Foreign Policy: Avrupa'nın liderlik boşluğunu kim dolduracak?
Uzayan Ukrayna savaşı ve ABD'de yaşanan seçim kaosu, Avrupa'nın geleceğini nasıl etkileyecek? Derinleşen siyasi kriz ortamı ve güvenlik kaygıları yaşayan Avrupa'nın, liderlik boşluğunu kim dolduracak?
ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, Ukrayna savaşı ile Avrupa kıtası ve çevresinde yeniden şekillenen jeopolitik ortamın geleceğine dair değerlendirmelerin yapıldığı bir analiz yayınlandı.
Avrupa'nın Ukrayna Savaşı sonrasında büyük bir liderlik boşluğu yaşadığı belirtilen analizde, özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Polonya lideri Donald Tusk'ın son dönemde attığı adımlar ve izledikleri politikalar değerlendirildi.
Analizde ayrıca; üç ülkenin ABD ve Rusya ile ilişkilerinin ve attığı askeri adımlarının, Avrupa'nın geleceği için ortaya çıkarabileceği olası sonuçları değerlendirildi.
İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:
Avrupa Parlamentosu ve Fransa Ulusal Meclisi için yapılan son seçimler Avrupa'daki siyasi manzarayı derinden sarstı. Zira, Avrupa Birliği'nin merkezi korunmuş olsa da güç tabanı değişti.
Fransa ve Almanya'da aşırı sağın yükselişi Paris'teki hükümetin içini boşalttı ve Berlin'deki hükümeti güçsüzleştirerek geleneksel olarak AB karar alma mekanizmasının merkezinde duran ikiliyi felce uğrattı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in 18 Temmuz'da Avrupa Parlamentosu tarafından beş yıllık bir dönem için daha onaylanabilmesi için önce sağcı parlamenterler ve İtalya'nın popülist başbakanı Giorgia Meloni ile pazarlık yapması gerekiyordu.
1945'ten bu yana en büyük savaş ve güvenlik kriziyle karşı karşıya olan Avrupa'da liderlik boşluğu yaşanıyor. Dış politikanın şekillendirilmesinde bayrağı kim devralacak? AB üyeleri hangi stratejik yaklaşım etrafında toplanacak?
Şu anda üç aday var.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un çok azalmış statüsüne rağmen Fransa hala Avrupa liderliğine talip.
Rusya'nın 2022'de Ukrayna'da başlattığı savaş sırasında Macron'un Kremlin'i yatıştırmaya yönelik başarısız girişimleri AB'yi güvenlik politikası konusunda bölme tehdidi yaratmıştı. O zamandan bu yana Macron 180 derece değişti.
NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmesini istiyor. Hatta birkaç ay önce tek tek NATO ülkelerinin Ukrayna'ya asker gönderebilmesini önerdi. Fransız askerlerinin Ukraynalı askerleri eğitmek için oraya konuşlanmaya hazırlandıkları bildiriliyor. Ancak diğer NATO müttefikleri kuvvet koruma ihtiyacı ve maruz kalma riski göz önüne alındığında ülke içi eğitimin faydaları konusunda şüpheci.
Macron ayrıca Kiev'e belirsiz sayıda Mirage savaş uçağı gönderme sözü verdi.
Gerçek olması halinde bu açıklamalar Fransız dış politikasında bir devrime işaret edecektir.
Macron sadece birkaç yıl önce, Rusya'yı ABD ve Çin'e karşı ortaklaşa dengeleyecek bir "Avrupa medeniyeti projesine" dahil eden stratejik bir vizyonun ana hatlarını çizmişti.
Ancak bu yeni vaatlerin ne kadar sürdürülebilir olduğu ve Macron'un Paris'te yeni bir hükümetle bunu ne ölçüde gerçekleştirebileceği açık bir soru.
Fransa halen 200,000'den fazla aktif görevdeki personeliyle Ukrayna'dan sonra Avrupa'nın en büyük ikinci ordusuna sahip. Ancak Paris şu ana kadar NATO'nun doğu kanadını güçlendirmek üzere Romanya'ya sadece 750, Estonya'ya ise 350 asker gönderdi.
Fransa'nın Ukrayna'ya yaptığı iki taraflı mali yardım, GSYH'nin yüzde 0,14'üne tekabül eden payıyla 27 AB üyesi ülke arasında sadece 16. sırada yer alıyor. Fransa'nın 2.9 milyar dolar askeri yardımı ise Almanya'nın 11.1 milyar dolar yardımının yanında çok geride kalıyor. Hatta Fransa,
Danimarka ve Hollanda gibi çok daha küçük ekonomilerin katkısının bile gerisinde kalıyor.
Fransa'nın eylemleri ve kaynakları söylemleriyle örtüşmeye başlayana kadar Macron'un açıklamaları stratejik bir değişimin işaretlerinden ziyade sadece taktiksel bir duruş olarak görülebilir. Eğer Avrupa liderliği buysa, bu ucuz liderliktir.
İkici aday olan Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Macron'un tam tersi bir yaklaşım izledi. Önemli kaynaklar ayırdı ama söylemini yumuşattı. Haziran 2022'de Berlin, askeri yeteneklerini arttırmak için 109 milyar dolar bütçe dışı bir savunma fonu başlattı.
Almanya, Ukrayna'ya silah sevkiyatı da dahil olmak üzere genel mali yardımda AB'ye liderlik ediyor ve Litvanya'daki varlığını yaklaşık 5.000 askerle kalıcı bir üsse yükseltmeyi planlıyor.
Almanya ayrıca; topraklarına ABD füzeleri yerleştirmek için önemli bir anlaşma yaptığını duyurdu.
Berlin ayrıca Ukraynalılara yönelik mülteci yardımı için yaklaşık 26,2 milyar dolar harcarken, Fransa 4,4 milyar dolar daha az harcama yaptı.
Ancak Almanya'nın Rusya'ya karşı stratejik duruşu korunmaya devam ediyor.
Scholz, Ukrayna'ya çok ihtiyaç duyulan Taurus seyir füzelerini teslim etmeyi reddetti ve daha önce Leopard tankları ve diğer üst düzey silahların tedarikini durdurdu. Scholz'un "barış şansölyesi" olma hedefi takdire şayan görünmekle birlikte, ya Ukrayna ve Batı'nın galip geleceği ya da Rusya'nın Ukrayna'yı yutarak savaşının bir sonraki aşamasına hazırlandığı devam eden bir savaşa uygun görünmüyor.
Eğer bu Avrupa liderliği ise, hedefi ya da stratejisi olmayan bir liderliktir.
Üçüncü bir liderlik modeli, yeni bir hükümetin güçlü retoriği geniş kaynaklarla birleştirdiği Polonya'da ortaya çıkıyor.
Beş yıl önce dönemin Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Ukrayna'da yaptığı bir konuşmada Ukrayna'nın geleceğini Avrupa'nın geleceğiyle ilişkilendirmişti.
Geçen yıl Polonya başbakanı olduğundan bu yana, Kremlin'in eski imparatorluğunu yeniden kurma girişimlerine karşı hazırlanırken Avrupa'nın savaş öncesi bir duruş benimsemesi gerektiği konusunda çok netti.
Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski de Avrupa'nın uzun vadede yeniden silahlanmasını savunurken benzer şekilde netti. Ayrıca Rusya'yı "Putin'le çatışmaktan korkması gereken biz Batı değil, tam tersi" konusunda uyardı.
Sikorski ayrıca 5,000 askerden oluşan tamamı gönüllü bir Avrupa Lejyonu oluşturulması gibi yenilikçi politika önerilerini de gündeme getirdi. Bu kuvvet Avrupa Konseyi'nde oy birliği ile görevler için yetkilendirilecek ve Avrupalı bir komutan tarafından operasyonel olarak kontrol edilecektir.
Ulusal askeri kanalların dışında harekete geçirilecek ve AB bütçesinden finanse edilecektir.
En önemlisi, Rusya'nın Afrika'daki Wagner Grubu'na karşı koymak, Sahel'deki terörle mücadele misyonları ya da Libya'daki istikrar operasyonları gibi Güney ve Orta Avrupalı AB üyelerinin çıkarlarını birleştiren yüksek riskli görevlerde konuşlandırılabilir.
Varşova, Polonya'yı Avrupa'nın önde gelen askeri güçlerinden biri haline getirecek büyük bir silahlanma hamlesi başlatarak paraya para demiyor. Halihazırda GSYİH'sinin yüzde 4'ünden fazlasını savunmaya harcıyor ve zaten güçlü olan kuvvetlerini genişletiyor.
Polonya'nın savunma bütçesi 2023'te bir önceki yıla göre yüzde 75 oranında artarak herhangi bir Avrupa ülkesinin yıllık bazda en büyük artışını gerçekleştirdi.
Varşova kara kuvvetlerini ikiye katlayarak 300.000 askere çıkarmayı planlıyor.
ABD ve Güney Kore'den aldığı büyük savunma siparişlerinin yanı sıra yerli üretimini de arttıran Polonya, bazı tahminlere göre 2030 yılına kadar İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya'nın toplamından daha fazla tanka sahip olma yolunda ilerliyor.
Daha geçen hafta Pentagon Polonya'nın 2 milyar dolar değerinde F-35 hayalet savaş uçağı, Patriot füze sistemleri ve ilave Abrams tankları alacağını doğruladı.
Varşova ayrıca 3,3 milyar dolar askeri yardım da dahil olmak üzere GSYH'sinin yüzde 0,7'sini Ukrayna'ya ayırdı ve ülkenin kabul ettiği yaklaşık 1 milyon Ukraynalı mülteci için 24 milyar dolardan fazla harcama yaptı.