gdh'de ara...

Financial Times: Ukrayna'nın zorlu AB yolculuğu kriz çıkarıyor

Avrupa bir yol ayrımında. Rusya tehdidi ve enerji krizi gibi yaşamsal sorunlarla boğuşurken zorlanıyor. Financial Times gazetesi Ukrayna'nın Avrupa Birliği yolcuğunun etkileri yazdı.

1. resim

Ukrayna’daki savaş, hesapları değiştirdi. Devletleri hem Rusya’nın hem de Batı’nın dışındaki ‘gri alanda’ bırakmanın tehlikesini bütün acımasızlığıyla gözler önüne seren işgal AB’nin genişleme politikasında derinlikli bir değişimin fitilini ateşledi. AB pasif tutumunu bırakıp proaktif strateji geliştirmeye döndü.

Şubat 2022’yi takip eden aylarda AB Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek gibi ülkeleri aday haline getirirken Arnavutluk ile kabul müzakereleri başlattı. Diğer dört resmi adayla -Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan ve Türkiye- bağlantılarda da ilerleme var.

AB liderleri Ukrayna’nın üyelik “yolunda” olduğunu söylese de çok sayıda yetkili ve diplomat şahsi görüşmelerinde bunun gerçekten olup olamayacağını sorguluyor.

Tek sorun Ukrayna’nın savaşta olması değil. İşgal öncesi nüfusuna bakılırsa ülke AB’nin en kalabalık beşinci ve açık ara en yoksul üyesi olacak. Bu durum bütçe dağılımına dair ciddi sonuçlar getirebilir. Öte yandan Avrupa projesinin akıbetine dair ciddi sorulara yol açan da Kiev’in üye olma teklifiydi.

Kahvaltı buluşmasına dair bilgisi bulunan kişi, “Ukrayna’daki savaşın başından bu yana düşünce yapımızda büyük bir değişiklik yapmak zorunda kaldık. Şimdi genişlemeyi kaçınılmaz, kıtanın istikrarı için illa gereken bir şey olarak görüyoruz. Bu bilinçle bir an önce sorunu nasıl ele almamız gerektiği üzerinde çalışmalıve gerek mali konularda gerekse karar alma süreçlerinde AB’ye getireceği devasa sonuçları değerlendirmeliyiz" diyor.

Bir diplomat, "Ukrayna daha AB’ye girmedi ama ortak pazara zarar veriyor" diyor. Savaş sonrası ekonomisinin ne halde olacağı belirsiz.

Savaş siyasi rüzgarların yönünü değiştirmiş olabilir ama AB’nin genişleme kapasitesinin önünde duran sabit zorlukları ortadan kaldırmış değil. Brüksel’de ve bütün AB başkentlerinde yetkililerin kafasında sorular var: Savaş bittiğinde Ukrayna AB’ye katılması için gereken reformları gerçekleştirebilir mi? Dahası, AB Ukrayna’yı ve diğer potansiyel yeni üyeleri içine alacak şekilde kendini yenileyebilir mi?

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski aralık ayı itibarıyla kabul görüşmelerinin başlaması yönünde bir mutabakat için bastırırken, AB’nin yeni üyeleri barındırma kapasitesinin gündem dışı bırakılamayacağı netleşiyor.

Brussels Institute for Geopolitics’in kurucusu Luuk van Middelaar, “AB liderleri genişlemeye dair meseleleri ciddiye almaya hazır. Bu işin bir bedeli olduğunun da genişlemenin AB’nin işleyişi üzerinde yaratacağı etkinin de farkındalar” diyor.

Van Middelaar’a göre tartışma Brüksel’de “soğurma kapasitesi” üzerinden dönüyor. AB’nin genişleme becerisini anlatan bu ifade kulağa daha ziyade bilimsel bir terim gibi geliyor. Van Middelaar, “Aslında öyle değil. Bürokrasi kisvesine bürünmüş son derece politik bir kavramdan söz ediyoruz” diyor.

AB karşıtı hareketler tetiklenebilir

Genişlemenin AB’yi nasıl değiştirebileceğine dair tartışma genellikle kapalı kapılar ardında yürüyor. Siyasiler ihtilaf yaratabilecek bir konunun henüz uzak bir ihtimalken tartışma yaratmasını istemiyor.

Örneğin birçok ülke, AB’nin tüm üyeleri kapsayan antlaşmalarını yeniden düzenlemesine gerek bırakmayacak bir çözüm bulma derdinde. Aksi halde uzun ve siyaseten sorunlu bir süreç işleyecek ve birçok ülkede referandum yapılması gerekecek. AB karşıtı kampanyalar tetiklenebilir.

Ancak “soğurma kapasitesini” ekim ayında Granada’da 27 AB liderinin bir araya geleceği toplantının gündemine dahil etme kararı konunun daha fazla gizlenemeyeceğinin kabul edildiğini gösteriyor.

Mevcut aşamada müzakereler daha ziyade genişlemenin AB’ye getireceği sorunların tespitiyle ilgili. Politikalarla ilgili karara varma yönünde girişim yok. Genişleme olasılıklarının ne kadar belirsiz olduğu düşünülünce anlaşılır bir tavır.

Demir Perde’nin çöküşü ve Polonya gibi eski Doğu Bloku ülkelerini Batı demokrasisine ve kapitalizmine entegre etme arzusu 2004 yılındaki süreç için önemli bir gerekçe sağlamış, kapsamlı kabul hamlesi sonucu 10 ülke AB’ye katılmıştı. Ama bu kez mevcut adayları üyeliğe kabul etme motivasyonu o kadar net değil.

Soğurma kapasitesi adlı mesele dönüp dolaşıp iki kilit noktaya dayanıyor: Bir, AB kendi finansmanından yararlanacak yeni üyeler geldiğinde bütçesini nasıl düzenleyecek? Diğerleri kadar zengin olmayan üye ülkeler finansmanın yararlanıcısı değil sağlayıcısı olma fikrine nasıl bakacak?

İkinci soru da önemli: AB’ye üye başkent sayısı 27’den 35’e çıkarsa birlik sorunsuz karar alma süreçlerini devam ettirmek için hangi kurumsal reformlara ihtiyaç duyacak? Prosedürler revize edilmezse özellikle oy birliği gerektiren kararlarda AB’nin işleyişi aksayabilir.

"Arnavutluk ile kabul müzakereleri başladı. Diğer dört resmi adayla -Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan ve Türkiye- bağlantılar ilerliyor"

Ukrayna’nın üyeliği AB’ye en çok mali açıdan yük getirir. Financial Times’ın gördüğü Avrupa Konseyi belgesine göre AB bütçesinin en büyük iki kalemini Ortak Tarım Politikası (CAP) ve uyum, yani bölgesel harcamalar oluşturuyor. AB’nin yedi yıllık bütçesinin yaklaşık yüzde 62’si bu iki kaleme gidiyor. İkisine de yaklaşık 370’er milyar euro harcanıyor.

İtalya’dan büyük tarım arazisine sahip ve nüfusunun yüzde 14’ü tarım sektöründe çalışan Ukrayna’nın birliğe kabulü her şeyi değiştirir. Ukrayna CAP finansmanından en çok pay alan ülke olur. Bu fonun çoğunluğu çiftçilere doğrudan ödeme veya gelir desteği biçiminde sağlanıyor.

Bu da ciddi sonuçlar getirir: Ya AB’nin tarım bütçesini çok büyük oranda artırması gerekir ya da diğer ülkelerdeki çiftçiler çok daha düşük ödemelere razı gelmek zorunda kalır.

Tarım sektörünün son derece güçlü olduğu Fransa’da korkunç siyasi sonuçlar görülmesi mümkün. Ukrayna’nın kabulünü hararetle savunan bazı ülkeler için de aynısı geçerli. Örneğin Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda 2022’de Ukrayna’nın hızlandırılmış üyelik sürecinden faydalanması gerektiğini söylemişti. Ama aynı Polonya bir yıl sonra Ukrayna’dan gelen bazı ithal tarım ürünlerini yasakladı. Ucuz tahıl bolluğu Polonyalı çiftçilerin sert protestosuyla karşılaşınca Varşova harekete geçti ve komisyondan bu yaz itibarıyla başka mahsulleri de yasaklamasını istedi.

Başka bir AB diplomatı, “Ukrayna daha AB’ye girmedi ama ortak pazara şimdiden zarar vermeye başladı” diyor.

Bölgesel finansmanın ne kadar ciddi olduğu, Brussels Institute for Geopolitics adlı düşünce kuruluşunun zirve öncesi kahvaltı buluşması için hazırladığı belgede görülüyor. Ukrayna da dahil olmak üzere şu anki üyelik adaylarının çoğunda, satın alma gücü paritesi üzerinden ölçülen kişi başı GSYİH, AB’nin halihazırda bu konuda en gerideki ülkesi olan Bulgaristan’ın altında.

Koalisyonlar ve kargaşa

Rapora göre, “Uyum politikasının mantığı uyarınca fonların yeni üyelere yönlendirilmesi gerekecek. AB’nin gelirleri artırılmadığı takdirde bu durum mevcut yararlanıcıların dezavantajına olacak.” Başka bir deyişle “Ya pasta büyüyecek ya da herkesin aldığı dilim küçülecek.”

Ukrayna’nın savaş sonrası ekonomisinin ne halde olacağı bilinemediği için ülkenin ihtiyaç duyacağı maddi desteği kesin olarak hesaplamak imkansız. Ancak Bruegel düşünce kuruluşundan Zsolt Darvas’a göre Ukrayna mevcut 2021-27 uyum bütçesine dahil edilirse finansman alanlar listesinin zirvesine yerleşecek ve Polonya’ya sağlanan 77 milyar euro’luk ödeneği açık ara geride bırakacak.

Brüksel’deki bazı yetkililere göre paradan daha önemli bir mesele var: AB’nin işlevselliğini sürdürmesi.

AB genişlediğinde dış politika ve vergilendirme konularında oy birliğine dayalı karar alım sürecinde ısrarcı olmak işleri zorlaştırabilir. Tek bir üyenin veto hakkını kullanarak beğenmediği bir öneriyi bloke etmesi mümkün olur. Şu anda Macaristan bunu sık sık yapıyor.

Ayrıca AB yasalarının nitelikli çoğunluğa dayalı kararlara izin verdiği durumlarda ret oyu için azınlık oluşturmaya alışmış büyük devletler aynı fikirdeki üyelerden oluşan yeterli büyüklükte koalisyonlar kuramayabilir.

Genişlemenin toplumsal etkileri konusunda da kaygılar var.

Polonya ve Macaristan AB’ye girdi ancak iki ülkenin de kanuni standartlara uyum konusunda komisyonla açmaza girdiği biliniyor. Bu deneyimler AB’de kötü izler bıraktı.

Bir AB diplomatına göre mevcut üye başkentlerden bazıları yeni üyelerin hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını koruması için sağlam teminatlar isteyecek. Aynı diplomat, ortak pazar kurallarının tatbikini güçlendirecek adımların da gerekeceğini ifade ediyor.

Mevcut üyelerin yeni gelenlere dolaşım özgürlüğünü ne zaman sunacağı da soru işareti. Ukrayna gibi Rusya ile çatışan bir ülkeyi ve etnik gerilimlere sahne olan Balkan ülkelerini dahil etmenin güvenlik konusundaki sonuçları da önemli.

AB Ukrayna’nın üyeliği için gerekeni yapmaya yönelik çalışmalara başlasa da konu henüz somutlaşmış değil. Bazı diplomatların, sürecin ne zaman sonuçlanacağına dair şüpheleri var. Özel görüşmelerinde Ukrayna’nın üyeliğinin “vaktini” değil “imkanını” tartışıyorlar.

"Dağı terlikle geçmek"

Yine de AB yetkilileri Zelenski yönetimindeki Ukrayna’nın müthiş hızlı gelişimine vurgu yapmaktan geri kalmıyor. Yani birçoklarına göre yıl sonu gelmeden kabul müzakereleri için yeşil ışık yakılma ihtimali artıyor.

Gidilecek yer belli. Rotayı çizme çalışmaları da başladı. Fransa’nın Avrupa Bakanı Laurence Boone, “Önümüzde koca bir dağ varmış gibi göründüğünü biliyorum. Ama dağın kuzey yamacını terlikle geçmektense güney yamacını dağ ayakkabılarıyla aşmaya çalışıyoruz” diyor.

Tartışma