War on the Rocks: Türkiye ile Yunanistan arasında çatışma olasılığı artıyor
Ankara'da Yunanistan ile herhangi bir çatışmada, kısa ve kesin bir zafer kazanacağına dair güçlü bir iyimserlik var. Ne de olsa Türkiye, Yunanistan'ı savaş alanında daha önce defalarca küçük düşürdü.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki önceki Türk askeri operasyonlarından önce kullandığı dili kullanarak Yunanistan'ı açıkça işgal etmekle tehdit etmesinin üzerinden haftalar geçti. Erdoğan; "İşgal ettiğiniz adalar bizi bağlamaz, zamanı geldiğinde gereğini yaparız. Dediğimiz gibi bir gece ansızın gelebiliriz.” ifadelerini kullandı.
Atina ve Ankara'yı birbirinden ayıran sayısız mesele var, ancak Erdoğan şimdi öfkesini Yunanistan'ın Ege adalarını askerileştirmesine odakladı. Bölgedeki Yunan askeri varlığı büyük ölçüde tutarlı kalırken, Ankara bunun Yunanistan'ın adalar üzerindeki egemenliğini sağlayan 1923 ve 1947 anlaşmalarını ihlal ettiği konusunda ısrar ediyor.
Yunanistan ile Türkiye arasında bir çatışma sadece mümkün değil artık net olarak olası görünüyor.
Türk yetkililerin son açıklamalarının yakından okunması gerekiyor. Son aylardaki olayların seyri riski artırdı. İki devletin karşı karşıya gelmesi durumunda hem Türkiye'yi hem de Yunanistan'ı ciddi sonuçlar beklemektedir. Erdoğan'ın söylemi, çıkarları ve ideolojisi, Ankara'nın bu risklere göğüs germeye istekli olabileceğini gösteriyor.
Bu yaz aylarında Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilimin azaldığına dair işaretler vardı. İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine başvurmasına izin veren bir anlaşmanın imzalanmasıyla Erdoğan, Suriye'deki Kürt milislere bir darbe daha vurma konusunda çok daha istekli göründü.
Yunan-Türk düşmanlığı, Ağustos ayı başlarında Akdeniz'deki tartışmalı sulara gittiği iddia edilen yeni bir Türk sondaj gemisi nedeniyle yeniden yükseldi. Ancak Türk milliyetçi basınındaki yüksek beklentilere rağmen, sefer daha sonra sadece Türkiye'nin yakın kıyı şeridindeki sularda güvenli bir şekilde devam etti.
Türk medyası, Türk ve Yunan orduları arasında birkaç olay olduğunu bildirdi. Türk Savunma Bakanlığı'na göre ilk gerginlik, Yunan savaş uçaklarının Akdeniz'de NATO misyonuna katılan Türk jetlerini taciz etmesiyle gerçekleşti. Günler sonra Türk yetkililer, Girit yakınlarındaki Türk F-16'larına kilitlenmiş bir Yunan S-300 uçaksavar sisteminin olduğunu iddia etti. Yunanlılar ise bu iddiaları reddetti ve Ankara'nın öfkesini dindirmek için çok az şey yaptı.
Türk Bağımsızlık Savaşı'nın yüzüncü yıl törenleri sırasında Erdoğan, Yunanistan'ın Rus yapımı S-300'ü konuşlandırmasını, Yunanistan'ın kötü niyetinin bir kanıtı olduğunu ve NATO'ya sadakatsizlik olduğunu belirtti.
Erdoğan'ın sözleri kısa sürede eleştiri aldı. Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Erdoğan'ın konuşmasını "ülkemle ilgili garip bir saplantısı var" sözleri ile kasıtlı ve saldırgan olarak nitelendirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı, karşılıklı bu açıklamaların ardından "tüm tarafların retorikten kaçınması ve gerilimi daha da artıracak eylemlerde bulunmaması" yönündeki arzusunu yineledi ve Yunanistan'ın Ege adaları üzerindeki egemenliğinin sorgulanamayacağını belirtti.
Askersizleştirme siyaseti
Erdoğan'ın Eylül ayı başlarında yaptığı konuşmadan bu yana Türk medyası, ülkenin resmi İletişim Başkanlığı ile koordineli olarak Ege'yle ilgili çok sayıda haber yaptı. Türk medyasındaki resmi ve popüler eleştirmenler tarafından dile getirilen en tutarlı eleştirilerden biri, Yunanistan'ın Anadolu kıyılarındaki adalarını yasadışı bir şekilde askerileştirdiği üzerine gerçekleşiyor. Bu iddia, Yunanistan'ın adaları üzerindeki egemenliğini ele alan iki ayrı anlaşmanın maddelerine dayanmaktadır.
1923 Lozan Antlaşması, Yunanistan'ın orada "normal bir birlik" düzenli asker bulundurmasına izin veriyor. Fakat bunun tam tersine 1947 Paris Antlaşması; kesin olarak, Yunan Oniki Adaları'nın "askerden arındırılmış olarak kalacağını" belirtiyor.
Ancak Yunanistan, bu şartların sadece II. Dünya Savaşı'ndan sonra adaları Atina'ya bırakan İtalya'ya verilen bir söz anlamına geldiğini savunuyor. İtalya, 1913'te adaları Osmanlı İmparatorluğu'ndan aldığından, Türkiye 1947'de müzakerelerin dışında tutulmuştu.
Türk medyası, Yunanistan'ın Ege adalarını "gayri askeri statüdeki adalar" olarak tanımlıyor. Ayrıca birden fazla Türk kaynak, Yunan adalarının dört bir yanındaki yasadışı üslerin, hava limanlarının görüntülerini içeren makaleler yayınladı ve binlerce Yunan askerinin varlığından bahsetti. Bununla birlikte, bu sayıların temeli, 30 yıldan daha uzun bir süre önce yapılan çalışmalardan geliyor gibi görünüyor.
Son zamanlarda, Türkiye'nin resmi haber kuruluşu olan Türk Radyo ve Televizyonu, Yunan gemilerinin Yunanistan'ın Midilli ve Samos adalarına düzinelerce zırhlı araç çıkardığını gösteren drone fotoğrafları yayınladı. Türkiye'deki yorumcular bu görüntülerin, Yunanistan'ın Ege'yi “militarize etme” arzusunun kanıtları olduğunu belirtti. Daha da kötüsü ise Türk Dışişleri Bakanlığı, adaların askerden arındırılmamasının, adaların egemenliklerini resmen sorgulayabileceğini defalarca ilan etti.
Ayrıca Erdoğan, Yunanistan'ın Ege'deki eylemlerinin tek gerilim kaynağı olmadığını açıkça belirtti. Erdoğan, Washington ve Atina arasında 2019 yılında karşılıklı savunma işbirliği anlaşmasının imzalanmasından bu yana, ABD'nin Yunanistan'a verdiği desteği eleştirdi ve bölgedeki Amerikan çabalarının "Ukrayna'nın Rusya'ya karşı savaşını desteklemeyi amaçladığı" iddialarını reddetti.
Erdoğan'ın Türk medyasındaki destekçileri de, bu şüpheleri düzenli olarak dile getiriyor ve Washington'un amacının, Türkiye'yi kuşatmak olduğunu iddia ediyor. ABD'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması ve ABD'nin Suriye'deki Kürt militan faaliyetlerine verdiği destek, genellikle bunun kanıtı olarak gösteriliyor. Görünüşe göre Erdoğan, Amerikan niyetlerinin en kötüsüne inanmaya başladı.
Erdoğan ne istiyor?
Erdoğan'ın tehditlerinin ciddiyetinden şüphe etmek için birçok neden var. Bir ankete göre Türk seçmenlerin küçük bir çoğunluğu, sözlerinin gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde “gündem yaratma” amaçlı bir seçim stratejisi olduğuna ikna olmuş durumda.
Ankete göre daha da büyük bir pay olan %64'lük kesim ise, “Türk ve Yunan halkları arasında düşmanlık” olduğuna inanmıyor. Yunanistan ve Türkiye arasındaki bir çatışmanın her iki ülkenin de kırılgan ekonomileri üzerinde yıkıcı bir etkisi olacağına dair de şüphe var. Özellikle Ege kıyılarındaki tatil beldelerinden elde edilen turizm gelirleri, Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 15'ini ve Yunanistan'ın yaklaşık yüzde 18'ini oluşturuyor.
Yunanistan'da ise çok az kişi Erdoğan'ın sözlerini hafife almaya istekli görünüyor. Son haftalarda Türkiye ile ilgili hem yazılı hem de televizyon tartışmaları savaş olasılığına odaklandı.
Yunanistan 2023'te kendi seçimlerine doğru giderken, Miçotakis, Yunan egemenliğine yönelik herhangi bir doğrudan tehdidin ülke için bir “kırmızı çizgi” olduğunu kararlı bir şekilde ilan etti. Muhalefet lideri Alexis Çipras, hükümetin ABD ile bir savunma anlaşması imzalama kararını sesli olarak eleştirirken, bir yandan da dengeyi sağlamaya çalıştı.
Ayrıca Atina'nın en kötüsüne hazırlandığına dair başka işaretler de var. Temmuz ayındaki haberler, Yunan ordusunun İsrail teknolojisini kullanarak Ege adalarına insansız hava araçlarına karşı tedbirler almaya başladığını gösteriyor. Daha yakın zamanlarda, Yunan ve Fransız donanma gemileri, 2021'de imzalanan geniş bir karşılıklı savunma anlaşmasının parçası olarak Ege Denizi'nde ortak tatbikatlar gerçekleştirdi.
Ancak bunlar, Erdoğan'ı tam olarak caydırmıyor gibi görünüyor. Türkiye'nin en büyük muhalefet partisinin başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın "bir gece ansızın gel" sözünü şiddetle eleştirdi.
Gerçek bir liderin, Türkiye'nin 1974'teki Kıbrıs işgalini tekrarlayacağını ve Yunanistan'ın “işgal altındaki” adalarını herhangi bir tehdit veya uyarı olmaksızın basitçe ele geçireceğini savundu. Milliyetçi İYİ Parti'den bir sözcü de bu duyguları yineledi.
Savaş yanlısı duyarlılığın belki de en sansasyonel göstergesi ise Erdoğan'ın koalisyon ortağı milliyetçi lider Devlet Bahçeli'den geldi. Bahçeli, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda, birden fazla Yunan adasının “egemenlik, mülkiyet hakları, deniz yetki ve hava sahası”nın, şüphesiz ve yasal olarak Türkiye'ye ait olduğunu belirtti.
Türkiye'deki Yunanistan ile ilgili bu genel fikir birliği, acil bir çatışmaya işaret etmese de, bariz ama anlaşılması zor bir soruyu akla getiriyor. Ankara, daha fazla tırmanışla ne elde etmeyi umuyor?
Türkiye'de, Yunanistan ile herhangi bir çatışmanın sonucuna ilişkin genel bir güven havası var gibi görünüyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin siyasi iklimi, 2003'te Irak'ın işgalinden önceki ABD'nin siyasi iklimi ile güçlü bir benzerlik taşımaktadır. Nasıl pek çok Amerikalı Irak'ı Ortadoğu güvenliğine karşı olgunlaşmış bir tehdit olarak görüyorsa, Türkiye'de de Yunanistan konusunda benzer bir durum var. Yunan meseleleri söz konusu olduğunda Türkiye'de hissedilir bir kızgınlık ve sabırsızlık duygusu olduğu ortaya çıkıyor.
Washington'un 2002'de Saddam Hüseyin'e karşı yaklaşımında olduğu gibi, Ankara'da da Yunanistan ile herhangi bir çatışmada, kısa ve kesin bir zafer kazanacağına dair güçlü bir iyimserlik var. Ne de olsa Türkiye, Yunanistan'ı savaş alanında daha önce defalarca küçük düşürdü.
Türkiye'nin yorumcuları da genel olarak Erdoğan'ın kendinden emin olan bu inancını paylaşıyor. Ülkenin Suriye, Dağlık Karabağ, Irak ve Libya'ya müdahaleleri, Türkiye'nin askeri gücünü göstermiştir. Ve Türk yorumcular da Yunan düşmanlarını doğal olarak zayıf olarak tanımlıyorlar. Kısacası, eğer Erdoğan savaşı seçerse, bunun nedeni "başarının garanti olduğuna" inanması olabilir.
Tabii ki, Yunanistan'a yönelik bir Türk saldırısı, özellikle Yunanistan'ın Fransa ile savunma paktı ve Ege'deki ABD personelinin güçlü varlığı göz önüne alındığında, Ankara'nın ABD, Avrupa Birliği ve NATO ile ilişkilerine potansiyel olarak onarılamaz bir zarar verecektir.
Ukrayna'nın işgalinin gölgesinde, Yunan topraklarının herhangi bir işgal girişimi, şüphesiz Erdoğan'a Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile anında ve tatsız karşılaştırmalar kazandıracaktır. Bu koşullar göz önüne alındığında, Erdoğan'ın böyle bir eylemin ciddi diplomatik, siyasi ve ekonomik sonuçlarını göz ardı ettiğini hayal etmek neredeyse imkansız görünüyor.
Yine de tarih, Erdoğan'ın istekli ve muktedir olabileceğini gösteriyor. 1974'te Türkiye, ABD ve NATO ile ilişkilerine verdiği zarara rağmen Kıbrıs'ı işgal etti.
Erdoğan da Suriye'nin kuzeyinde bir "güvenlik bölgesi" kurma niyeti ile tüm itirazlara rağmen askeri operasyonlar gerçekleştirdi. Türk birlikleri, Washington'dan gelen uyarılara rağmen Suriye'deki işgallerini genişletmekle tehdit etmeye devam ediyor.