İngiltere İşçi Partisi tarihin doğru tarafına geçecek mi?

Önde gelen insan hakları grupları arasında İsrail'in apartheid uygulaması konusunda oybirliğiyle varılan yakın görüş birliği, Birleşik Krallık İşçi Partisi'ni garip ve biraz şaşırtıcı bir ikilemin içine itti.

1. resim
12.02.2022

On yıllardır İşçi Partisi'nin, her büyük siyasi parti, grup ve kurumla birlikte ırkçılığa karşı olduğunu ve eşitlik, insan hakları ve uluslararası hukuku savunduğu iddiasıyla İsrail'e desteğini sürdürmesini sağlayan bilişsel uyumsuzluk artık sürdürülebilir bir konumda değil.

Uluslararası Af Örgütü 280 sayfalık raporuyla İnsan Hakları İzleme Örgütü ve B'Tselem'e katılarak İsrail'i apartheid devleti ilan etti. Rapor; işgal devleti İsrail'in "zalim bir tahakküm sistemi" dayattığı ve "insanlığa karşı suçlar" işlediği sonucuna varırken, Af Örgütü sadece Filistinlilerin yaşadığı apartheid sisteminin acımasız gerçekliğini ortaya çıkarmakla kalmadı aynı zamanda uzun süredir sözde liberallerin, insan hakları ve adalet savunucularının İsrail'le ilgili olan çelişkilerini de yıktı.

İsrail'i işgal ettiği topraklardan ayırmak artık mümkün değil. Etnik egemenlik politikaları ve uygulanan kontrol sistemi, İsrail'in destekçilerinin iddia ettiği gibi hiçbir zaman geçici bir düzenleme olarak tasarlanmadı.

Gördüğümüz şey; Siyonizm'in Filistin'de Avrupalı Yahudiler için bir "vatan" yaratması ile ilgili tarihi projesi. Böyle bir girişim, bu metodlar uygulanmadan ne mümkün olabilirdi, ne de baskı ve ırkçılık sistemi olmadan sürdürülebilirdi.

İşçi Partisi milletvekili ve eski gölge Dışişleri Bakanı olan Emily Thornberry'nin 2017'de yaptığı açıklamalar İsrail'in hiç bitmeyen işgalini, tamamen yanlış bilgilendirilmiş açıklamalar yaparak nasıl mümkün kıldığının tipik bir örneğidir.

Thornberry bu konuşmasında, ""Modern İsrail, özgürlük, eşitlik ve demokrasinin bir örneğidir." ifadelerini kullanmıştı. Konuşmadan sadece dört yıl sonra Thornberry'nin bu sözlerinin gerçeklikten ne kadar kopuk olduğunun altını artık birçok politikacı çiziyor.

Thornberry bu konuda yalnız değil. İşçi Partisi lideri Keir Starmer de atanmasından bu yana İsrail'in güçlü bir savunucusu oldu. Starmer birçok kez İsrail ve Filistin söz konusu olduğunda "kör nokta ana akım" politikacılarının sahip olduğu "kör nokta" yaklaşımını güçlü bir şekilde gösterdi.

Hatta Starmer, Siyonizm karşıtlığının Yahudilere karşı bir ırkçılık biçimi olduğunu öne sürerek öncekilerden daha ileri gitti. Starmer, Kasım ayında her yıl düzenlenen İsrail İşçi Dostları etkinliğinde yaptığı açılış konuşmasında ise; "Anti-Siyonist antisemitizm, işçi geleneğinin antitezidir." ifadelerini kullandı.

Starmer ve Thornberry'nin sözleri aslında, ana akım siyasi söylemlerinin uluslararası insan hakları söyleminden ne ölçüde koptuğunu da vurgulamaktadır.

Kulağa ne kadar saçma gelse de, IHRA, Uluslararası Af Örgütü, HRW ve B'Tselem gibi İsrail'i apartheid olarak tanımlayan diğer tüm insan hakları grubu ve örgütleri Yahudi karşıtıdır.

Aslında, İşçi Partisi'nin kendisi de Yahudi karşıtı olarak tanımlanabilir. Geçen yıl Eylül ayında parti üyeleri, İsrail'i apartheid suçunu uygulayan bir devlet olarak tanımlama önergesini destekleyerek Avrupa'da böyle bir tutumu benimseyen ilk büyük siyasi parti oldular.

İşçi Partisi liderlerinin bu karardan memnun olmadığını söylemeye gerek yok. İşçi Partisi yetkilileri, önergeyi resmi politika olarak kabul ederek ve daha da önemlisi partiyi insan hakları grupları arasındaki evrensel uzlaşmaya uygun hale getirerek üyelerinin isteklerini onaylamak yerine, İsrail'i eleştirenleri partiden temizlemekle meşgul oldular.

Seksen iki yaşındaki Diana Neslen, mevcut İşçi Partisi liderliği tarafından tasfiye edilen ve Yahudi düşmanlığı iddialarıyla ilgili suçlamalarla karşı karşıya olan 46 Yahudi İşçi Partisi üyesi arasındaydı. Düzenli olarak Sinagog'a giden Neslen, İsrail ve Siyonizm hakkında attığı tweetler nedeniyle üç yıldan kısa bir süre içinde, üçüncü kez parti tarafından soruşturmaya tabi tutuluyor.

Neslen; "İsrail devletinin varlığı ırkçı bir çabadır ve ben ırkçılık karşıtı bir Yahudi'yim" açıklamasında bulunuyor.

82 yaşındaki Yahudi bir kadının Siyonizm karşıtı tutumu üzerinden hedef alınması, İşçi Partisi için pek de iyi bir görünüm değil. Üst düzey parti yetkilileri, bu şekilde üyelerini görmezden gelmeleri ve uluslararası insan hakları toplulukları ile anlaşmazlık içinde kalmaya devam etmeleri, parti içindeki krizi yansıtıyor.

Ayrıca bu durum Starmer için de iyi bir görünüm değil. İşçi Partisi lideri Starmer, ilk olarak insan hakları avukatı olarak adını duyurdu. Starmer, 2004 yılında İsrail'in "apartheid duvarını" yasadışı ilan eden bir karar yayınlayan Uluslararası Adalet Divanı gibi uluslararası mahkemeler de dahil olmak üzere tüm dünyada çeşitli davalarda yer aldı.

Starmer ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi, Karayipler Adalet Divanı ve Afrika İnsan ve İnsan Hakları Komisyonu tarafından istihdam edildi.

Hatta Starmer tarafından yazılan iki kitap da insan hakları üzerinedir: Polis Güçleri ve İnsan Hakları (2001) ve İnsan Hakları El Kitabı ve Afrika için Kaynak Kitabı (2005)

Starmer'ın insan hakları avukatı olarak kariyeri ile İsrail'de İşçi Partisi lideri olarak tutumu arasındaki zıtlık, parti içindeki çelişkileri güçlü bir şekilde göstermektedir. Evet, İşçi Partisi bir siyasi partidir ve tüm siyasi partiler gibi bir numaralı önceliği olarak iktidar arayışındadır.

Ve bu bakımdan İşçi Partisi'nin Tories'den veya Avrupa'daki diğer aşırı sağcı, İslamofobik ve ırkçı partilerden hiçbir farkı yoktur.

İşçi Partisi; eşitlik, insan hakları ve uluslararası hukuku savunan bir parti olmak zorundadır. Adalet, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek temel değerleridir. O zaman neden İşçi Partisi, İsrail'in apartheid uygulaması konusunda küresel uzlaşma ile ters düşüyor?

İşçi Partisi, İsrail'e yönelik karışık ve çelişkili politikanın yaşlı Yahudi kadınlara karşı sadece "anti-Siyonist" görüşleri nedeniyle soruşturmalar açıldığı bir ikilemde kalmamalıdır.

Savunduğu iddia ettiği değerlere gerçekten inanıyorsa, İşçi Partisi'nin Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü ile aynı hizaya gelmekten başka seçeneği yoktur. İsrail'in apartheid uygulaması konusunda giderek artan bir fikir birliğiyle uyguladığı "Filistin hariç ilerici"anlayışı artık hiç olmadığı kadar savunulamaz.

Middle East Monitor'de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.