Macron’un Gazze tutarsızlığı

9 Kasım'da Netanyahu yönetimini eleştirerek Gazze için ateşkes çağrısı yapan Macron, İsrailli yetkililere ise İsrail'in kendisini savunmasının normal olduğunu söylüyor.

1. resim

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, pek çok dış politika gelişmesinde olduğu gibi, Gazze’deki çatışmalar konusunda da son derece tutarsız söylemler geliştiriyor. İlk olarak 23 Ekim’de Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Almanya, İtalya ve Kanada’nın liderleri ile ortak bildiri imzalayarak İsrail’in kendini savunma hakkına dikkat çeken Fransız lider, 24 Ekim’de de Tel Aviv’i ziyaret etmişti. Macron, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile olan ortak basın toplantısında da Fransa’nın İsrail’e olan desteğini açıkça ifade etmişti.

9 Kasım’da Paris’te düzenlenen barış zirvesinde ise Fransız liderin aksi yönde açıklamalar yaparak Gazze için ateşkes çağrısında bulunduğu görüldü. Bu zirvede Macron, söz konusu çağrıyı yaparken şunları söyledi:

İsrail'in Gazze'deki bebekleri ve kadınları öldürmeyi bırakması gerekiyor. İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıların meşru bir yanı yok. İsrail’i bu bombardımanı durdurmaya çağırıyoruz. Ateşkesten başka çare yok.

Daha sonra ise Macron, İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Hertzog ile telefon görüşmesi gerçekleştirerek İsrail’in kendisini savunmasını desteklediğini belirtti ve Gazze’deki sivil katliamlarına hiçbir şekilde değinmedi. Nitekim İsrail Cumhurbaşkanlığı da bunu fırsata çevirerek şu açıklamayı yaptı:

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrailli yetkililer ile olan ikili temaslarında eleştiriler yöneltmek yerine İsrail'in meşru müdafaa hakkına desteğini ifade ediyor.

Anlaşılacağı üzere Macron’un Filistin politikası son derece tutarsız. İsrail’e yönelik açıklamaları zikzaklarla dolu. Peki, Macron’un Gazze için ateşkes talep ettikten sonra “u dönüşü” yapması neyden kaynaklanıyor?

Öncelikle Fransız liderin, siyasi hayatı boyunca çeşitli kriz alanlarında krizleri fırsata çevirmeye çalışan ve rol çalmaya odaklanan bir yaklaşımının bulunduğunu ifade etmek gerekiyor.

Macron, Libya’dan Mali’ye kadar pek çok bölgede iddialı çıkışları ile ve Batı’dan ayrılan cümleleri ile dikkat çeken bir isim. Bu, Macron’un Fransa’yı küresel siyasette konumlandırmak istediği yer ile yakından ilişkili.

Uluslararası politikaya ilgi duyan pek çok kişi, Macron’un amacının Fransa’yı eski sömürgeci döneminin “görkemli” hatıralarına kavuşturmak olduğunun farkında. Bu yüzden de Macron, farklı coğrafyalarda etkili olma çabasında.

Bunu yaparken de uluslararası sistemin yapısının çok kutupluluğa evrilmesini avantaj olarak görmekte. Zira Macron, Fransa’nın çok kutuplu dünyada bir kutup olarak konumlanmasını arzuluyor.

Bu noktada Fransa Cumhurbaşkanı’nın “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgürü’nün (NATO) beyin ölümü gerçekleşti.” şeklindeki açıklamasını hatırlatmakta yarar var. Benzer bir şekilde Macron, Rusya – Ukrayna Savaşı’nda Çin’in arabuluculuğunun gündeme gelmesi sonrası Pekin’i ziyaret etmiş ve bu ziyarette de Avrupa’nın stratejik özerkliğinin güçlendirilmesi gerektiğini dile getirmişti. Elbette Avrupa Birliği (AB) içerisinde yaşanan Avrupa Ordusu (PESCO) tartışmalarını da unutmamak gerekir.

Kuşkusuz Fransız liderin tüm bu açıklamaları, Gazze için ateşkes talep eden sözlerinden farksız. Çünkü bunlar, iddialı ama arkası getirilemeyen ve dolayısıyla havada kalan çıkışlar. Bu Macron’un sözünün ağırlığının olmamasına, yani pek de ciddiye alınmamasına yol açıyor. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Macron neden söylediği sözlerin arkasında duramıyor?

Elbette bu söylem - eylem uyumsuzluğunun bir açıklaması var. O da Fransa’nın tarihi hatıralarla talep ettiği büyük güç statüsüne ulaşacak kapasiteden yoksun olması. Fransa, siyaseten boşluk olduğunu düşündüğü alanlarda boşluğu doldurmaya dönük söylemler geliştiren ama bu boşluğu dolduracak eylemleri gerçekleştirme gücü olmayan bir devlet konumunda. Gazze için ateşkes çağrısı yapan Macron’un günün sonunda “u dönüşü” yapması da bundan kaynaklanıyor.

Özetle Macron, günün sonunda beyin ölümünün gerçekleştiğini iddia ettiği NATO’nun lider ülkesi olan ABD’nin yanında konumlanmak durumunda kalıyor. Yani Paris’teki karar alıcılara Batı Bloku’nun bir parçası olduğu ve Batı’nın liderinin Beyaz Saray’da oturan kişi olduğu hatırlatılıyor. Macron’un Gazze için ateşkes çağrısı yapıp da bu konudaki görüşlerini İsrailli muhataplarına iletememesi de bunun göstergesi.

Gelinen nokta itibarıyla ABD’nin İsrail’e olan desteği sürdükçe, Fransa’nın da bu desteği sürdürmesi kaçınılmaz gözüküyor. Washington yönetiminin Orta Doğu politikasının temel dayanağının İsrail’in güvenliğinin sağlanması iddiası olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Fransa’nın Gazze konusunda hamasi çıkışların ötesinde somut bir adım atamayacağı öngörülebilir.

Sonuç olarak Fransa, çok kutupluluğa evrilen dünyada bir kutup olarak konumlanma arzusunda. Fakat arzularını gerçekleştirebilecek eylemlerde bulunacak kapasiteden aciz. Bu da tüm kriz alanlarında Napolyonvari bir söylem ile avantaj elde etmek isteyen Macron’un günün sonunda kazandığı bir cephe olmamasına sebebiyet veriyor ve Fransa, ABD’nin peşine takılıyor. Gazze’de de durum farklı değil.

Tartışma