İsveç’in azalan tehdit algısı ve değişen tavrı

💢 İsveç ve Finlandiya ilk NATO’ya müracaat ettiklerinde mümkün olan en erken tarihte NATO’ya katılmak istiyorlardı.

💢 Gelinen noktada İsveç, Türkiye'nin taleplerine yönelik ağız değiştirdi. 

💢 İsveç yönetiminin tutumundaki değişikliğin temel sebepleri neler?

1. resim

Geçtiğimiz günlerde İsveç Başbakanı Ulf Kristersson yaptığı açıklamada:

“Türkiye bizim yapacağımızı söylediğimiz şeyleri yaptığımızı doğrularken, bizim yapamayacağımız ya da veremeyeceğimiz sözleri de istiyor”

dedi. Yaptığı açıklamanın devamında

"Türkiye bizden İsveç’in NATO üyeliğine destek için yapamayacağımız şeyler istiyor”

ifadesini kullandı. İsveç başbakanı daha sonrasında geri adım atsa da söylemlerinin satır aralarında gizli ipuçları mevcut.

Peki NATO'ya girişleri konusundaki açıklamalarında dönemsel olarak farklı ifadeler kullanılan İsveç’in bu açıklamalarının ardında ne yatıyor?

İsveç tarafından yapılan açıklamanın sebeplerini aslında temelde üçe ayırmak mümkündür. Birinci sebep, İsveç’in kendi iç yapısı ve hukuki altyapısıdır. İkincisi İsveç’in Türkiye’deki seçimlere yönelik beklentisi; üçüncüsü ise İsveç’in Rusya’ya yönelik azalan tehdit algısıdır.

İsveç’in NATO’ya katılma süreci bağlamında Madrid’te Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan anlaşma ile NATO’daki tüm ülkeler İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasını tasdik etti. Sadece Türkiye ve Macaristan bu yönde bir karar almadı. Macaristan tarafından yapılan açıklamalara göre, Macaristan bu senenin ilk aylarında meclisten onay çıkacağı bekleniyor. Macaristan’ın onayı sonrasında geriye sadece Türkiye kalacak ve NATO ülkeleri Türkiye’nin de süreci onaylamasını beklemekte.

Bu bağlamda, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg

“İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımlarının bu sene gerçekleşmesini bekliyorum, fakat somut tarih noktasında garanti veremem, çünkü bu bağımsız Türk ve Macar meclislerin kararı olacaktır”

dedi. Türkiye açısından ise İsveç’in NATO’ya katılmasının şartları açık ve net. Terör örgütleri ile arasına mesafe koyması, PKK ve FETÖ terör örgütleri ile mücadele etmesi, Türkiye’ye karşı askeri ambargoyu kaldırması ve teröristleri Türkiye’ye iade etmesidir. Bu bağlamda İsveç ambargoyu kaldırmış ve terör örgütlerine yönelik İsveç’teki kanuni altyapıyı güçlendirmiştir. Nitekim İsveç’te terör örgütüne üye olmak tek başına suç sayılmamaktaydı. Ayrıca İsveç YPG ile olan ilişkisini sonlandırmış, YPG’ye sağladığı finansal desteği durdurmuş ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye karşı hava saldırılarını eleştirmemiş ve Türkiye’yi anladıklarını ifade etmiştir.

İsveç birçok konuda adım atarken, teröristlerin Türkiye’ye iadesi bağlamında Türkiye ile İsveç arasında önemli bir anlaşmazlık bulunmaktadır. Madrid’te imzalanan anlaşma gereğince İsveç Türkiye’ye teröristleri ‘İsveç kanunları çerçevesinde’ iade etmeyi kabul etmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan açıklamadan anlaşılacağı üzere, İsveç somut olarak bazı isimler üzerinde çalışılacağını onaylamıştır. Ancak anlaşma metninde geçen ‘İsveç kanunları çerçevesinde’ ifadesi Madrid’te anlaşma sağlamak için diplomatik bir muğlaklığa imkan tanımıştır. Şimdi ise, İsveç bu muğlaklığı kullanarak teröristlerin iadesinde sorun çıkarmaktadır. Özellikle FETÖ’den aranan eski Today’s Zaman yazı işleri müdürü Bülent Keneş’in iadesi Türkiye ile İsveç arasında temel anlaşmazlığı temsil etmektedir. İsveç anayasa mahkemesi aldığı karar bağlamında FETÖcü Bülent Keneş’in iadesini reddetmiştir. İsveç, Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak Türkiye’ye iadenin gerçekleşmeyeceğini belirtmektedir. Türkiye’nin ısrarı sonucunda İsveç Başbakanı Kristersson yazının başındaki açıklamaları yapmıştır.

Nitekim İsveç’te yapılan bir anket sonucuna göre İsveç vatandaşlarının %79’u “sonucu NATO’ya girememek olsa bile, anayasa mahkemesi kararına bağlamında kişilerin Türkiye’ye iade edilmemesini destekliyor musunuz?” sorusuna ‘Evet’ diye cevap vermiştir. İsveç’teki hukuki anlayış ve hukuki yapıya olan bağlılık, İsveç hükümetinin Türkiye’nin taleplerini karşılamasına engeldir. Her ne kadar İsveçliler hukuku burada gerekçe gösterseler de, asıl sebep İsveç’in hukuki altyapısının terörle mücadele için yetersiz olmasıdır. Terör belası ile uğraşmak zorunda olmayan İsveç’te kanunlar terör örgütlerini yargılamak ve ülkelerine iade etmek için yetersizdir. Örneğin ABD gibi teröre karşı sert yasalar İsveç’te bulunmamaktadır. Daha anlaşılır olması için bir örnek daha vereyim: Suriye’de bulunan İsveç vatandaşı DAEŞ üyeleri bir yolla İsveç’e gelseler, bu kişiler İsveç yargı sistemi tarafından cezalandırılamazlar. Zaten İsveç’te bunu bildiği için İsveç vatandaşı DAEŞ militanlarını Suriye’den almak yerine onların YPG hapishanelerinde kalmasını tercih etmektedir.

Gelelim ikinci sebebe; İsveç ve Finlandiya’da Türkiye’nin tutumu doğrudan Türkiye’deki seçimler ile ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda İsveç’teki karar alıcılar Türkiye’nin tutumunu, Türkiye’nin değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği olarak okumaktadırlar. Bu bağlamda Türkiye’deki seçimlerden sonra İsveç’in NATO’ya katılması için yeşil ışık yakılacağı öngörüsü hakimdir. Seçimi muhalefet kazanırsa, yeni gelecek iktidarın bu konuda daha olumlu bir yaklaşımı olacağı beklentisi bulunmaktadır. İktidarın devam etmesi durumunda ise, seçim denklemi ortadan kalktığı için, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha ılımlı bir politika belirleyeceği düşünülmektedir.

Ancak bu iki sebep şu soruyu açıklamıyor: İşveç ve Finlandiya ilk NATO’ya müracaat ettiklerinde mümkün olan en erken tarihte NATO’ya katılmak istiyorlardı. Tutuşmuş bir şekilde NATO’ya katılım sürecinin nasıl hızlandırılabileceğinin yolları aranıyordu. Hatta NATO tarihindeki en hızlı katılım süreci olması bekleniyordu. Ne oldu da, İsveç Türkiye’deki seçimi bekleyebilir bir konuma evrildi?

İsveç’teki bu değişimin temel sebebi, İsveç’in Rusya’dan olan tehdit algısında yaşanan değişim ve dönüşümdür. Rusya’nın Şubat ayında Ukrayna’yı işgal etmesi sonrasında Avrupa’da ciddi bir panik havası hakimdi. Bu ortamda İsveç ve Finlandiya kendi egemenlikleri ve bağımsızlıklarını tehdit altında olduğunu düşünüyordu. Neredeyse tüm askeri analistler Rusya’nın Ukrayna’yı en kısa sürede ele geçireceğini düşünüyordu ve sırada Finlandiya ile İsveç’in olacağı değerlendiriliyordu.

Ancak gerçekler çok farklı cereyan etti. Rusya Ukrayna’da ciddi bir askeri hezimet yaşıyor. Dünyanın ikinci en güçlü ordusu Ukrayna’da üç ayrı geri çekilme yapmak zorunda kaldı ve ciddi bir askeri kayıp yaşadı. Kısaca, Rusya’nın caydırıcılığı azaldı. Rusya bağlamında bu yeni algı ile İsveç ve Finlandiya’nın Rusya’dan algıladıkları tehdit boyutu da azaldı. Azalan tehdit algısı da İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’nin talepleri karşısında daha ciddiyetsiz olmaya itiyor.

Tartışma