel bir kaçış yolu bulabilir.

Popülist güçlerin ve onların geleneksel siyaset karşıtı söylemlerinin yükseldiği bu çağda tek başına iktidar çoğunluğunu kazanma hayali uzak bir ihtimal olsa da Scholz sonrası Sosyal Demokratlar ve Yeşiller ile birlikte çalışabilir. Ancak bu da sorunlu olabilir.

Fransa'da ise pek çok kişi Macron'u ve onun “değişken kibrinin”, partisinin Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldığı darbeden kaynaklanan bir krizi başlatmakla suçluyor.

Yaz boyunca erken seçim kararı alması parlamentoda merkezciler, sol ve Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Ralli'si arasında üçlü bir bölünmeye yol açtı. Seçimlerde en çok sandalyeyi kazanan sol koalisyonun ılımlı isimlerinden birini aday göstermeyi reddeden Macron'un dördüncü hatta beşinci başbakanlık ataması ne kendisine ne de ülkeye fayda sağlayabilir.

Anketler, seçmenlerin yüzde 35 ila yüzde 38'inin 2027'de yapılacak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen'i destekleme niyetinde olduğunu gösterdiğinden Fransa köşeye sıkışmış gibi görünüyor.

İşte tüm bu nedenlerle Almanya ve Fransa gibi ülkelerin yeni yılda kendi siyasi dengelerini ve liderliklerini bulmaları şart.

Popülizmle yönetilen Avrupa ülkelerindeki alternatifler AB'nin barış ve güvenlik mekanizmalarını ve hepsinden önemlisi refahını yerle bir edebilir.

Tartışma