Gough Mağarası’nda 14.700 Yıl Önce yaşanan yamyamlık ritüelleri
Yamyamlık konusu günümüzde çoğumuz için kulağa rahatsız edici gelse de geçmişimizin iyi belgelenmiş bir parçası.
İngiltere’nin bir kontluğu olan Somerset’te bulunan eski bir mağara, tarihöncesi geçmişimizle ilgili karmaşık bir sırrı barındırıyor olabilir: İnsan yamyamlığına dair kanıtlar.
Yaklaşık 500.000 yıl önce oluşan Gough Mağarası, kireçtaşından oluşmuş ve Bristol yakınlarındaki Mendip Tepeleri’nde bulunan Cheddar Gorge’da (Cheddar Geçidi) yer alıyor. Mağara çeşitli büyük odalara, etkileyici kaya oluşumlarına ev sahipliği yapıyor ve aynı zamanda Britanya’nın en büyük yer altı nehri olan Cheddar Yeo’yu da barındırıyor.
Ancak doğa tarihinin bu özellikleri arasında, yaklaşık 14.700 yıl öncesine ait insan iskanıyla ilgili materyaller de yer alıyor ve bu kanıtların bir kısmı, unutmaya yüz tuttuğumuz eski bir uygulamanın resmini çiziyor.
Arkeologlar Gough Mağarası’nda, aralarında iki genç ve yaklaşık 3 yaşında bir çocuğun da bulunduğu çok sayıda insan kalıntısına ulaştı. Kemikleri, yamyamlığa dair güçlü kanıtlar taşıyor gibi görünüyor.
Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nden Dr. Silvia Bello’ya göre, “Gough Mağarası’ndaki kanıtlar, insan kalıntılarını kesme ve doğrayarak parçalara ayırma konusunda gelişmiş bir kültüre işaret ediyor.”
Kemiklerin insanlar tarafından çiğnenmiş olduğu görülüyor. Ve burada sadece atıştırmalık küçük ısırıklardan bahsetmiyoruz – bazı kanıtlar uzun kemiklerin ve kaburgaların kırılarak açıldığını ve kemik iliği ile kemikte bulunan yağa ulaşımın sağlandığını gösteriyor. Ayrıca bazı kemiklerde yumuşak etin çıkarıldığı bölgelerde de kesik izleri bulunuyor. Ve son olarak, bazı kafataslarının içi oyulmuş ve fincanlara veya belki de kaselere dönüştürülmüş.
Ancak bu bulgunun en ilginç yönlerinden biri, yokluğunda dikkat çeken bir şey olması. Ölüm öncesindeki kalıntılarda şiddete dair herhangi bir iz görünmüyor. Görünen o ki, korkunç sonlarına rağmen, insanlar muhtemelen çatışma sonucu ölmemiş. Peki burada neler olmuştu?
Yamyamlık: zulüm mü, merhamet mi?
Aslında iki potansiyel açıklama var. Birincisi, bu, bugün düşündüğümüz türden yamyamlık eyleminin bir örneği – insanlık tarihinin zalim ve dehşet verici bir yanı. Ancak bu vakaların kendisi de merhametin sonucu olan daha karmaşık bir davranışı göstermesi mümkün.
Elbette yamyamlık konusunu sineye çekmek zor olabilir. Popüler kültür referanslarımız seri katiller, zombiler ve canavarlarla ilgili korkunç senaryolara ve durumlara odaklanma eğilimi gösteriyor. Bu, tarih boyunca birçok tarihi kültürün ortak özelliği olmasına rağmen, bu fikrin tamamıyla bir tabu olarak yerleşmesine yardımcı oldu.
Atalarımız milyonlarca yıldır birbirlerini yiyorlardı. Çoğu durumda bu son derece korkunç bir açlıktan kurtulmak için bir zorunluluk olarak yapıldı, ancak diğer durumlarda dinlerimizin ve cenaze uygulamalarımızın bir özelliği haline geldi. Örneğin, Gough Mağarası’nda başkaları tarafından yenilen cesetler, onların sevdikleri insanlara ait olabilir.
Mağarada bulunan bireylerin Son Buzul Çağı’nda ölmüş olması, hayatta kalma aracı olarak yenmiş olabilecekleri anlamına geliyor ancak bu tek başına yeterli bir açıklama değil. Bunun nedeni, aynı mağaralarda aslında bol miktarda hayvan kemiği bulunması. Bu da yiyeceğin tamamen yok olmadığı anlamına geliyor. Bir de, kafataslarının içecek kaplarına dönüştürülmesine gösterilen özen var.
Her ne kadar acımasız görünse de kafataslarının kap olarak kullanılması, geçmiş kültürlerin çoğunda nispeten iyi biliniyor. Vikingler ve İskitler, benzer uygulamalara sahip insanlara iki örnek, ancak Gough Mağarası’ndaki kafatasları bugüne kadar keşfedilen en eski örnekler arasında bulunuyor.
Bello, “Ölümden kısa bir süre sonra kafatasları yumuşak dokudan titizlikle temizlenmiş. İzler dudaklar, yanaklar ile dilin kesildiğini ve gözlerin çıkarıldığını gösteriyor. Daha sonra yüz kemikleri ve kafatası tabanı dikkatlice çıkarılmış. Sonunda kafatasları, özenli bir biçimde kaplara dönüştürülmüş.” diyor.
Bu kafatasların hazırlanması için gösterilen özen, bunların yalnızca beslenme amacıyla kullanılmasının ötesinde önem taşıdığını gösteriyor. Aynı şekilde, mağarada bulunan oyulmuş bir önkol kemiğinin üç boyutlu analizi de bunun et çıkarıldıktan sonra iz taşır hale geldiğini gösteriyor.
Bu, Bello ve meslektaşları için önemli. “Kemikte yapılan değişikliklerin sırası, oymanın yamyamlık ritüelinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ve gizli sembolik anlam taşıdığını güçlü bir şekilde destekliyor.”