Gerileyen güç Rusya

Rusya artık gerileyen bir güç konumuna düştü ve dünya artık iki kutuplu değil.

Dünyanın süper gücü olarak ABD, yükselen gücü olarak ise Çin ön plana çıkıyor.

1. resim

Türkiye’deki özellikle ileri yaşlardaki insanlar için Rusya, her zaman Soğuk Savaş dönemindeki Sovyetler Birliği’nin eski ihtişamlı günleriyle hatırlanıyor. Fakat dünya artık çok başka bir noktada.

Rusya artık gerileyen bir güç konumuna düştü ve dünya artık iki kutuplu değil. Ancak ne var ki, Türkiye’deki bazı uzmanlar ve siyasiler, Rusya’nın siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal anlamdaki gerilemesini ısrarla görmezden geliyor. Hatta daha ileri giderek Türkiye’nin Rusya ile daha derin ilişkiler içerisinde olması gerektiğini savunuyor.

Türkiye’de anti Amerikancılığın yükseldiği ve Rus yanlısı uzmanların revaçta olduğu bir dönemde bu yazıyı kaleme alıyorum. O yüzden şimdiden belirteyim. Gerçekler hoşumuza gitmeyebilir. Ancak dış politika ve güvenliğin ilk kuralı; gerçekçi olmaktır.

Gelelim Rusya’nın neden gerileyen güç olduğuna. Sistematik gelişmeler, kısa vadeli siyasi hamleler yada iyi bir yönetim ile düzeltilemez. Örneğin birçok tarihçi Sultan Abdulhamid Han’ın iyi bir yönetici ve siyasi bir deha olduğunu yazar. Fakat bu, Osmanlı’nın çöküşünü durduramamıştır.

Rusya’nın bugünkü durumu da büyük ölçüde bu örneğe benzemektedir. Gelecek itirazları duyar gibiyim. O nedenle peşinen belirtmem gerekiyor. Ne Rusya Osmanlı’dır, ne de 2022 şartları 1880'deki gibidir. Burada yaptığım benzetme, yalnızca bir ülkenin gerileme sürecinde oluşu ve o ülkenin başında yüksek kapasiteli bir liderin olması ile sınırlıdır.

Rusya gerilemektedir. Fakat Rus lider Vladimir Putin, şüphesiz ülkesi için çalışan yüksek kapasiteli ve yetenekli bir liderdir. Eğer Rusya’nın başına Putin geçmemiş olsaydı, belki de Rusya bugün çok daha farklı noktalarda olurdu.

Nitekim Çeçenistan’daki direnişi kıran, Gürcistan’ın NATO’ya girmesini engelleyen, Kırım’ı ilhak eden, Suriye’de Esed rejimini ayakta tutan ve Libya’da Hafter’e kazanımlar sağlayan Putin’in liderliği olmuştur. Eğer Putin olmasaydı, Rusya Çeçenistan başta olmak üzere bir çok noktada yenilgi üstüne yenilgi yaşamış olabilirdi. Putin, Ruslara kök söktüren Çeçen direnişini sadece bitirmekle kalmayıp, Çeçenleri Ukrayna işgali için en ön saflarda cepheye de sürerek siyasi bir liderlik başarısı göstermiştir.

Ancak Putin ne kadar başarılı olursa olsun, bazı sistematik gerçekler değişmemektedir. Bunun farkında olan Putin, Ukrayna’yı yeniden işgal ederek Ukrayna’daki statükoyu değiştirip, Rusya’nın gerilemesini daha da geciktirmenin ve hatta bazı kazanımları garanti altına almanın kaygısıyla hareket etmiştir. Ancak bütün bu hesapların aksine Ukrayna işgali, tabir yerindeyse Putin’in elinde patlamış ve Rusya’nın gerileme sürecini hızlandırmıştır.

Gel gelelim Rusya’nın gerileme sebeplerine;

Rusya ekonomik olarak, inovatif teknolojik üretiminde giderek arka plana düştü. Eskiden Batı dünyasından uzak olan devletler için Rus teknolojisi belirli bir düzeyde alternatif sağlıyordu. Günümüzde ise Rusya, bu yeteneğini kaybetti diyebiliriz. Artık Batı teknolojisinin alternatifi ve hatta bazı alanlarda daha da iyisi Çin teknolojisi oldu. Gayri safi milli hasılası $1,1 trilyon olan Rusya, uzun zamandır bu alanı gayri safi milli hasılası $17,7 trilyon olan Çin’e kaptırdı. O günden bu yana Rusya’nın temel ekonomik gelir kaynakları, gaz ve petrol gibi madeni yeraltı kaynakları ile sınırlı hale geldi.

Rusya 2020 yılında, $209 milyar değerinde ihracat gerçekleştirmiştir. İhracat kalemleri incelendiğinde, ham petrol, rafine petrol, petrol gazı ve kömür briketleri $133,6 milyara tekabül etmiştir. Söz konusu bu dört ana kalemden sonra ise sırasıyla; altın, platin, bakır, gübre ve alüminyum gelmektedir. Örneğin, Rusya’nın yaptığı ihracatlar arasında yer alan makine türündeki tüm ürünler $1 milyar dolar dahi etmemektedir. Diğer yandan Batılı ülkeler tarafından Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar da etkisini göstermekte ve bu durum Rusya’yı giderek sadece yeraltı kaynaklarını değerlendirebilen bir ülke konumuna doğru itecektir.

Günümüzdeki yüksek enerji fiyatları sizleri yanıltmasın. Süper ligde oynamak için bu kaynaklar uzun vadede yetersizdir. Hele hele Körfez ülkelerinin aksine, Rusya'da doyurulması gerekilen 143 milyonluk bir nüfus varsa.

Bununla beraber, Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya tek atımlık kurşunu olan enerji hamlesini de gerçekleştirdi. Kısa vadede belli ölçekte AB’yi zorlayacak ve küresel enerji fiyatlarını yükseltecek olsa da, uzun vadede AB alternatif enerji güzergahları ve temin yollarını sağlamlaştıracaktır. Buna ilaveten, yenilebilir enerji ile uzun vadede Rus modeli ekonomi değil, Çin ve Batı modeli ekonomi kazanacaktır.

Askeri anlamda incelendiğinde ise, Ukrayna işgali Rusya açısından bir hezimet olmuştur. Rusya’nın Ukrayna’yı iki haftada ele geçirmesine dair analizler yapıldığı bir denklemden, Rusya’nın geriletildiği ve zorlandığı bir denkleme gelinmiştir. Rus askeri teknolojisinin beklenilenden daha kötü performans sergilediği ve Rus ordusunda düzenli birlikler değil, Wagner birlikleri, Donetsk ve Luhansk güçleri ile Çeçen milisler gibi düzensiz ve yarı-düzenli birlikler ön plana çıkmıştır.

Rusya içinde bu yapılar giderek güçlenmektedir. Düzenli Rus ordu birliklerinin arka plana düşmesi, Rusya’nın askeri kapasitesi için kalıcı sorunlar üretecektir. Rus ordusunun Ukrayna’da uğradığı kayıplar ve kaybedilen techizatlardan kaynaklanan eksiklikleri tamamlamak ise Rusya’nın yıllarını alacaktır.

Siyaseten bakıldığında da Rusya, Batı ile olan ilişkisini neredeyse tamamen kaybetmiş durumdadır. Orta Asya'daki Türki Cumhuriyetler adım adım da olsa Rusya’dan bağımsız hareket etmek için çalışmaktadır. Rusya’nın İran ile olan ilişkisi, Rusya’nın son dönemde İran’dan yardım talep etmesi ile birlikte yeni bir dengeye oturmuştur. Ancak en önemlisi, artık Rusya’nın Çin ile Batı’ya karşı yapacağı olası bir ittifakta “küçük ortak” olacağı gerçeğidir. İki süper güç arasındaki Batı’ya karşı kurulacak bir ittifak hayali bitmiştir. Rusya’nın Çin’e olan bağımlılığı her geçen gün artacaktır.

Demografik anlamda incelendiğinde ise, Rusya’da yaşayan Müslümanlar ve Türki milletler Rusya için yeni sorunlar yaratmaya gebe olarak görülebilir. Özellikle Orta Asya Cumhuriyetleri’nin Rus etkisinden kurtulma çabaları ve Rusya’da Müslüman ve Türki milletlerin nüfusunun hızla artması gibi gelişmelerin Rusya’daki dengeleri tehdit etmesi muhtemeldir.

Elitist olarak da baktığımızda tablo değişmiyor. Eskiden dünyanın her tarafında Sovyet Birliği’ni destekleyen yada sonradan Rusya’yı destekleyen elitler bulunuyordu. Hatta Rusya’nın da kendisine ait ciddi bir elit kesimi bulunuyordu. Örneğin, Rusya’nın Belarus ile devam eden ilişkisinde bu elitlerin rolü büyüktür. Ancak artık, Rus ve Rus yanlısı elitler de azalmaktadır. Buna ilaveten Rus zengin oligarklar, Batı yaptırımları nedeniyle ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya.

Toparlayacak olursak, bütün bu dengelere bakıldığında Rusya’yı artık gerileyen bir güç olarak tanımlamak gerekmektedir. Rusya, nükleer bombaya sahip gerileyen bir güçtür. Çok kutuplu dünyaya doğru evirilen küresel sistemde yükselen güç ise Çin’dir.

Zamanla Çin, Rusya’yı kendisine bağımlı kılacaktır ve Batı ile rekabeti Çin üstlenecektir. Rusya ise Pakistan veya en iyi şartta Hindistan gibi nükleer bombaya sahip orta-üst ölçekli devletler kategorisinde yer alacaktır.

Bundan dolayı, Türkiye’de ısrarla Rusya ile işbirliği yapılması gerektiğini savunanlar ve hatta Rusya ile ittifakın gerekliliğini belirtenlere şaşırıyorum. Bu yanılsamanın arkasında ne var? Birinci Dünya Harbi’ndeki Enver Paşa’nın Almanya ısrarı gibi hayalcilik mi yoksa böyle bir benzetme yapmak yanlış mı? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Ama bu soruları sormaktan da kendimi alıkoyamıyorum.

Tartışma