Foreign Policy Research Institute: Avrupa'nın yeni kriz noktası “Visegrad Dörtlüsü”

Ukrayna savaşı, hem NATO hem de AB üyesi ülkeler arasındaki stratejik farklılıkları ortaya çıkardı. Peki Avrupa'nın yeni kriz noktası olarak ortaya çıkan “Visegrad Dörtlüsü”, birliğin bütünlüğünü nasıl etkileyecek?

1. resim

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Foreign Policy Research Institute'de, Rusya-Ukrayna savaşı nedeni ile Avrupa ülkeleri arasında yaşanan sorunların değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan'dan oluşan Vişegrad Dörtlüsü'nün savaş uzadıkça daha keskin bir şekilde anlaşmazlıklar yaşamaya başladığına dikkat çekilen analizde, ayrıca bu durumun AB'nin ortak politikalarını da baltalayarak Rusya'ya avantaj sağlamaya başladığına dikkat çekildi.

Analizde ayrıca uzayan savaşın, hem NATO hem de AB üyesi olan bu dört ülkenin stratejik farklılıklarını ortaya çıkardığı belirtildi.

İşte Foreign Policy Research Institute'de yayınlanan analiz:

Rus ordusu, 2022 yılının Şubat ayı sonlarında Ukrayna'ya girdiğinde, işgalin bölgedeki ülkeler için ciddi siyasi ve güvenlik yansımaları yaratacağı açıktı.Ukrayna'nın bağımsızlığına yönelik acil tehdide ek olarak, Batı'daki liderler haklı olarak, NATO cephe devletleri de dahil olmak üzere Orta ve Doğu Avrupa'daki diğer müttefiklerine yönelik saldırganlık potansiyelinden endişe duyuyorlardı.

Batı'nın Rusya'nın askeri macerasının genişleyeceğine dair korkuları henüz gerçekleşmemiş olsa da Kremlin'in Batı Slav komşusuna yönelik "özel askeri operasyonu" Avrupa'nın merkezinde öngörülemeyen başka sonuçlar yarattı.

Bu yankıların başında Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan'dan oluşan Vişegrad Dörtlüsü (V4) içerisinde giderek artan fikir ayrılıkları geliyor.

Moskova'nın rövanşist politikalarına nasıl karşılık verileceği konusundaki keskin görüş ayrılıkları nedeniyle, V4 ülkeleri arasındaki esaslı işbirliği şu anda tarihinin en düşük seviyesinde.

Visegrad Dörtlüsü

Şubat 1991'de Macaristan'ın Vişegrad kentinde imzalanan kuruluş deklarasyonu; açıkça bu devletlere totaliter geçmişlerini ve Kremlin'e zorunlu itaatlerini toplu olarak bir kenara bırakma çağrısında bulunuyordu.

Böylece 1990'ların başında grup, hem Avrupa Birliği'nin, hem de NATO'nun gelecekteki üyeleri olarak "Avrupa'ya yönelmek" için ortak bir yol benimsedi.

Grubun kurucularından Çekoslovak Cumhurbaşkanı Václav Havel, eski Varşova Paktı bölgesinde komünist hükümetleri deviren 1989 devrimlerinin hemen ardından 25 Ocak 1990'da Polonya Sejm'inde yaptığı bir konuşmada V4'ün tohumlarını attı.

Havel bu konuşmasında;

“Orta Avrupa'yı esasen tarihi ve manevi bir olgu olmaktan çıkarıp siyasi bir olguya dönüştürmek için bir fırsatımız var. Kısa bir süre önce Sovyetler Birliği tarafından sömürgeleştirilen bu Avrupa devletlerinin yönünü değiştireceğiz.”

ifadelerini kullanmıştı.

Kırk yıllık komünist yönetimin sosyal, ekonomik ve siyasi kalıntılarından doğan grup üyeleri, 1993 yılında Slovak Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla dörde çıktı. Bazen zıt politikaların neden olduğu iniş çıkışlara rağmen V4 ülkeleri 1999 yılında NATO'ya katıldı.

Avrupa Birliği'ne karşı ortak zemin

NATO ve AB'ye katılmalarından bu yana Vişegrad ülkeleri, Brüksel'den gelen taleplere karşı büyük oranda ortak bir zemin buldular.

Ancak V4 ülkeleri, 2015'teki Avrupa göçmen krizi sırasında, AB'nin ortak göç politikasına karşı güçlü bir muhalefet sergiledi ve o dönemde bölgenin önde gelen siyasetçilerinin çoğu tarafından benimsenen etnosentrik, genellikle yabancı düşmanı retoriği, bu ülkelerin politikasını belirledi.

Ayrıca 2010-2020 döneminde grup, özellikle yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve siyasi muhaliflerin haklarına saygı gibi AB'nin hukukun üstünlüğü normlarının çoğunu uygulama konusunda direniş sergiledi.

Polonya'nın Hukuk ve Adalet, Macaristan'ın Fidesz, Slovakya'nın Smer ve Çek Cumhuriyeti'nin ANO partileri, AB'nin bu başlıklardaki normlarına karşı çıktılar ve bunun sonucunda Brüksel 2022 yılında hem Varşova hem de Budapeşte'ye verdiği fonları durdurdu.

Ayrıca dört Visegrád ülkesinden ikisi Moskova ile genel olarak iyi ilişkiler içindeydi ve sadece Varşova sürekli olarak Rusya karşıtı bir politikaya sahipti.

Diğer yandan Macaristan Başbakanı Orbán ve partisi Fidesz, 2015 göçmen krizini rejimin mahkemeler, eğitim ve basın üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için kullandı ve bu süreçte Putin'in politikalarını harfiyen takip etti.

Dahası Orbán, Macaristan'ın enerji güvenliği konusunda AB'nin telkinlerine ve Rus yaptırımlarına rağmen Rusya ile çalışmaya devam etti.

Savaş, stratejik farklılıkları ortaya çıkardı

Kremlin'in 2022'de Ukrayna işgal girişimi, milyonlarca Ukraynalı mültecinin batıya gitmesine neden oldu. Bu nedenle, Brüksel'i üzen ve Moskova'yı sevindiren bu çatışma jeopolitiği ortaya çıktı.

Varşova, Prag ve Bratislava, çatışmadan kaçan Ukraynalı mültecilere kucak açarak önemli mali ve sosyal yükleri omuzladılar.

Ancak savaş uzadıkça, bölgedeki popülist kesimler ve Kremlin yanlısı güçler, bu çatışmayı V4 ülkeleri içinde anlaşmazlık yaratmak için kullandı. Nitekim bu iç siyasi mücadeleler, dört üye ülkedeki son seçimlerde de kendini gösterdi.

Son seçimler çatlakları derinleştirdi

Bölgede işgal sonrası ilk seçimler Nisan 2022'de Macaristan'da gerçekleşti ve iktidardaki Fidesz partisi etkileyici bir zafer kazanarak Orbán'ın dördüncü dönem başbakanlığını pekiştirdi.

Orbán zafer konuşmasında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile alay etti. Gerçekte ise Avrupa'nın ortak yaklaşıını baltalamak ve ülkesi için Rusya'dan ucuz enerji almayı hedefledi.

Bu, Vişegrad grubu için kilit bir dönemeçti zira Macaristan'ın bu yaklaşımı hem grup içerisinde hem de AB genelindeki ortak politikaları tehlikeye attı.

Potansiyel Rus rövanşizmi konusunda alarm zilleri çalan Polonya için Orbán'ın Rusya yanlısı eğilimleri kabul edilemezdi ve bu durum, Varşova ile Budapeşte arasındaki ilişkilerde derin bir siyasi çatlağa yol açtı.

Bu çatlak, daha geniş anlamda ise V4 faaliyetleri üzerinde karanlık bir gölge olmaya devam ediyor.

Gelinen noktada, gerek uzayan savaş, gerekse de Macaristan başta olmak üzere V4 ülkeleri arasındaki artan siyasi ve politik anlaşmazlıklar Avrupa'nın geleceğini tehdit ediyor.

Tartışma