İletişimin silah olduğu gün
İsrail, çağrı cihazları ile gerçekleştirdiği saldırıyı nasıl organize etti? İsrail’in çağrı cihazlarını silaha dönüştürme kararında hangi faktörler rol oynadı? Enigma tecrübesi İsrail'e ne öğretti?
Gazze Şeridi’ne yönelik işgal politikasını Batı Şeria’ya taşıyan İsrail’in Lübnan ve Suriye topraklarına yönelik girişeceği saldırının eli kulağında.
30 Temmuz günü Hizbullah’ın iki numaralı ismi Fuad Şükür’ün örgütün iletişim sistemine sızılarak elde edilen bilgiyle Beyrut’taki evinde öldürülmesi ve 25 Ağustos sabah 05’te misilleme saldırısına hazırlanan Hizbullah’ın ateşlenmeye hazır tüm füze, roket ve dronlarının yok edilmesinin ardından hangi hamlenin geleceğini merak ediyorduk.
Bu sorunun cevabı 17 Eylül Salı günü Lübnan yerel saatiyle 15.30’da geldi. Hamleyi yapan yine İsrail oldu.
Yalnızca Lübnan’da değil Suriye’de ve belki de İran’da mesaj alarmı veren çağrı cihazlarını ellerine alan binlerce Hizbullah mensubu ve sivil eş zamanlı patlamalara maruz kaldı. 11 kişi hayatını kaybederken, 500’ü ağır yaklaşık 4 bin kişi yaralandı.
Hizbullah’ın insan kaynağının yaklaşık yüzde 10’u parmaklarını ya da görme yetilerini yitirmelerine yol açan yaralanmalara maruz kaldı.
Öldürücü tedarik zinciri
İlk tespitler İsrail gizli servisinin, daha güvenli olduğu fikriyle çağrı cihazı kullanmaya yönelen Hizbullah’ın siparişinin tedarik zincirine sızdığı yönünde. Patlayıcı eklenmiş lityum pillerini üretim ya da nakliye aşamasında cihazlara yerleştiren İsrail, teslimattan 5 ay sonra hazırladığı planın son aşamasını hayata geçirdi.
Bu vakadan çıkarılması gereken sonuçlardan biri İsrail’in bu yöntemle yalnızca Hizbullah’ın iletişimini takip etmekle ya da cihazları silaha dönüştürmekle kalmadığı olmalı. Büyük bir ihtimalle çağrı cihazlarının sinyallerini takip eden Mossad, uydulardan elde ettiği görüntülerin de yardımıyla Hizbullah-İran silah lojistik bağlantılarının tüm haritalarını elde etti.
İran hangi yollardan Hizbullah’a silah temin ediyor, bu silahlar nerelerde depolanıyor, tüm bu soruların yanıtları İsrail’in eline geçti. Nitekim 25 Ağustos’taki Hizbullah saldırısının roketler ateşlenmeden 15 dakika önce hava saldırılarıyla akamete uğratılmasının bu cihazlardan alınan sinyallerin takibi sayesinde mümkün olduğunu düşünmek için yeterince kanıt var.
8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece Suriye’nin Misyaf kasabasındaki dağlık bölgeye gizlenmiş füze tesislerine yapılan İsrail baskınında da muhtemeldir ki çağrı cihazlarından elde edilen istihbarat önemli rol oynamış oldu. İran ve Hizbullah’ın, hareket tarzları, lojistik kabiliyetleri, silah kapasiteleri ile ilgili tüm bilgileri kendi elleriyle İsrail’e teslim ettikleri anlaşılıyor.
Günümüzde uydulardan da elde edilen görsel bilgiler eşliğinde tüm bu verileri yapay zeka ortamında bir araya getirerek tehditleri belirlemek artık sıradan bir vaka olmalı.
Burada sorulması gereken en önemli soru ya da sorular ise şunlar olmalı: İsrail yıllarca faydalanabileceği böyle verimli bir istihbarat kaynağını neden ifşa etme gereği duydu? Yerine başka bir şey koyma ihtimali olmadan İsrail bu bilgi kaynağından vazgeçmiş olabilir mi?
Enigma'nın sırrı savaşın kaderini belirledi
İkinci Dünya Savaşı ve öncesinde Nazi Almanya’sının en önemli silahlarından biri Enigma şifreli haberleşme cihazı idi.
Cihazdaki kodlama sistemini çözmek için İngiltere 1932 yılından itibaren seçkin matematikçileri seferber etmiş ancak cihazın karmaşıklığı ve düzenli olarak şifrelemeyi değiştiren yapısı nedeniyle başarıya ulaşamamıştı. Bu çaba ilk ilkel bilgisayarların ortaya çıkmasına da vesile olmuş ancak özellikle Alman denizaltı saldırılarının organize edilmesinde kullanılan Enigma bir türlü mağlup edilememişti.
Ta ki 1942 yılının 30 Ekim günü Akdeniz’de İngiliz donanması ve hava kuvvetleri Alman denizaltısı U-559’u ele geçirinceye kadar. İngiliz hava ve deniz unsurlarının eş zamanlı saldırısı altında dalma imkanı bulamayan denizaltının mürettebatı, Enigma cihazını da imha etmeye fırsat bulamadı.
İngiliz istihbaratı savaşın sonuna kadar U-559’un ele geçirildiğini dolayısıyla ellerinde bir Enigma cihazı olduğunu Almanlara belli etmemek için büyük çaba harcadı. Almanlar belki şüphelendiler ancak Enigma cihazlarının müttefiklerin eline geçtiğini anlamış olsalar da artık geç kalmışlardı. İngilizler ele geçirdikleri bu “değerin” ifşa olmaması için oyunu çok dikkatli oynadılar.
Enigma tecrübesi ışığından bakıldığında İsrail’in çağrı cihazlarını silaha dönüştürme kararında iki faktörün rol oynamış olması muhtemel.
Birinci ihtimal, Hizbullah her hamlesinin bu kadar kesin bir şekilde önlenmesi nedeniyle iletişim sistemlerindeki açığı bulmak için harekete geçmişti ve çağrı cihazları da pek yakında incelenecek ve durum ortaya çıkacaktı. Nitekim Lübnan güvenlik kaynaklarına göre İsrail bu cihazları, Hizbullah ile kapsamlı bir savaşa girdiğinde patlatmayı planlıyordu ancak artan şüpheler bu hamlenin erkene alınmasına yol açtı.
Diğer ihtimal ise Netanyahu ve hükümetinin Lübnan ile savaşı bir an önce başlatma ihtiyacı. ABD’deki başkanlık seçimi öncesinde Washington’a hakim olan başıboşluktan yararlanmak isteyen Netanyahu’nun savaşı İran’a kadar dayatma planlarını bir an önce yürürlüğe koyması gerekiyor. Aksi halde Gazze’de mutlak zafer kazanamayan Netanyahu ve radikal hükümet ortaklarının koltuklarını korumaları daha uzun süre mümkün olamayacak.
1980’li yıllarda Pakistan’ın nükleer programını akamete uğratmak için İsviçre ve Almanya’daki firmaları bombalamaktan çekinmeyen, Pakistan’dan Libya’ya yollanan uranyum zenginleştirme amaçlı santrifüjlere gemide sabotaj düzenleyen İsrail, tüm dünyaya teknolojide “yerli ve milli” olma dersi veriyor. Ve bu ders yalnızca ürünün ulaştığı son noktada değil, tedarik zincirlerinin tümünü kapsayacak bir boyut içeriyor.