Foreign Affairs: ABD'nin destek vermediği bir Avrupa kendi güvenliğini sağlayabilir mi?

Avrupa ülkeleri, bir Rusya tehdidi ile yüzleşmeye hazır mı? ABD'nin Çin ile rekabet için kaynaklarını kaydırması durumunda, Avrupa kendi güvenliğini sağlayabilir mi?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Affairs'de, ABD'nin içerisinde olmadığı bir Avrupa güvenlik konseptinde, AB ülkelerinin kendi savunmalarını nasıl sağlayabileceklerine dair seçeneklerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

ABD'nin NATO'ya olan bağlılığında bir bocalama yaşaması durumunda Avrupa ülkelerinin kendilerini savunmak konusunda yetersiz oldukları belirtilen analizde, ABD'nin Çin ile rekabet nedeni ile kaynaklarını Hint-Pasifik bölgesine kaydırması durumunda ise işlerin Avrupa için daha da kötüye gidebileceği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; Temmuz ayında Washington'da yapılacak olan NATO zirvesinin bir hesaplaşma anı olması gerektiği ve Avrupa'nın güvenliği için yeni adımlar atılması gerektiği belirtildi.

İşte Foreign Affairs'de yayınlanan analiz:

Ukrayna'da savaş sürerken ve ABD başkanlık yarışı kızışırken NATO liderleri, ittifakı olası tüm sonuçlara karşı nasıl hazırlayacakları konusunda kafa yoruyor.

Almanya ve Danimarka savunma bakanları Rusya'nın "beş yıl içinde" NATO müttefiklerine saldırabileceği uyarısında bulundular. Rusya Ukrayna'da savaş alanında bir ilerleme kaydederse çatışma daha da erken başlayabilir.

Ve yılsonuna kadar, Rus liderleri ittifakın harcama hedefine atıfta bulunarak "parasını ödemeyen" NATO üyelerine "istedikleri her şeyi yapmaya" çağıran eski ABD Başkanı Donald Trump başkan seçilebilir.

Bu arada Beyaz Saray'a kim oturursa otursun ABD kaynaklarını Hint-Pasifik bölgesine kaydırmaya devam edecek ve ABD'nin Avrupa'daki kuvvet pozisyonu gerileyecektir.

Tek soru bunun kademeli olarak mı yoksa aniden mi gerçekleşeceğidir.

Transatlantik güvenlik iki sütun üzerine inşa edilmiştir. Bunlar; ABD gücü ve Avrupa gücü olarak adlandırılır.

ABD'nin NATO'ya olan bağlılığında bir bocalama yaşaması durumunda, Avrupa kıtayı koruma yükünü tek başına üstlenmek zorunda kalacak. Ancak şu an itibariyle Avrupa bu sorumluluğa hazır değil.

Avrupa hükümetleri savunma yatırımlarını ve Ukrayna'ya yardımlarını arttırmalarına rağmen, NATO'nun bazı Avrupalı üyeleri hala ittifakın savunma harcamaları hedeflerinin gerisinde kalmaktadır. Avrupa ülkelerinin Ukrayna'ya verdikleri etkileyici miktardaki teçhizat ve mühimmat da kendi silah stoklarının bir kısmını tüketmiştir.

NATO'nun Avrupa ayağının güçlendirilmesi kıtanın güvenlik sorununa açık bir yanıttır. Ancak Amerika Birleşik Devletleri 25 yıldır Avrupa'nın ittifak içinde daha büyük bir rol üstlenmesini destekleme konusunda isteksiz davranmaktadır.

Washington Avrupalı müttefiklerini savunmaya daha fazla harcama yapmaya çağırırken bile ABD'li liderler transatlantik güvenliğin dizginlerini teslim etmeye yanaşmadılar.

Artık bu zihniyetin değişme zamanı gelmiştir.

Müttefik liderler Temmuz ayında NATO'nun 75. yıldönümü zirvesi için Washington'da bir araya geldiklerinde Avrupa'nın savunmasını güçlendirmeyi taahhüt etmelidirler.

Avrupa'nın askeri yeteneklerini ve savaş gücünü geliştirmek için daha fazla para yatırması ve tek tek ülkelerin çabalarını koordine etmede daha iyi hale gelmesi gerekmektedir. Amerika Birleşik Devletleri böyle bir dönüşümü engellemek yerine teşvik etmeli ve Avrupa Birliği de buna yardımcı olmalıdır.

NATO'nun daha güçlü bir Avrupa ayağı olmadan Rusya transatlantik güvenliği tehdit etmeye devam edecek ve ABD kaynaklarını Çin'e odaklayamayacaktır.

NATO ve Avrupa güvenliği

NATO'nun genellikle ABD'nin gücü üzerine inşa edildiği varsayılır, ancak aslında kolektif güvenlik taahhüdü ilk olarak Avrupa'da ortaya çıkmıştır.

Belçika, Fransa, Lüksemburg, Hollanda ve Birleşik Krallık 1948 yılında karşılıklı savunma maddesini içeren Brüksel Antlaşmasını imzaladılar. Antlaşma, ABD Kongresi'ni Avrupa ülkelerinin gelişmekte olan Soğuk Savaş'ta özel savunma ortakları olacağına ikna etti ve ABD ertesi yıl NATO'yu kurmayı kabul etti.

Avrupa Soğuk Savaş boyunca ABD'nin güvenlik garantilerine güvendi. Ancak Sovyetler Birliği çöktükten sonra, Avrupa'nın kendi savunmasında daha aktif bir rol üstlenebileceğini gösteren bazı işaretler ortaya çıktı.

NATO'nun 1991 stratejik konsepti ve Avrupa Birliği'ni kuran 1992 Maastricht Antlaşması gibi belgelerde, Avrupa'nın "Atlantik ittifakının Avrupa ayağını" güçlendirmek için yeni savunma sorumlulukları üstlenmesine ilişkin ifadeler yer alıyordu.

Ancak uygulamada, Sovyetler Birliği'nin ortadan kalkmasıyla birlikte Avrupa gardını düşürdü. Avrupa ülkelerinin ortalama savunma harcamaları Soğuk Savaş sırasında GSYİH'nın yüzde üçünden fazlayken 1995'te yüzde 1.6'ya düştü.

1990'lardaki Balkan savaşları Avrupa'nın güçlerindeki çürümeyi gözler önüne serdi. NATO müdahale ettiğinde, savaşın çoğunu ABD ordusu yaptı.

Balkanlar'daki deneyim AB içinde değişikliklere yol açtı. 1998'de Fransa ve İngiltere, ilk kez ortak bir Avrupa savunma stratejisi vaat eden ve bir AB askeri gücü için zemin hazırlamayı amaçlayan Saint-Malo deklarasyonunu imzaladı.

Ancak Amerikalı yetkililer Balkan krizleri sırasında Avrupa'nın yetersiz güvenlik kabiliyetlerinden duydukları hayal kırıklığını dile getirmiş olsalar da, Washington daha çok giderek özerkleşen bir Avrupa'nın NATO'daki ABD otoritesini zayıflatacağından ve ittifakın bütünlüğünü tehdit edeceğinden endişe ediyordu.

ABD, AB'nin NATO kaynaklarını kopyalayan, Avrupa savunmasını NATO'dan ayıran veya AB üyesi olmayan NATO üyelerine karşı ayrımcılık yapan politikalar benimseyemeyeceği konusunda ısrar etti.

Şu bir gerçektir ki; sadece NATO Avrupa'nın savunmasını organize edebilir. NATO'nun bir üyeye yapılan saldırının tüm üyelere yapılmış sayılacağı maddesiyle desteklenen caydırıcılığı, müttefiklerin Rusya'nın misillemesinden korkmadan Ukrayna'yı desteklemelerine olanak tanıyor.

Dahası, Avrupa'nın güvenliği ile ilgili birlik; Norveç, Türkiye ve İngiltere gibi AB üyesi olmayan NATO üyelerini de kapsıyor.

Daha fazla harcama daha etkin Avrupa güvenliği

İlk adım Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını arttırmalarıdır ki bu alanda zaten önemli gelişmeler kaydetmişlerdir.

2014 yılında sadece Yunanistan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri GSYİH'lerinin en az yüzde ikisini savunmaya harcıyordu. Şimdi 18 NATO üyesi bunu yapıyor.

Hatta bazıları bu hedefi aşıyor. Örnek olarak Polonya yüzde dört, üç Baltık ülkesinin her biri ise yüzde üç civarında harcama yapıyor. NATO'nun Avrupalı üyeleri bu yıl savunmaya toplam 380 milyar dolar yatırım yapacaklar ve Avrupa Ukrayna'ya yardım etmek için ABD'den çok daha fazla harcama yaptı.

Ancak bazı Avrupalı müttefikler NATO'nun savunma yatırım hedeflerine henüz ulaşamadı ve Avrupa Ukrayna'ya bu kadar çok yardım yaparak kendi silah ve mühimmat envanterini tüketti.

Bu arada Rusya şu anda GSYİH'sinin yüzde 7,5'ini, yani hükümet harcamalarının üçte birini ordusuna harcıyor.

Avrupa'nın ekonomisi Rusya'nınkinden çok daha büyük olduğu için, Avrupa ülkelerinin Rusya'nın yüzde 7.5'lik harcamasını karşılamasına gerek yok. Ancak adım atmaları ve yeni bir harcama hedefini kabul etmeleri gerekiyor.

Yüzde iki hedefi, NATO'nun sınırlarında rövanşist bir Rusya ile karşılaşmadığı 1999 yılında belirlenmişti. Müttefikler şimdi daha cesur bir hedef belirlemelidirler. Örneğin 2030 yılına kadar GSYİH'nın en az yüzde iki buçuğunu harcamak gibi bir hedef belirlenmelidir.

Avrupa'nın tek sorunu toplam savunma yatırımı da değil. Birçok ülke tedarikler konusunda eşgüdüm sağlayamamakta, yeteneklerinde boşluklar bırakmakta ve ABD'ye bağımlılıklarını arttırmaktadır.

Avrupalı NATO üyeleri harcamalarını hava ve füze savunması, uzun menzilli silahlar, gözetleme, stratejik nakliye, havadan havaya yakıt ikmali ve düşman hava savunmasının bastırılması gibi en ciddi eksikliklerini giderecek şekilde düzenlemelidir.

Daha uzun vadede ise Rusya'ya karşı niteliksel bir avantaj sağlamak için yapay zeka, otonom sistemler, siber teknoloji, uzay teknolojisi, hipersonik teknoloji ve karşı-hipersonik teknoloji gibi yeni araçlara yatırım yapmalıdırlar.

AB, Avrupa Savunma Fonu ve Avrupa Savunma Sanayi Programı gibi programlar aracılığıyla finansman sağlayarak bu çabalara yardımcı olacak kaynaklara ve mekanizmalara sahiptir. AB üye ülkeleri ayrıca kabiliyet eksikliklerine yönelik yatırımları finanse etmek için "Avrupa savunma tahvilleri" çıkarmayı ve mali ve endüstriyel girişimleri koordine etmek için yeni bir savunma komiseri oluşturmayı düşünmektedir.

Haziran 2022'de NATO yüksek hazırlık seviyesindeki asker sayısını yedi kat arttıracağını açıkladı. Bu da teorik olarak 30 günden daha kısa bir sürede 300 bin askerin hazır olabileceği anlamına geliyor.

NATO'nun Avrupalı üyelerinin, özellikle ABD'nin geri çekilmesi durumunda, savunma politikası konusunda üst düzey koordinasyonlarını geliştirmeleri de akıllıca olacaktır.

Ortak hareket edebilme

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, transatlantik ittifak için gerçek riskin güçlü bir Avrupa değil, zayıf bir Avrupa olduğunu ortaya koymuştur.

NATO, AB ve daha küçük gruplar Ukrayna'yı ve Avrupa'nın kendi savunmasını destekleme konusunda organik bir iş bölümü yaparak Washington'un Avrupa'nın özerkliğine yönelik adımların NATO'nun işlevlerini ortadan kaldıracağı ya da ittifak içinde bölünmelere yol açacağı korkusunu boşa çıkardılar.

İki örgütün 23 ortak üyeye sahip olması ve 23 ortak üye ülkenin ordularının hem AB hem de NATO için eşit derecede kullanılabilir olduğu anlamına gelen "tek kuvvetler seti" ilkesine bağlı olması nedeniyle AB'nin NATO'nun Avrupa ayağının güçlendirilmesinde oynayacağı kritik bir rol var.

Kuzey denizlerinde devriye gezen 11 ülkeden oluşan İngiltere liderliğindeki bir ittifak olan Ortak Seferi Güç ya da 21 Avrupa ülkesinin ortaklaşa hava savunması geliştirdiği Almanya liderliğindeki bir girişim olan Avrupa Gökyüzü Kalkanı gibi daha küçük koalisyonların da AB güvenliğinde rolü var.

Bu grupların hepsi ortak bir stratejik kültürün oluşturulmasına, Avrupa ordularının birlikte çalışabilir hale gelmesine ve kuvvetlerin genel hazırlık durumunun iyileştirilmesine yardımcı olmaktadır.

Avrupa kuvvetleri Avrupa'nın güvenliğini desteklemek için kendi görevlerini yerine getirebildiklerinde ve önceki deneyimleri farklı Avrupa ülkelerinden gelen kuvvetleri NATO içinde uyumlu bir birim olarak çalışmaya hazırladığında NATO bundan fayda sağlar.

Washington'da yapılacak olan NATO zirvesi bir hesaplaşma anı olmalıdır.

Avrupa'nın ABD'ye olan mevcut bağımlılığı sürdürülebilir değildir ve ABD'nin dikkatini ve kaynaklarını başka yerlere kaydırdığı ve Avrupa'nın kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldığı bir gelecek transatlantik güvenlik için iyi değildir.

Avrupa'nın NATO içindeki katkısını güçlendirmek, siyasi belirsizliğe karşı koymanın ve ittifakı Avrupa'nın güvenlik mimarisine sıkı sıkıya bağlı tutmanın en iyi yoludur.

Avrupa bu projede liderliği üstlenmeli ve ABD de bu konuda cesaret vermelidir. Zira daha güçlü bir Avrupa, daha güçlü bir NATO ve daha güvenli bir dünya anlamına gelecektir.

Tartışma