İnsanlığın birçok ilkine tanıklık eden Mezopotamya nedir?
İnsanlığın ilk şehirleri ve imparatorlukları, Dicle ve Fırat Nehirleri arasında kalan bir bölgede yükseldi ve çöktü: Mezopotamya.
İlk şehirler, ilk imparatorluklar ve ilk yazı sistemlerinin hepsi Mezopotamya’da başladı.
Kayıtlı tarihin ilk dönemlerinde bu kadim topraklar Sümerlerin, Babillerin ve Assurluların doğum yeriydi. Şehirler gelişti ve sonunda yazı, matematik, astronomi ve çarpıcı sanatsal gelişmelere yol açtı. Bu “büyük uygarlıklar” artık kalıntılardan ibaret, ancak Mezopotamya’nın kültürel mirası son derece zengin.
Mezopotamya, günümüz Irak ve Suriye’sinde Dicle ve Fırat Nehir sistemi içinde yer alan ve Türkiye’nin güneydoğusu ile İran’ın batısına kadar uzanan bölgeydi. Aslında Mezopotamya ismi Antik Yunanca’da “nehirler arasındaki toprak” anlamına geliyor.
Bugün bu bölge kuraklık ve giderek kuraklaşan topraklarla kaplı, ancak bir zamanlar “Bereketli Hilal” olarak bilinen ve yaklaşık 12.000 yıl önce Tarım Devrimi sırasında insanların tarıma başlaması için ideal koşulları sağlayan bir bölgenin parçasıydı.
Tarım bu dönemde dünyanın birçok yerinde, özellikle de Bereketli Hilal’de bağımsız olarak gelişti, ancak Mezopotamya bu gelişmenin meyvelerini toplayan ilk bölgelerden biriydi. Avcılık ve toplayıcılığın gündelik eziyetinden farklı olarak, yerleşik tarım insan nüfuslarının bir fazlalık ve planlanabilir bir gıda arzı oluşturmasına izin verdi, bu da daha büyük nüfus gruplarını desteklemeyi mümkün kıldı.
Mezopotamya, MÖ 5.500 yıllarında ortaya çıkan ve kayıtlara geçen en eski uygarlık olan Sümerlerin bulunduğu yerdi. Sümerler, çivi yazısı adı verilen bilinen en eski yazı sistemini icat ederek, gelişmiş sulama teknikleri geliştirerek ve bazı inanılmaz mimari özellikler inşa ederek insanlık tarihine önemli katkılarda bulundular.
En büyük şehirleri, bugün Irak’ta bulunan Uruk’tu ve büyük olasılıkla en parlak döneminde yaklaşık 80.000 kişiye ev sahipliği yapıyordu. MÖ 3.200’lere tarihlenen kil tabletler şeklinde dünyanın en eski metinlerinden bazıları burada üretildi.
MÖ 2.334 civarında Sümer, dünyanın kayıtlara geçen ilk imparatorluğu olan Akad İmparatorluğu’nun etkisi altına girdi. Akadlı Sargon’un yönetimi altında, birkaç Sümer şehir devleti Mezopotamya’nın büyük bölümüne yayılan imparatorluğuna dahil edildi. Söz konusu imparatorluk, 200 yıldan az hayatta kalabildi.
MÖ 1.894’te Babil İmparatorluğu önem kazandı ve bölgenin güç merkezi haline geldi. Merkezi Fırat’ın aşağısındaki Babil’di. Babil İmparatorluğu, birçok başarısının yanısıra, MÖ 1.750 civarında yazılan Hammurabi Kanunları adı verilen en eski yazılı kanunlarına da sahipti.
İlk Babil Hanedanı yaklaşık 300 yıl hüküm sürdü. Bu dönemde Hititler ve Assurlular gibi diğer uygarlıklar güçlendi ve Mezopotamya üzerinde nüfuz sahibi oldular. Assur İmparatorluğu belki de en çok, bugünkü Irak, Suriye, İran, Türkiye ve Mısır’ın büyük bir bölümünü fethetmek için kullandığı şiddetli askeri gücüyle tanınıyordu.
Ardından MÖ 626 – MÖ 539 yılları arasında hüküm süren Yeni Babil İmparatorluğu, bazı tarihçiler varlığından şüphe etse de Antik Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak bilinen Babil’in Asma Bahçeleri’nin yaratılmasına tanıklık etti.
Mezopotamya tarihinin bundan sonraki kısmı yakın ve uzak diyarlardan gelen dış güçler tarafından şekillendirildi: önce Pers İmparatorluğu, sonra Helenistik ve Roma İmparatorlukları, ardından İslam Halifelikleri ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu.
20. yüzyılda Saddam Hüseyin, Irak tarihinin ihtişamını göstermek için sık sık Mezopotamya’nın mirasına atıfta bulunmuş ve hatta Babil’i yeniden inşa etmeye kalkışmıştı. Ancak bu proje nihayetinde başarısız oldu ve bölge terk edildi.
Bununla birlikte, Mezopomya’nın en parlak döneminin mirası, dünya üzerinde gerçekten iz bıraktı: ilk çiftçiler, ilk şehirler, ilk imparatorluklar ve ilk yazı sistemleri, bölgenin büyük başarılarından sadece birkaçı.