gdh'de ara...

Güzel konuşan köylü hikayesi ve Mısır adaleti

"Güzel Konuşan Köylü Masalı", Mısır’ın Orta Krallık dönemine (MÖ 2040-1782) ait, toplumun adalet ve eşitlik kavramına hukuk çerçevesinde verdiği değeri gösteren bir edebi eserdir.

1. resim

Konuşkan Köylü, Çiftçi Hikâyesi, Belagatlı köylü gibi isimlerle de bilinen hikayede, Khun-Anup adlı bir köylü, zengin toprak sahibi Nemtynakht tarafından dövülerek soyulur. Daha sonra Nemtynakht ona, fakir bir adamı kimsenin dinlemeyeceği için yetkililere şikayet etmesinin bir faydası olmadığını söyler. Hikayenin geri kalanı, adaletin gücüne inanan Khun-Anup’un Nemtynakht’ı nasıl haksız çıkardığını ve davasını nasıl kazandığını anlatır. Mısırbilimci Miriam Lichtheim’a göre, bu uzun çalışma, tümü Orta Krallık’tan kalma dört papirüs nüshasında korunuyor. Bireysel nüshalar eksik, ancak hepsi birlikte ele alındığında 430 satırdan oluşan tam metni sağlıyorlar.

Kopyalarının olması – muhtemelen çok daha fazlası vardı – hikayenin popülerliğini kanıtlıyor. Mısırbilimci Margaret Bunson’ın belirttiği gibi, “bu tür hikayeler, didaktik metinleri takdir eden ve özellikle halkın bağımsızlığına ve cesaretine hayran olan Mısırlıları memnun ettiği” için Orta Krallık’tan itibaren beğenilmişti. Bu doğru olsa da, öykünün sunumu -yazarın çalışmayı seçtiği biçim- de popülerliğine katkıda bulunmuş olabilir.

Eser, diyalogla tamamlanmış bir kısa öykü şeklini alıyor, ancak okuyucuya hem gerçeğe benzerlik (kişi, Khun-Anup’un belagatini ilk elden duyuyor) hem de formda çeşitlilik sağlamak için Khun-Anup’un konuşmaları şiirle veriliyor, bu da düz bir üçüncü şahıs anlatımı ile köylünün birinci şahıs dilekçeleri arasındaki bakış açısını kırıyor (eser hem düzyazı hem de şiir). Bu, bir yazarın bir kısa öyküde diyaloğu kullanmasıyla aynı gibi görünse de, önemli fark şiirsel pasajların biçiminde ve konuşmacının kimliğinde: eğitimsiz bir köylünün retorikte ustalaşabileceği düşünülmezdi.

Hikayenin özeti

Hikaye, Khun-Anup’un eşini ve çocuklarını evde bırakıp mallarıyla güneydeki pazara gitmesiyle başlıyor. Taşıdığı her şeyin ayrıntılı bir listesi veriliyor ve yazar bunların hepsinin oldukça değerli olduğunu açıkça belirtiyor. Yolculuğu sırasında, Khun-Anup, mallarını gören ve onları çalmaya karar veren üst sınıftan toprak sahibi Nemtynakht’ın mülkünden geçmek zorunda kalıyor.

Nemtynakht, malları sebepsiz yere alamayacağını anlayarak bir tuzak kurar. Köylü, bir tarafı Nemtynakht’ın arpasıyla, diğer tarafı su ile sınırlanan arazide eşeklerini dar bir yoldan geçirmek zorundadır. Nemtynakht, yolun üzerine serilmiş, uçları bir tarafında suya, diğer tarafında arpaya değen bir kumaş parçasına sahiptir ve Khun-Anup’a üzerinde yürüyemeyeceğini söyler. Köylü arpaya doğru ilerleyerek kurtulmaya çalışınca da eşeklerinden biri arpanın bir kısmını yer ve toprak sahibi haklı çıkar.

Nemtynakht, eşeğinin bir başak çalmasına izin verdiği için Khun-Anup’u döver ve ardından diğer tüm eşeklerine ve mallarına el koyar. Khun-Anup adalet ister ama Nemtynakht ona sessiz kalmasını, bir köylünün bir toprak sahibine karşı şikayetini kimsenin dinlemeyeceğini söyler. Ancak Khun-Anup bu tür bir adaletsizliğe razı olmayacaktır ve bölgeye başkanlık eden Meru’nun oğlu yargıç Rensi’yi bulmak için şehre gider.

Hikayenin başlığından da anlaşılacağı gibi, bu köylü topluluk önünde konuşma konusunda özellikle yeteneklidir ve Rensi’yi büyük bir haksızlığa uğradığına ikna eder. Rensi, görüşlerini almak için davayı diğer yargıçlara götürmeyi kabul eder. Ancak diğer yargıçlar, bunu sadece bir toprak sahibiyle anlaşmazlığa düşen bir köylü meselesi olarak değerlendirerek davayı reddeder.

Rensi daha sonra krala başvurarak köylünün ne kadar etkili ve güzel bir konuşma yeteneğine sahip olduğunu söyler. Kral da ona köylüyü beslemesini – eşine ve çocuklarına yiyecek göndermesini – ancak köylünün bu konuşmalarını sürdürmesini sağlamak için başvurusunu reddetmesini söyler. Kralın talimatına göre bu konuşmalar yazıyla kaydedilmeli ve kendisine getirilmelidir, ardından köylü adalete ulaşacaktır.

Rensi, kralın emrini yerine getirir ve Khun-Anup’u dokuz kez adalet için talepte bulunmaya zorlar; her seferinde sözleri kaydedilir. Sonunda kral, etkili konuşma yeteneği ve adalet aramadaki ısrarı için Khun-Anup’u ödüllendirir. Toprak sahibinin malına el konulur ve köylüye verilir.

Khun-Anup konuşmaları ve Ma’at

Kesinlikle anlamlı olmasına rağmen, Khun-Anup’un yaptığı konuşmalar yeni bir şey değildi; bunlar genellikle Mısır tarihinin daha önceki dönemlerinde yasa, adalet ve ma’at’a göre yaşamanın doğru yolu ile ilgili yaygın ifadelerdi.

“Uyum” ve “denge” olarak tanımlanan Ma’at, Mısır uygarlığının merkezi kültürel değeriydi. Tanrılar, dünyanın yaratılışı sırasında ma’at’ı kurmuşlardı ve insanın gerçek adalet anlayışı, bu denge içinde yaşama kavramı tarafından bilgilendirilmişti.

Bununla birlikte, ma’at’a dayanan sadece Mısır kanunları değil, kişinin yaşamının her yönüydü. Ma’at’a uygun yaşamak; başkalarına karşı düşünceli olmak, sosyal hiyerarşideki yerinin farkında olmak, tanrılara hürmetle ilgili uygun ayinleri gerçekleştirmek, atalara saygı, doğru cenaze ritüellerini gözlemlemek ve ölen sevdiklerine adak sunmak, ve çevreye ve yaban hayatına özen göstererek doğayı onurlandırmak demekti. Aslında kralın birincil sorumluluğu ma’at’ın korunmasıydı. Ma’at ruhuyla uyum içinde yaşanırsa, kişinin yalnızca dünyada uyumlu bir yaşam sürmesi değil, bir sonraki dünyada cennete girmesi de garanti ediliyordu.

Ma’at kavramı o kadar önemliydi ki, ölümden sonra ruhun yargılanmasında Hakikat Salonu’nda Osiris, Thoth ve Anubis ile birlikte ortaya çıkan bir tanrıça olarak kişileştirilmişti. İnanışa göre, tanrıça Ma’at’ın beyaz tüyü, merhumun ruhunun kalbinin karşısındaki teraziye yerleştirilirdi. Eğer kalp tüyden hafifse, ruh cennete gidebilirdi, eğer daha ağırsa, canavar Amut tarafından yenildiği yere düşürülürdü ve böylelikle ruhun varlığı sona ererdi. Varlığının sona ermesi – yani yokluk, eski Mısırlılar için herhangi bir “cehennemden” çok daha korkutucuydu. Dolayısıyla bu, kişinin hayatını ma’at’a uygun yaşaması için çok güçlü bir teşvikti.

Khun-Anup’un bu söylevleri, yalnızca kişinin nasıl yaşaması gerektiğine değil, aynı zamanda davacı veya davalının sosyal sınıfı ne olursa olsun, yargıçların adil olma ve kanunları uygulama sorumluluğuna dair özdeyişlerdi. “Güzel Konuşan Köylü” üzerine yazan Mısırbilimci William Kelly Simpson’un belirttiğine göre; metnin çekiciliği, gerçek içeriğinden çok, bu içeriğin ifade edildiği sanatsal tarzda yatıyor, çünkü konusu hakkında yeni veya önemli hiçbir şey söylemiyor. Köylünün konuşmalarının konusu Mısır’ın Ma’at kavramı.

Konuşmaların her biri, Khun-Anup’un daha önce söylediklerini, çeşitli noktalara biraz farklı vurgu yaparak tekrarlar ve geliştirir, ancak merkezi odak noktası, yetkili kişilerin kanunlar karşısında adaleti eşit şekilde dağıtma görevidir. İyi bir yargıç, davacının sınıfı nedeniyle ayrımcılık yapmayan, ancak denge içinde yaşamanın ilahi faydalarını tanıyan ve tüm insanlar için adaleti koruyan kişidir. Köylünün üçüncü başvurusunda Rensi’ye hitaben şöyle diyor:

“Yüksek kâhya, lordum, Sen saraylılarınla birlikte gökyüzünün efendisi Ra’sın, Erkeklerin rızkı bereketten olduğu gibi sendendir. Sen tarlaları yeşillendiren [Nil’in tanrısı] Hapy’sin, Çorak arazileri canlandıran. Hırsızı cezalandır, mağduru kurtar, Davacıya karşı tufan olma! Sonsuzluk geliyor kulak ver, Devam etme arzusu, söylendiği gibi: Adaleti sağlamak burun için nefestir. Cezalandırılması gerekeni cezalandırın, Hiçbiri dürüstlüğünüze eşit olamaz.” (satır 140-147, Lichtheim, 175)

Daha sonra Rensi, isteklerini defalarca görmezden geldikten sonra, Khun-Anup’un başvurusu daha anlamlı hale geliyor. Ma’at’la arası bozuk, yaptığı haksızlıklarla makamının değerini düşüren, sadece kendisine değil herkese zarar veren bir yargıç olarak bizzat Rensi’ye eleştirisini yöneltiyor:

“Bilgilisin, yeteneklisin, başarılısın, Ama yağmalamak için değil! Tüm erkekler için model olmalısın. Ama senin işlerin çarpık! Tüm adamların örneği, toprağı aldatıyor! Kötülüğün şarapçısı, komplosunu suçlarla suluyor. Kurduğu tuzak yalanla bitinceye kadar, Mirası suçlarla akıyor!” (satır 261-266, Lichtheim, 179)

Khun-Anup’un konuşmaları, Bilgelik Edebiyatı olarak bilinen türden önceki çalışmaları, ve özellikle Eski Mısır Krallığı’nın (yaklaşık MÖ 2613-2181) önceki dönemine tarihlenen “Ptahhotep’in Özdeyişleri”ni anımsatıyor. Bir noktada, Ptahhotep’teki konuşmacı şöyle diyor:

“Yetkili biri tarafından asil bir eylem yapılırsa, Sonsuza dek iyi bir üne sahip olacak, Ve tüm bilgeliği sonsuza dek sürecek. Bilgili adam ruhuna bakar, Yeryüzünde onunla yetineceğini garanti ederek. Bilgili insan öğrendikleriyle tanınır. Ve asilzade yaptığı iyiliklerle; Kalbi dilini kontrol eder, Konuşurken dudakları kusursuzdur. Oğlunun şanını işitince gözü görür, kulağı sevinir. Ma’at’a göre hareket eden ve yalandan uzak olan.” (satır 15:13-16;1, Simpson, 145)

Güzel Konuşan Köylü masalı gibi Ptahhotep’in Özdeyişleri de, kişinin kişisel ve profesyonel yaşamında adalet ve eşitliğin önemini vurguluyor. Her iki eser de Mısır’ın hukuk ve uygun davranış anlayışının, ma’at’ın dini temelinden nasıl türetildiğini gösteriyor. Tanrılar, uyulması en basit ve en kolay evrensel yasayı – uyumu – oluşturmuşlardı ve kişinin dolu dolu bir hayatın tadını çıkarmak için yapması gereken tek şey, onu takip etmek ve yetkili konumdakiler için onu teşvik etmek ve sürdürmekti. Bununla birlikte, Güzel Konuşan Köylü olayında, hikayenin varsayılan ahlaki yönü ile eserin eylemi arasında önemli bir tutarsızlık var gibi görünüyor.

Adalet çelişkisi

Sınıf ayrımına ilişkin kültürel anlayış, haksızlığa uğrayan köylünün tüm öyküsünü anlatıyor. Nemtynakht, Khun-Anup’u soymak ve dövmek konusunda kendine güveniyor çünkü kendisinin de söylediği gibi, şikayet ederse kimse ona aldırış etmeyecek. Davayı ilk duyan yargıç Rensi, konuyu diğer yargıçlara götürür, ancak tıpkı Nemtynakht’ın tahmin ettiği gibi, konuyu bir toprak sahibiyle gereksiz yere sorun çıkarmaya çalışan bir köylü olarak gören yargıçlar davayı reddeder. Rensi köylünün güzel konuşma yeteneğini anlatarak meseleyi krala götürdüğünde, Khun-Anup’un bu söylevlerine devam etmesini teşvik etmek için aradığı adaleti reddetmesi söylenir. Bu emir, ma’at ile çelişiyor gibi görünüyor.

Bununla birlikte, ma’at’a dayanan sadece Mısır kanunları değil, kişinin yaşamının her yönüydü. Ma’at’a uygun yaşamak; başkalarına karşı düşünceli olmak, sosyal hiyerarşideki yerinin farkında olmak, tanrılara hürmetle ilgili uygun ayinleri gerçekleştirmek, atalara saygı, doğru cenaze ritüellerini gözlemlemek ve ölen sevdiklerine adak sunmak, ve çevreye ve yaban hayatına özen göstererek doğayı onurlandırmak demekti. Aslında kralın birincil sorumluluğu ma’at’ın korunmasıydı. Ma’at ruhuyla uyum içinde yaşanırsa, kişinin yalnızca dünyada uyumlu bir yaşam sürmesi değil, bir sonraki dünyada cennete girmesi de garanti ediliyordu.

Ma’at kavramı o kadar önemliydi ki, ölümden sonra ruhun yargılanmasında Hakikat Salonu’nda Osiris, Thoth ve Anubis ile birlikte ortaya çıkan bir tanrıça olarak kişileştirilmişti. İnanışa göre, tanrıça Ma’at’ın beyaz tüyü, merhumun ruhunun kalbinin karşısındaki teraziye yerleştirilirdi. Eğer kalp tüyden hafifse, ruh cennete gidebilirdi, eğer daha ağırsa, canavar Amut tarafından yenildiği yere düşürülürdü ve böylelikle ruhun varlığı sona ererdi. Varlığının sona ermesi – yani yokluk, eski Mısırlılar için herhangi bir “cehennemden” çok daha korkutucuydu. Dolayısıyla bu, kişinin hayatını ma’at’a uygun yaşaması için çok güçlü bir teşvikti.

Khun-Anup’un bu söylevleri, yalnızca kişinin nasıl yaşaması gerektiğine değil, aynı zamanda davacı veya davalının sosyal sınıfı ne olursa olsun, yargıçların adil olma ve kanunları uygulama sorumluluğuna dair özdeyişlerdi. “Güzel Konuşan Köylü” üzerine yazan Mısırbilimci William Kelly Simpson’un belirttiğine göre; metnin çekiciliği, gerçek içeriğinden çok, bu içeriğin ifade edildiği sanatsal tarzda yatıyor, çünkü konusu hakkında yeni veya önemli hiçbir şey söylemiyor. Köylünün konuşmalarının konusu Mısır’ın Ma’at kavramı.

Konuşmaların her biri, Khun-Anup’un daha önce söylediklerini, çeşitli noktalara biraz farklı vurgu yaparak tekrarlar ve geliştirir, ancak merkezi odak noktası, yetkili kişilerin kanunlar karşısında adaleti eşit şekilde dağıtma görevidir. İyi bir yargıç, davacının sınıfı nedeniyle ayrımcılık yapmayan, ancak denge içinde yaşamanın ilahi faydalarını tanıyan ve tüm insanlar için adaleti koruyan kişidir. Köylünün üçüncü başvurusunda Rensi’ye hitaben şöyle diyor:

“Yüksek kâhya, lordum, Sen saraylılarınla birlikte gökyüzünün efendisi Ra’sın, Erkeklerin rızkı bereketten olduğu gibi sendendir. Sen tarlaları yeşillendiren [Nil’in tanrısı] Hapy’sin, Çorak arazileri canlandıran. Hırsızı cezalandır, mağduru kurtar, Davacıya karşı tufan olma! Sonsuzluk geliyor kulak ver, Devam etme arzusu, söylendiği gibi: Adaleti sağlamak burun için nefestir. Cezalandırılması gerekeni cezalandırın, Hiçbiri dürüstlüğünüze eşit olamaz.” (satır 140-147, Lichtheim, 175)

Daha sonra Rensi, isteklerini defalarca görmezden geldikten sonra, Khun-Anup’un başvurusu daha anlamlı hale geliyor. Ma’at’la arası bozuk, yaptığı haksızlıklarla makamının değerini düşüren, sadece kendisine değil herkese zarar veren bir yargıç olarak bizzat Rensi’ye eleştirisini yöneltiyor:

“Bilgilisin, yeteneklisin, başarılısın, Ama yağmalamak için değil! Tüm erkekler için model olmalısın. Ama senin işlerin çarpık! Tüm adamların örneği, toprağı aldatıyor! Kötülüğün şarapçısı, komplosunu suçlarla suluyor. Kurduğu tuzak yalanla bitinceye kadar, Mirası suçlarla akıyor!” (satır 261-266, Lichtheim, 179)

Khun-Anup’un konuşmaları, Bilgelik Edebiyatı olarak bilinen türden önceki çalışmaları, ve özellikle Eski Mısır Krallığı’nın (yaklaşık MÖ 2613-2181) önceki dönemine tarihlenen “Ptahhotep’in Özdeyişleri”ni anımsatıyor. Bir noktada, Ptahhotep’teki konuşmacı şöyle diyor:

“Yetkili biri tarafından asil bir eylem yapılırsa, Sonsuza dek iyi bir üne sahip olacak, Ve tüm bilgeliği sonsuza dek sürecek. Bilgili adam ruhuna bakar, Yeryüzünde onunla yetineceğini garanti ederek. Bilgili insan öğrendikleriyle tanınır. Ve asilzade yaptığı iyiliklerle; Kalbi dilini kontrol eder, Konuşurken dudakları kusursuzdur. Oğlunun şanını işitince gözü görür, kulağı sevinir. Ma’at’a göre hareket eden ve yalandan uzak olan.” (satır 15:13-16;1, Simpson, 145)

Güzel Konuşan Köylü masalı gibi Ptahhotep’in Özdeyişleri de, kişinin kişisel ve profesyonel yaşamında adalet ve eşitliğin önemini vurguluyor. Her iki eser de Mısır’ın hukuk ve uygun davranış anlayışının, ma’at’ın dini temelinden nasıl türetildiğini gösteriyor. Tanrılar, uyulması en basit ve en kolay evrensel yasayı – uyumu – oluşturmuşlardı ve kişinin dolu dolu bir hayatın tadını çıkarmak için yapması gereken tek şey, onu takip etmek ve yetkili konumdakiler için onu teşvik etmek ve sürdürmekti. Bununla birlikte, Güzel Konuşan Köylü olayında, hikayenin varsayılan ahlaki yönü ile eserin eylemi arasında önemli bir tutarsızlık var gibi görünüyor.

Adalet çelişkisi

Sınıf ayrımına ilişkin kültürel anlayış, haksızlığa uğrayan köylünün tüm öyküsünü anlatıyor. Nemtynakht, Khun-Anup’u soymak ve dövmek konusunda kendine güveniyor çünkü kendisinin de söylediği gibi, şikayet ederse kimse ona aldırış etmeyecek. Davayı ilk duyan yargıç Rensi, konuyu diğer yargıçlara götürür, ancak tıpkı Nemtynakht’ın tahmin ettiği gibi, konuyu bir toprak sahibiyle gereksiz yere sorun çıkarmaya çalışan bir köylü olarak gören yargıçlar davayı reddeder. Rensi köylünün güzel konuşma yeteneğini anlatarak meseleyi krala götürdüğünde, Khun-Anup’un bu söylevlerine devam etmesini teşvik etmek için aradığı adaleti reddetmesi söylenir. Bu emir, ma’at ile çelişiyor gibi görünüyor.

Hikâye, bilginler tarafından rutin olarak eski Mısır’da adaletin değeri üzerine didaktik bir çalışma olarak tanımlansa da -ki kesinlikle öyle- eserin bir unsuru genellikle göz ardı edilir: köylünün başvurularını kendi kullanımı için yazıya dökmek adına kralın köylü adaletini nasıl reddettiğini ve Rensi’nin yeminli hizmetini yerine getirmesini nasıl engellediğini. Kralın, Khun-Anup’un toprak sahibine karşı dava açma konusunda ciddi olup olmadığını görmek için bir tür sınav olarak, Rensi’ye bu şekilde talimat verdiği iddia edilebilir, ancak metnin kendisi bu yorumu desteklemiyor. Kral özellikle Rensi’ye şunları söylüyor:

“Beni gerçekten sağlıklı görmek istiyorsan, köylü ne derse desin cevap vermeden onu burada tutacaksınız. Onu konuşturmak için, sessiz kal. Onu bize yazılı olarak getir ki işitelim.” (satır 78-81, Lichtheim, 172-173).

Hikayenin sonunda, yazıcılar Khun-Anup’un başvurularını kaydettikten sonra, bunlar krala sunuluyor ve “majestelerinin kalbini tüm ülkede her şeyden çok memnun ediyorlar” (satır 132-133, Lichtheim, 182). Kral, ancak konuşmaları elde ettikten sonra Rensi’ye görevini yerine getirmesi ve köylü için adaleti sağlaması talimatını veriyor ve bu sayede Khun-Anup’a Nemtynakht’ın tüm toprakları ve mülkleri veriliyor. Lichtheim’in eser hakkındaki yorumuna göre, yargıcın bilinçli sessizliği ile köylünün giderek umutsuzluğa kapılan konuşmaları arasındaki gerilim, eylemi ileriye taşıyan çalışma prensibi. Ve ciddiyet ve ironinin karışımı, adalet talebinin, retoriğin değerinin gösterilmesiyle iç içe geçmesi, eserin özü.

Bu ne kadar doğru olursa olsun, adaletin önemine odaklanan bir edebi eser, o eserin ana karaktere adaleti reddeden ana olay örgüsü aracıyla uzlaştırma sorununu ele almıyor. Yazar, ilahi adaletin kusurlu ölümlü yargıçlar aracılığıyla asla mükemmel bir şekilde yönetilemeyeceğini ima ediyor olabilir, ancak bu metin tarafından desteklenmiyor. Kralın veya Rensi’nin eylemlerine hiçbir kınama eklenmiyor.

Sonuç

Sorunun en olası çözümü, ma’at kavramının evrensel doğasında yatıyor: hukukun dengesi ve uyumu yalnızca bir veya birkaç kişi için değil, herkes içindi. Hikayenin dinamiği, toprak sahibinin suç eyleminin ve kralın istediğini elde edene kadar adaleti reddetme şeklindeki görünüşte bencilce kararının aksine, köylünün belagat ve doğruluğuna dayanıyor. Yazar, kralı açıkça eleştirmiyor çünkü köylünün konuşmaları muhtemelen başkalarına uygun davranışları öğretmek için kullanılacak ve bu nedenle hükümdar iyi bir amaç için hareket ediyor.

Çelişkili gibi görünse de, kralın kararı, daha fazla sayıda insan için daha büyük bir uyuma yol açacağı için ma’at ile uyumlu olacaktı. Khun-Anup, dışarıdan bakıldığında Rensi tarafından görmezden geliniyor, ancak kral, kâtipleri Khun-Anup’un konuşmalarını kaydederken, yargıcın köylüye – ve memleketindeki ailesine – yiyecek ve içecek sağlamasını emretmişti. Kral, köylüye geçimini sağlarken aslında hemen adaleti sağlıyor – Khun-Anup bunun farkında değil – ve aynı zamanda hırsızlık konusunda adalet dağıtma niyetinde olduğunu gösteriyor – tıpkı Rensi’nin yaptığı gibi – ancak çoğu kişinin iyiliği için bu kararı ertelemesi gerekiyor.

Eser boyunca nesir ve şiir arasındaki değişim, Khun-Anup’un giderek daha fazla hüsrana uğramasıyla gerilimi artırıyor, ta ki sonunda parça nesirle bitene ve konuşmalar, mümkün olan en iyi hayatı sürmenin özdeyişleri olarak daha fazla vurgulanarak öne çıkana dek. Antik okuyucu kitlesi, kralın kararı olmasaydı, Khun-Anup’un adaleti etkili bir şekilde savunmasından yararlanamayacaklarını anlayacaklardı ve böylece kral, ma’at’ı koruma ve sürdürme konusunda her şeye rağmen görevini yerine getiriyor olacaktı. Hikayenin sonunda köylü ve diğer herkes hak ettiğini alıyor, yanlış olan düzeltiliyor ve denge sağlanıyor; ki bunların hepsi antik Mısır’da adaletin ana amacıydı.

Tartışma