İstanbul'da bir Cellat mezarlığı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, başta Padişah olmak üzere üst düzey devlet adamlarının, hükümler dairesinde aldıkları idam kararlarını uygularken kullandıkları cellatlar, sayısı azımsanmayacak bir topluluktu.
"Hükmü sultan olmazsa, hata gelmez cellattan". Bir cellat sözü
Özellikle çingenelerden seçilen cellatlar Bostancıbaşı ağasının emrinde bir Cellatbaşı yönetiminde çalışırlardı. Kellesi alınacak kişinin idam emri Bostancıbaşı'na verilir o da görevli cellatlar vasıtası ile bu görevi yerine getirtirdi.
Cellatlar toplumun tamamı arasında korku ve nefret ögesi olarak görüldükleri için isim taşınmazlar, neredeyse tamamına Kara Ali mahlas ismi kullanılırdı. Belli bir isimleri olmadığı için ve idam ettikleri kişilerin yakınlarının ilerde intikam duygusu ile yaklaşıp onların mezarlarına zarar verilmesini engellemek için öldüklerinde mezar taşlarına isim yazılmaz, yaklaşık 2 metreye yakın yükseklikte dikdörtgen bir taş mezarlarınn başına dikilirdi.
Yaşarken yaptıkları rahatsız edici meslekten dolayı kimse ile evlenemeyen, toplum içinde kimsenin kendileri ile konuşmadığı ve yine toplum içinde yaşayamadıkları için Ayvansaray'da sur dışında oluşturdukları bir mahallede yaşayan cellatları öldüklerinde kimse normal mezarlığa defnetmek istemezdi.
Bu yüzden günümüzde çok ufak bir kısmı kalmış olan, sizin bildiğiniz şekli ile Pierre Loti, Osmanlı dönemindeki adıyla Karyağdı tepesi ya da İdris-i Bitlisi tepesinin hemen arkasında, İslam mezarlığının bitiminden sonraki alanda büyük bir cellat mezarlığı oluşturulmuştu.
Bu mezarlık Osmanlı döneminde özellikle kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan Karyağdı tepesinde yapılmıştı, bu sayede bu cellatların mezarlarının diğer insanlar tarafından kırılması ya da yok edilmesinin önüne geçilmişti. İstanbul'da ilk kar yağışının görüldüğü ve karın en son yerden kalktığına inanılan bu ıssız tepenin ardındaki mezarlık yüzyıllar boyunca büyümüş ve alt kısmındaki dereye kadar ulaşmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılında hukuk sisteminin değişmesi ile birlikte cellatlık müessesi tarihe karışmış ve bu meslek resmi idamlar dışında yapılmaz olmuştu. En son 1690'larda Yeni Camii önünde yapılan halka açık son idamlarda görülen "Kara Aliler" artık tarihe karışmıştı. Onların defnedildiği mezarlık ise şehirde 1960'lı yıllarda başlayan sanayileşmenin kurbanı oldu.
Eyüp sahil şeridinde açılan fabrikalara çalışmak için köylerden şehre göç eden insanlar yavaş yavaş Eyüp sırtlarına gecekondular yapmaya başlamışlar, zamanla cellat mezarlığınım büyük kısmının üzerinde gecekondular görülmeye başlanmıştı.
1980 sonrasında bu gecekondular zamanla apartmanlara dönüşmüş ve dünyanın tek cellat mezarlığı günümüzde kalan 4-5 mezardan ibaret, ufacık bir alana dönüşmüştü. Türünün dünyadaki tek örneği olan alan korunması gereken kültürel miras hükmündedir.
Hiç kimse mezarlarının onlar ile birlikte olmasını istemediği için mezarları da ayrı bir yerdedir. İstanbul'a ilk karın yağdığı yer olduğuna ve son karın da yine oradan kalktığına inanılan ve eski İstanbul'un en uç noktalarından biri olduğu kabul edilen karyağdı tekkesi'nin 100m ilerisindeki cellat mezarlığına defnedilmişlerdir. o zamanlar İstanbul'un en uç noktalarından biri olan karyağdı, kuş uçmayan, kervan geçmeyen, doğru dürüst yolu bile olmayan, kimsenin uğramadığı bir yerdir. yaşarken yalnız olan bu saray görevlileri, öldükten sonra da yalnız kalmışlardır. öldüklerinde sadece 1.5m kadar şekilsiz bir taş, mezar başlarında kendilerine eşlik etmiştir.
Osmanlı dönemindeki mezar taşlarına bakıldığında, baş kısımlarından, üzerindeki işaretlerden, hangi dönemde yaşamış olduğunu, hangi mesleğe sahip olduğunu, ölüm nedenini, kadın mı erkek mi olduğunu anlayabiliriz. Cellat mezarlarındaki taşlarda hiç şey yoktur. Türk mezar taşlarının değişmez dileği "Ruhuna Fatiha" bile yazılmamıştır.