gdh'de ara...

Foreign Policy: İran-İsrail savaşı daha yeni başlıyor!

İsrail tüm desteklerine rağmen, neden ABD ve diğer müttefiklerine kafa tutuyor? İsrail-İran gölge savaşının yazılı olmayan kuralları nasıl değişti?

1. resim

ABD'nin önde gelen yayın organlarından Foreign Policy'de, İran ve İsrail arasında yaşanan karşılıklı missilleme saldırılarının olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

İran ve İsrail'in karşılıklı saldırılarının “caydırıcılık” kavramı altında büyük bir savaşın temellerini döşediği iddia edilen analizde, İran'ın direkt olarak İsrail topraklarına saldırısının ise, İsrail'in aylarca süren uluslararası baskının ardından yeniden sempati kazanmasına neden olduğu belirtildi.

Analizde ayrıca, Netanyahu ve hükümetinin büyük desteklerine rağmen müttefiklerine kafa tutmaya devam ettiğine dikkat çekilerek, “İran-İsrail savaşı daha yeni başlıyor” ifadeleri kullanıldı.

İşte Foreign Policy'de yayınlanan analiz:

13 Nisan'da iki küçük mucize gerçekleşti.

İlk olarak İsrail; İngiltere, Fransa, Ürdün ve ABD'nin de yardımıyla teknik becerisini olağanüstü bir şekilde sergileyerek, özellikle İran'dan İsrail'e doğru ateşlenen 170 kadar insansız hava aracını, 120 balistik füzeyi ve 30 seyir füzesini en az zarar vererek önledi.

İkinci olarak ise, aylarca süren büyük ölçüde olumsuz medya haberleri ve artan uluslararası baskının ardından, İsrail bir miktar da olsa sempati kazandı.

Saldırının püskürtülmesi ve İsrail'in imajının düzelmesi gibi çifte başarı karşısında ABD Başkanı Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya “sakin olması tavsiyesinde bulundu.

Ancak İsrail bu tavsiyeyi dinlemeye pek yanaşmadı.

İsrail'in derhal karşı saldırıya geçmekten vazgeçtiği ve Biden'ın istediği gibi "işleri yavaşlatmaktan" memnun olduğu bildirilirken, İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail Savunma Kuvvetleri şefi Herzi Halevi, savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ve Netanyahu'nun kendisi de dahil olmak üzere İsrailli liderlerin hepsi misilleme sözü verdi.

Nihayetinde Cuma sabahı İsrail, İran'ın orta kesimindeki İsfahan'da bulunan bir hava üssüne bir saldırı düzenledi.

Saldırı büyük ölçüde sembolik gibi görünse de, yine de şu soruyu gündeme getiriyor: İsrail tüm desteklerine rağmen, neden ABD ve diğer müttefiklerine kafa tutuyor?

Nihayetinde İsrail'in neden karşılık verdiğine dair ortalıkta dolaşan pek çok neden var. Ancak iyi ve kapsayıcı bir neden de var ki o da İsrail ve İran'ın bugünden sonra da devam edecek olan bir savaşa kilitlenmiş olmaları. Bu çatışma devam ettiği sürece, bu çatışmanın operasyonel mantığı tırmanmaya doğru itecektir.

Bazılarına göre İsrail'in neden karşılık verdiğinin yanıtı Netanyahu'nun hırslarına dayanıyor ve bu anlatıya göre Netanyahu sadece “kendi postunu kurtarmaya” çalışıyor.

Netanyahu İsrail içinde hiç sevilmiyor. Sadece yüzde 15'lik bir onay oranına sahip ve şu anda siyasi meşruiyetinin temel kaynağı sadece İsrail'in güvenliğini sağlama iddiası,

Hamas'ın 7 Ekim saldırısı ve ardından gelen her şey nedeniyle büyük yara aldı. Bu nedenle, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, İran rejimi de dahil olmak üzere bazı gözlemciler Netanyahu'nun ülke içindeki imajını düzeltmek ya da en azından 7 Ekim felaketinin siyasi hesaplaşmasını uzatmak ve bu süreçte siyasi hayatta kalma şansını artırmak için İran'la savaşmak istediğini savunuyor.

Netanyahu çaresiz bir adam olabilir. Ancak misilleme için baskı sadece ondan gelmiyor.

Nitekim İsrail içinde karşı saldırı çağrısı yapan en yüksek seslerden bazıları Netanyahu'nun siyasi rakipleri Gantz, Gallant ve Netanyahu'nun çöküşünden siyasi olarak en çok kazanacak olan diğerlerinden geldi.

Kamuoyu yoklamalarına göre, bugün seçim yapılsa Gantz büyük olasılıkla başbakan olacak. İran'ı vurmanın Netanyahu ya da bir başkası için iyi bir siyasi hamle olduğu da açık değil.

İbrani Üniversitesi'nin geçen hafta yayınladığı bir ankete göre İsraillilerin yüzde 74'ü "İsrail'in müttefikleriyle olan güvenlik ittifakına zarar verecekse" karşı saldırıya karşı çıkıyor.

Aynı ankete göre İsraillilerin yüzde 56'sı "zaman içinde sürdürülebilir bir savunma sistemi sağlamak" için ülkelerinin "müttefiklerinden gelen siyasi ve askeri taleplere olumlu yanıt vermesi gerektiğini" belirtiyor.

Netanyahu'nun koalisyonu içinde bile İsrail'in Cuma günkü sınırlı karşı saldırısı net bir siyasi kazanım değildi. Örneğin sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, eylemi "yetersiz" olarak nitelendirdi.

Buna karşılık İsrail'in karşı saldırı için öne sürdüğü gerekçelerin içi boş.

İsrailli yetkililer Tahran'a "bir mesaj gönderme" ve "onlara bir ders verme" ihtiyacından bahsettiler. Ancak İsrail'in kendi yakın tarihi, kısasa kısas şiddetin nadiren amaçlanan pedagojik etkiye sahip olduğunu gösteriyor.

İsrail'in mevcut savaştan önce Gazze'de gerçekleştirdiği dört askeri operasyon, 7 Ekim saldırısının çok canlı bir şekilde gösterdiği gibi Hamas'ı yerinden edemedi ya da caydıramadı.

İran da saldırısını meşrulaştırmak için neredeyse aynı dili kullandı. Tüm bunlar da İsrail'in İran'ı "caydırmaya" çalışmasının daha etkili olup olmayacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Diğer yandan İsrail'in düşmanlarına ders vermeyi gerçekten başardığı birkaç vaka var. Bunun belki de en iyi örneği, Hizbullah'ın İsrail'e geçerek sekiz İsrail askerini öldürmesi ve ikisini de kaçırmasının ardından başlayan 2006 Lübnan Savaşı'dır.

Çatışmanın ardından Hizbullah lideri Hasan Nasrallah gazetecilere yaptığı açıklamada operasyon kararından pişmanlık duyduğunu söylemişti.

Hasan Nasrallah;

"Bana sorarsanız, operasyonun böyle bir savaşa yol açacağını bilseydim, bunu yapar mıydım? Hayır derim, Kesinlikle hayır."

Elbette İsrail'in İran'ı vurmak istemesinin ardında daha temel bir neden var. Bu neden intikam!

Sonuçta saldırı etkisiz olsa bile İran 60 ton patlayıcıyı doğrudan İsrail'e fırlatarak İsrail-İran gölge savaşının yazılı olmayan kurallarını yıktı ve bir geceliğine de olsa bütün bir ulusu diken üstünde tuttu.

Anlaşılır bir şekilde, bazı İsrailliler karşılık vermek istedi ve istemeye de devam ediyor.

Bölgesel bir savaşın patlak vermesi halinde İsrail'in ve tüm bölgenin karşı karşıya kalacağı askeri ve diplomatik riskler düşünüldüğünde, gelişmelerin tüm dünya için riskler taşıdığını tarafların bilmesi gerekiyor.

Tartışma