İsrail'in Filistin'deki kültürel soykırımı
Filistin, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış zengin dini ve kültürel mirasa sahip bir merkez oldu. Ancak son yıllarda Gazze'deki İsrail bombardımanları Filistin'in kültürel mirasının sistematik bir şekilde tahrip edilmesini hedef alıyor.
Gazze Şeridi, tarihi boyunca İslam eserlerinin yanı sıra, Hristiyanlığın en eski dini yapılarına da ev sahipliği yaptı. Ancak, son yıllardaki İsrail saldırıları bu kutsal alanları da hedef almış durumda.
Şu ana kadar bölgede 9 yayınevi ve kütüphane, 21 kültür merkezi, 3 sanat stüdyosu harabe haline getirdi.
Bu saldırılar, bölgenin ortak hafızası olan tarihi ve kültürel mirasını yok ederek kültürel bir soykırıma yol açıyor.
İsrail ordusunun askeri operasyonlarında, kutsallara ve tarihi yapılara ayrım gözetilmeksizin sürdürdüğü saldırılar, Gazze'de ezanların yükseldiği camilerin ve çanların çaldığı kiliselerin dahi hedef almış durumda.
Gazze'deki Hükümet Basın Ofisi tarafından yapılan açıklamada, İsrail'in son saldırılarında aralarında tarihi camiler, kiliseler, okullar, müzeler, tarihi evler ve çeşitli kültürel mekânların bulunduğu alanların hedef alındığı belirtildi.
Gazze Şeridi'nde 325 tarihi ve kültürel varlığın 200'den fazlasının yıkıldı.
İsrail, "Filistin'in kültürel mirasını, Gazze'deki tarihi derinliği ve kanıtları ortadan kaldırmaya yönelik başarısız bir girişim" olarak nitelendiriliyor.
Filistin halkının kimliğini ve tarihini silmeye yönelik bu saldırılar, soykırım, etnik temizlik ve zorunlu yerinden edilme politikalarının devamı olarak görülüyor.
Filistin topraklarındaki tarihi yapıları, binaları ve ortak geçmiş kanıtlarını yok ederek bütün bir halkı kimliğinden ve köklerinden mahrum bırakmak amaçlanıyor.
M.Ö 800'lü yıllara uzanan zengin tarih
Gazze'nin tarihsel derinliğine ışık tutan yapılar arasında Fenikeliler ve Roma İmparatorluğu dönemlerine ait kalıntılar, milattan önce 800'lere ve 1400'lere tarihlenen önemli eserler, ayrıca 400 yıl öncesine dayanan çeşitli mimari yapılar yer alır
İsrail'in bu yıkım politikası, uluslararası hukuka göre açık bir suç olarak tanımlanmakta ve uluslararası kurumların bu sistematik saldırıları durdurması, zarar gören tarihi eserlerin ve yapıların acilen onarılması için harekete geçmesi bekleniyor.
İsrail'in tarihinden daha eski yapılar
Binlerce yıllık madeni paralar ve 200 yıldan eski tarihi elbiselerin yağmalanması da bu yıkımın bir parçası olarak göze çarpıyor.
Bu eserler, kökleri tarih öncesi dönemlere kadar uzanan Gazze’nin derin tarihinin ve kültürel zenginliğinin sembolleri. Üstelik bu tarihi unsurlar, İsrail'in tarihinden kat be kat daha uzun geçmişe sahipler.
UNESCO da doğruladı
17 Eylül 2024 itibarıyla UNESCO, 69 koruma alanının hasar gördüğünü doğruladı.
Bu alanlar arasında 10 dini mekân, 43 tarihi ve sanatsal bina, iki taşınabilir kültürel varlık deposu, altı anıt, bir müze ve yedi arkeolojik alan bulunuyor.
Bombardımanlar nedeniyle daha fazla alanın ve eserin hasar gördüğünü bildiren ek raporlar da mevcut. Araştırmacılar, uydu görüntüleri ve tanık ifadeleriyle çalışmalarını destekliyor.
En dikkat çekici yıkım örneklerinden biri, Gazze Ulu Cami oldu (Büyük Ömeri Cami).
Bölgedeki en eski cami olarak bilinen bu yapı, bombardıman sonucu enkaza dönüştü.
İsrail'in kültürel ve tarihi yapılara saldırıları yalnızca Müslümanların simge ve kutsal yapılarını hedef almıyor. Bölgedeki Hristiyan halkı için kutsal ve tarihi değeri yüksek olan yapılar da birer birer yıkılıyor.
Ayrıca, Haçlılar tarafından 1150 yılında inşa edilen Gazze’deki en eski Hristiyan kiliselerinden biri olan Aziz Porphyrius Kilisesi de İsrail hava saldırıları sonucu zarar gördü.
İsrail hiçbir hukuku tanımıyor
Bu olayların ardından sorulan temel soru, İsrail'in kime hesap vereceği oldu.
İsrail, UNESCO'nun bir üyesi olmamakla birlikte, 1954 Lahey Sözleşmesi uyarınca kültürel varlıkları korumakla yükümlüdür.
Lahey Sözleşmesinin 4. maddesi şöyle der:
“Yüksek Sözleşmeci Taraflar, kendi topraklarında ve diğer Yüksek Sözleşmeci Tarafların topraklarında bulunan kültürel varlıklara saygı göstermeyi taahhüt ederler; bu varlıkları ve yakın çevresini veya korunması için kullanılan cihazları silahlı çatışma durumunda yıkıma veya hasara maruz bırakma olasılığı olan amaçlar için kullanmaktan ve bu tür varlıklara yönelik herhangi bir düşmanca eylemden kaçınırlar.”
Lahey Sözleşmesi 2024’te 70. yılını doldurmuş olmasına rağmen, kültürel miras alanları hâlâ dünyanın dört bir yanında silahlı çatışmaların yıkıcı etkilerinden yeterince korunamıyor.