Güney Kafkasya’da değişen güç dengesi ve İran'ın saldırgan Azerbaycan politikası
2020 Dağlık Karabağ savaşı yalnızca bir toprak değişimini değil bölgede bir güç dengesi değişimini de beraberinde getirdi. Şüphesiz bu jeopolitik ve güç değişiminin en önemli aktörü ise Türkiye olarak ortaya çıktı.
Azerbaycan ve İran, 2020 yılında gerçekleşen Dağlık Karabağ savaşının ardından değişen Güney Kafkasya dengeleri ile birlikte iki ülke, birbirlerinden rahatsızlıklarını artık açıkça ortaya koyuyor.
Bölgenin sorunları, özellikle de Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümü için 32 yıl önce kurulan ABD, Fransa, Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan'dan oluşan Misk grubunun, 2020 Dağlık Karabağ savaşındaki Azerbaycan'ın zaferi ve Türkiye'nin etkisini nedeniyle artık sadece kağıt üzerinde kalmasına neden oldu.
Yani 2020 Dağlık Karabağ savaşı yalnızca bir toprak değişimini değil bölgede bir güç dengesi değişimini de beraberinde getirdi.
Zira Azerbaycan, savaşla sadece topraklarını işgalden kurtarmadı aynı zamanda Güney Kafkasya’da süregiden jeopolitik durumu da değiştirdi.
Şüphesiz bu jeopolitik ve güç değişiminin en önemli aktörü de Türkiye oldu. Türkiye'nin Azerbaycan'ın zaferi üzerindeki etkisi, gidişattan rahatsızlık duyan devletlerin açık veya üstü örtülü bir şekilde yeni pozisyon alma hamlelerini de beraberinde getirdi.
Öncelikle son dönemlerde Avrupa Birliği'nin Azerbaycan-Ermenistan arasındaki gelinen nokta üzerinde etkili olmaya çalıştığı bir dizi görüşmeyi organize ettiğini şahit olduk. AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in organizesinde düzenlenen toplantılarda Avrupa Birliği, Azerbaycan ile Ermenistan arasında sınır belirleme çalışmalarına destek için bölgeye geçici süreli sivil misyon göndermeyi iki ülkeye de kabul ettirdi.
AB'nin yanı sıra yine bir AB ülkesi ve Minsk Grubu üyesi olan Fransa da, iki ülke arasındaki normalleşme görüşmeleri üzerinde etkin olma gayretini ortaya koydu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron çok sayıda girişimden sonra, geçtiğimiz haftalarda Prag'da gerçekleşen Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısında taraflarla bir görüşme gerçekleştirmeyi başardı.
Benzer girişimler ABD tarafındandan da geldi ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken çeşitli defalarda hem Ermenistan lideri Paşinyan hem de Azerbaycan lider Aliyev ile telefon trafiği gerçekleştirdi.
Ukrayna savaşı nedeniyle bölgedeki 'ağırlığını' kaybetmeye başlayan Rusya da yeniden etkin olmak için Sochi'de Rusya Devlet Başkanı Putin'in iki ülkenin liderleri ile görüşmesi için bir planlama gerçekleştirdi.
Ve son olarak İran; İran da bu ülkelerin tamamı gibi bölgedeki değişimde söz sahibi olmak, en azından halihazırdaki statükonun korunmasında söz sahibi olmak için adımlar atmaya başladı. Fakat diplomasi anlamında sürece dahil olamayan İran, özellikle Zangezur Koridoru'nun hayata geçmesi konusunda rahatsızlığını açıkça ortaya koyarak, Ermenistan sınırı bölgesinde güçlü askeri tatbikatlar gerçekleştirdi ve gerçekleştirmeye devam ediyor.
Hızlıca özetlemeye çalıştığım bütün bu ülkelerin girişimleri, bize açıkça Güney Kafkasya bölgesindeki 2020 Karabağ savaşı ile ortaya çıkan yeni gerçekliğin, sadece Azerbaycan'ın topraklarını kurtarması anlamına gelmediğini net bir şekilde gösteriyor.
AB, ABD, Fransa, Rusya ve diğer aktörlerin yeni jeopolitik güç dengesinde diplomatik olarak söz sahibi olmak istemeleri şüphesiz klasik yaklaşımla normal görülebilir. Fakat burada en dikkat çekici nokta İran'ın sert tavrı ve tatbikatlar aracılığı ile askeri seçeneklerin de ihtimal dahilinde olduğu mesajı vermiş olmasıdır.
Peki İran, Azerbaycan’ın değiştirdiği Güney Kafkasya dengelerinden neden rahatsız?
Bu sorunun tarihten gelen çeşitli sebebleri olduğu gibi, günümüz dünyasındaki dengeler açısından da sebepleri bulunuyor.
Günümüzdeki sebeplerine gelmeden önce çok kısa bir şekilde tarihsel sebebine gözatmakda fayda var.
İran’'ın kuzey batısında (tarihsel olarak Güney Azerbaycan) yaklaşık 30 milyon civarında Azerbaycan Türkü'nün yaşaması nedeniyle toplumsal, Azerbaycan nüfusunun büyük çoğunluğunun müslüman (Şii/Caferi) mensubiyeti nedeniyle inançsal; her iki devletin Safevi mirasının devamı olması gibi tarihsel ve Azerbaycan’ın en uzun sınır komşuluğuna sahip olması gibi coğrafi bağlar iki ülkeyi birbirine bağlıyor.
Fakat bunların arasında özellikle Güney Azerbaycan gerçeği İran tarafından büyük bir 'ulusal güvenlik' tehdidi olarak atfediliyor. Buradaki sorun ise esas olarak Azerbaycan topraklarının 1813 ve 1828 yıllarında Gülistan ve Türkmençay anlaşmalarıyla bölünmesine dayanmaktadır.
Bu anlaşmalar ile Azerbaycan toprakları Rusya ve İran arasında ikiye ayrılmış, kuzey kısım Rusya, güney kısım ise İran yönetiminde kalmıştır. Haliyle Azerbaycan halkı da bölünmüştür.
Dağlık Karabağ savaşı sonrası güçlenen bir Azerbaycan bu nedenle bir sonraki aşamanın Güney Azerbaycan olması ihtimalini ciddi bir şekilde değerlendiriyor. Nitekim bu ihtimali ciddi bir şekilde ele aldığını da Azerbaycan sınırında yaptığı askeri tatbikatlarla ve 'bölgenin sınırlarının değişmemesi için her türlü adımı atacağız" şeklindeki üst tondan açıklamalarla ortaya koyuyor.
Bu bağlamda İran, Azerbaycan'ı hedef almak için bu konuyu dile getirmeden ve güçlü Müslüman ülkeler olan Pakistan ve Türkiye’yi direkt olarak hedef almaktan kaçınıp Azerbaycan’ı İsrail ile ilişkileri üzerinden itham ediyor bölgedeki stotükosunu korumak için hamleler yapıyor.
Günümüze gelecek olursak; burada çok katılımlı siyasi ve stratejik bloklardan ve yeni dünya düzenindeki ekonomik dengelerden bahsetmek gerekiyor.
Analizin başında da değindiğim üzere; Ermenistan dahil olmak üzere bölge devletleri, Türkiye, Rusya, hatta ABD, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri bile Azerbaycan’ın zaferini kabul edip yeni şartlara göre pozisyon alırken, İran takındığı tavır ile tam anlamı ile yeni gerçekliğe karşı savaş açmaya hazırlanıyor.
İran’ın ortaya çıkan yeni gerçeklikten kopuk bir politika ile Azerbaycan karşısında konumlanması ve savaşı kaybettiğini kabul eden Ermenistan yanlısı eylemlerine son vermemesi, Azerbaycan’a yönelik tehditlerini ve ithamlarını sürdürmesi zaten Batı tarafından izole edilen İran'ın bölge ülkeleri tarafından da izole edilmesiyle sonuçlanabilir.
Zira bölgede artık tüm dünya tarafından dikkatle takip edilen stratejik blokların varlığı etkisini giderek artırıyor.
Öncelikle 2020 Dağlık Karabağ savaşı ile pekişen Türkiye-Azerbaycan-Pakistan yakınlığı ve bu bloğa Türkiye ve Pakistan ile olmasa bile Azerbaycan aracılığı ile eklenen İsrail bloğu İran için ciddi bir tedirginlik olarak algılanabilir. Afganistan'da ise yönetimi Taliban'ı devrealmasıyla birlikte İran kendisini tamamen kuşatılmış olarak hissediyor.
Diğer yandan; Türkiye’nin savaşın ardından Güney Kafkasya’da yeniden etkin olması ve bu etkinliğini Hazar Denizi’nin ötesine kadar da genişletmesi İran'ı günümüz gerçekliğindeki en büyük tedirgin eden konu olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye'nin bu etkisinin Türk Devlet Teşkilatı'nın daha etkin rol almaya başlamasıyla da artması, İran'ı birçok açıdan 'tehdit' ediyor.
İran, Dağlık Karabağ savaşı sonrası açılması için anlaşmaya varılan Zangezur Koridoru’na karşı çıkmakla öncelikle Türkiye-Azerbaycan ve Türkü cumhuriyetlerin yeni güzergâh üzerinden karasal olarak bağlantı kurmasını istemiyor. Zira İran; koridorun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin Hazar Denizi’nin ötesindeki Türk ülkelerine daha rahat ulaşım sağlayacağını da biliyor. Dolayısıyla İran “Turan koridoru” diye nitelediği bu hattın gerçekleşmesinden endişe duyuyor.
Zira Zangezur Koridoru; Türk Devletler Teşkilatı'nı oluşturan ülkelerin karasal olarak birleşmesi ve Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesindeki orta koridorda, İran'ın tamamen saf dışı kalmasına neden olabilecek bir önem taşıyor.
Bütün bu dengeler ve gelişmeler ışığında aslında İran, artık geri döndürülmeyecek bir sürecin başladığının farkında. Zangezur Koridoru er ya da geç, mutabakatta da belirtildiği üzere ya barış yoluyla açılacak ya da güç kullanılarak açılacak, Türk dünyası dünyası ise gücünü birleştirerek dünya sahnesinde yerini güçlü bir şekilde alacaktır.
Zira; her şey bir gün aslına rücu eder ve artık o gün geldi...