Gulf State Analytics: Erdoğan'ın yeni döneminde Türkiye'nin dış politikası nasıl şekillenecek?

Jeopolitik gelişmeler, Türkiye'nin bağımsız politikaları ve etkili bir diplomatik oyuncu olabilmesi adına eşsiz fırsatlar sundu. Erdoğan yönetimindeki Türkiye, bu yeni jeopolitik düzende büyük bir güç olma hedefi ile hareket ediyor. 

1. resim

ABD medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim zaferinin ardından, Türkiye'nin ABD ile ilişkileri ve dış politikasında atacağı adımlara odaklanmış durumda.

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Gulf State Analytics de, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki dış politikasının geçmişine ve geleceğine dair değerlendirmeler yaptığı bir analiz yayımladı. 

Son dönemde dünyada gerçekleşen jeopolitik gelişmelerin, Türkiye'nin bağımsız politikaları ve etkili bir diplomatik oyuncu olabilmesi adına eşsiz fırsatlar sunduğu belirtilen analizde, Türkiye'nin yeni dönemde de bu kararlılığından vazgeçmeyeceği belirtildi.

Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında denge kuran bir diplomatik oyuncu haline geldiği tespiti yapılan analizde ayrıca, Türkiye'nin sınırında bulunan ABD destekli YPG ve SDG yapılanmasına karşı da yeni operasyonlar yapabileceği öngörüsünde bulunuldu. 

İşte Gulf State Analytics'de yayımlanan analizin tamamı: 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim zaferi, iktidarını 2028'e kadar uzattı. Erdoğan seçim zaferi için yaptığı konuşmada yüz binlerce kişiye seslendi.

Bu seçimin sonucu, Türkiye'nin ABD ile olan ittifakının geleceği açısından önemli sonuçlar doğuracaktır. İki ülke arasında bu kadar gerilim varken, hem Ankara'nın hem de Washington'un ilişkileri geliştirmek ve ortak çıkarlar doğrultusunda daha verimli işbirliği yolları bulmak için çok çalışmaları gerekecek.

Pek çok hassas konu Ankara ve Washington'u karşı karşıya getiriyor. Erdoğan'ın giderek çok kutuplu hale gelen bir dünyada Türkiye için bağımsız bir yol çizme konusundaki kararlılığı göz önüne alındığında , ülkenin çıkarlarının her zaman ABD dış politika gündemleriyle örtüşmeyeceği kesin olarak kabul edilebilir.

Bu dengeler göz önüne alındığında, mevcut gerilimleri azaltmak için sorunları bölümlere ayırmak ve daha derin işbirliği alanları bulmak, bu ittifakın sağlığı için kritik öneme sahip olacak.

Uluslararası risk istihbarat şirketi RANE'de Orta Doğu ve Kuzey Afrika analisti olan Ryan Bohl;

"Muhtemelen önümüzdeki dönem boyunca devam edecek en dikkate değer eğilim, Türkiye'nin kendisini Batılı ittifak sisteminden uzaklaştırmanın yollarını arayacak olmasıdır. Genel olarak Türkiye, ABD kuvvetlerinin yavaş yavaş geri çekilmesinden ve Orta Doğu'daki nüfuzundan yararlanmanın yollarını arıyor. Dünya giderek daha fazla çok kutuplu hale gelirken, Erdoğan yönetimindeki Türkiye bu yeni jeopolitik düzende büyük bir güç olma niyetinde.”

değerlendirmesinde bulundu.

Rusya'nın dış politikası, NATO'nun genişlemesi ve Suriye'deki durum önümüzdeki dönemde Ankara ve Washington'daki politika yapıcıların ele alması gereken en önemli üç konu başlığı olarak kabul edilebilir.

Rusya ve Batı'yı dengelemek

Türkiye'nin Rusya ile olan bağları, Ankara-Washington ittifakında sürekli olarak önemli bir gerilim yaratmıştır. Türkiye için önemli bir dış politika sorunu, uluslararası alanda Doğu-Batı geriliminin arttığı bir dönemde Rusya ve geleneksel NATO müttefikleri arasında denge kurmak olmuştur.

Diğer yandan ortaya çıkan bu jeopolitik dinamikler, Ankara'nın bağımsızlığını ortaya koyması ve Doğu ile Batı arasında köprü olabilecek etkili bir diplomatik oyuncu olarak avantaj elde etmesi için eşsiz bir fırsat oldu.

Türkiye ile Rusya arasındaki karmaşık ve çok boyutlu ilişki hem çatışmacı hem de işbirlikçidir. Ankara bir yandan Moskova'nın revizyonist dış politikasını bir tehdit olarak görüyor ve Rusya'nın Orta Doğu ve Avrupa'daki uzun vadeli niyetlerine karşı tedbirli davranıyor diğer yandan ise Batı'yı dengelemek için Moskova ile ilişkilerini kullanıyor. Ayrıca, Erdoğan ve hükümetine yönelik 2016 darbe planı, Türkiye'yi Rusya'ya yaklaştırdı.

Türkiye'nin Rusya ile derin ekonomik bağları da var. Moskova, Türkiye için ülkedeki istikrarı baltalayabilecek büyük sorunlar da yaratabilir. Dolayısıyla Ankara'nın Moskova'ya aşırı düşmanca bir dış politika izlemesi, Türkiye ekonomisi ve ulusal güvenliği açısından tehlikeli olacaktır.

Türkiye'nin Rusya'nın dış politikasına ters düşen konular arasında Ankara'nın Suriye'deki hükümet karşıtı güçlere verdiği destek, Libya iç savaşında Hafter ile savaşan Libyalı gruplar ve Moskova'nın Şubat 2022 işgalinin ardından Ukrayna hükümetine verdiği destek yer alıyor.

Gerçekten de Ankara'nın sürmekte olan Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ilk aşamalarından beri Kiev'e insansız hava araçları sağlaması, Türkiye'nin NATO'nun doğu kanadında yer alan Batı'nın stratejik açıdan önemli bir müttefiki olduğunu gösterdi.

Elbette, Ankara'nın Rusya'nın Ukrayna egemenliğini ihlal etmesine karşı duruşu 2022'de başlamadı. Aslında, 2014'e geri dönersek Erdoğan, Moskova'nın Kırım'ı yasa dışı ilhakına karşı da açık sözlüydü.

Yine de Erdoğan yönetimi, Şubat 2022'den sonra Batı'nın Rusya'ya karşı yürüttüğü mali savaşı ve yaptırımları desteklemeyi reddetti. Türk-Rus ticareti, Rusya'nın Ukrayna'yı geniş çaplı işgalinden bu yana yüksek seviyesini korudu.

Bu, Türkiye'nin ABD ile dış politika ilişkilerini altüst etti ve Washington'daki pek çok kişinin Erdoğan'ın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu'nun kazanmasını istemesine yol açtı. Bunun nedeni, Kılıçdaroğlu'nun Ankara'yı Putin'e karşı NATO müttefikleriyle yakınlaştıracağı beklentisiydi.

Ukrayna savaşı tüm hızıyla devam ederken, Erdoğan hükümetinin ABD'nin baskısına rağmen çatışmaya dengeli yaklaşımını sürdürmesini beklemek için her türlü neden var. Erdoğan'ın üçüncü döneminde Türkiye, muhtemelen Ukrayna'yı askeri olarak desteklerken, Rusya ile derin ekonomik ilişkilerini de sürdürecektir.

Nişantaşı Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dışişleri Konseyi üyesi Dr. Güney yaptığı değerlendirmede;

“Türkiye, diplomasinin her yolunu kullanmaya çalıştı ve Ankara'nın tarafsız duruşu Türkiye için faydalı oldu. Ben buna üçüncü yol yaklaşımı diyorum, yani savaşan taraflardan hiçbirinin yanında yer almamak, ancak taraflarla diyalog ve iyi ilişkiler sürdürmek anlamına geliyor. Türkiye, hem Moskova hem de Kiev ile ilişkileri sayesinde barış için görüşmeleri yürütebilir.”

Dr. Güney, Ankara'nın dengeleme stratejisini, “önümüzdeki beş yılda da yapmaya devam edeceği akılcı bir dış politika yönetimi" olarak tanımladı.

Türkiye'nin 2017'de Rus S-400 hava savunma sistemini satın alması, ABD'nin Türk savunma sanayisine yaptırım uygulamasına ve Türkiye'yi F-35 müşterek taarruz uçağı programından çıkarmasi ile sonuçlandı.

Türkler için bu S-400 alımı, milli gurur ve milli egemenliklerini savunmakla ilgiliydi. Bu yüzden Ankara kararından vazgeçmedi. Son olarak ise Türkiye, ABD'nin Ankara'ya hava savunma sistemini Ukrayna'ya gönderme önerisini egemenlik haklarını gerekçe göstererek geri çevirdi.

Erdoğan'ın üçüncü döneminde, Türkiye'nin F-35 savaş uçakları için zaten ödeme yapmış olması gerçeği de dahil olmak üzere F-16 gibi başlıklarda çalışması gerekecek.

NATO genişlemesi

NATO'nun kuzeye doğru genişlemesi sorunu, bir yanda Ankara ile diğer yanda Washington ve diğer Batılı başkentler arasında ciddi gerginliğe neden oldu. Türkiye, sonunda Finlandiya'nın NATO ittifakına katılmasını kabul etse de, İsveç konusu sorun olmaya devam ediyor.

Uzmanlar, Erdoğan'ın İsveç'i NATO'nun en yeni üyesi olarak kabul etmeye karar vermesinin, F-16 satışı gibi diğer konularla birlikte Türkiye-ABD ilişkileri açısından iyiye işaret olabileceği konusunda hemfikir.

ABD'nin Tunus eski büyükelçisi Gordon Gray bu konuda;

"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsveç'in NATO'ya katılımının ilerlemesine izin verme kararı ikili ilişkilerde bir sıfırlamaya yol açabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç'in NATO üyeliğini kabul ederse, Biden yönetimi Türkiye'ye F-16 uçağı satışı kararı alabilir. Bununla birlikte, Türkiye İsveç'in NATO'ya katılımını engellemeye devam ederse, ABD kongresinin böyle bir satışı onaylaması pek olası değil.”

değerlendirmesinde bulundu.

Bohl'un değerlendirmesine göre, seçimlerin artık sona ermesiyle Erdoğan, Ankara'nın İsveç'in NATO'ya katılımı üzerindeki engelini muhtemelen kaldıracak.

Bohl aksi bir durumda ise, Ankara ile diğer NATO üyeleri arasındaki sürtüşmenin şiddetlenebileceğini belirtiyor.

Suriye

Türkiye-ABD ilişkilerinde belki de en sorunlu ve zorlu konu, Washington'un PKK'nın Suriye kolu olan YPG'ye ve ABD destekli SDG'ye verdiği destek.

Birden fazla ABD yönetiminin Türkiye'ye komşu bir ülkede PKK bağlantılı bir varlığa destek vermesi, ülkedeki ve siyasi yelpazedeki pek çok Türk'ü çileden çıkardı.

Ankara'nın PKK/YPG'ye karşı sert duruşu muhtemelen önümüzdeki beş yıl boyunca da devam edecek.

Bur önemli olan nokta ise muhtemelen ABD'deki 2024 başkanlık yarışını kimin kazanacağı ve bu seçimin Türkiye-ABD ittifakını nasıl etkileyeceğidir.

ABD'deki seçimler olmadan ve Ankara ile Şam arasında olası bir yakınlaşmadan önce Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki YPG'ye karşı daha fazla askeri operasyon yürütebilir.

Gray ise bu konuda yaptığı değerlendirmede;

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin SDG'ye askeri desteğinden rahatsız olurken, belki de Trump'ın Oval Ofis'e dönmesini ve tüm ABD güçlerini Suriye'den çekmesini, böylece ABD'nin SDG'ye verdiği desteği sona erdirmesini ve Türkiye'ye yardım etmesini umarak zamanını bekleyecek.”

ifadelerini kullandı.

Tartışma