Milli Mücadeledeki başarı, 100 yıl önce bugün İstanbul'u esaretten kurtardı
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından itilaf devletlerinin Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak Haydarpaşa önlerine donanmalarını demirleyerek işgal ettikleri İstanbul, 4 yıl 10 ay 23 gün süren esaretin ardından 6 Ekim 1923'te özgürlüğüne kavuştu.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından itilaf devletlerinin, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine donanmalarını demirleyerek işgal ettikleri İstanbul, yaklaşık 4 yıl 10 ay 23 gün süren esaretin ardından 6 Ekim 1923'te özgürlüğüne kavuştu.
Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasıyla imzalanan Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra, itilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrıldı. 6 Ekim 1923'te Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordunun girdiği kent, adeta esaret hayatından kurtuldu.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fatma Ürekli, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasının ardından itilaf devletlerinin, aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla bir türlü paylaşamadıkları İstanbul'u işgal etme planlarını, 13 Kasım 1918'den itibaren harekete geçirdiğini söyledi.
Şark meselesinin çözüm bulmasında düğüm noktası olarak kabul edilen İstanbul'un, Avrupalı devletlerin her zaman rekabet sahası olduğunu vurgulayan Ürekli, itilaf donanmasının 13 Kasım 1918'de İstanbul önlerine gelerek şehrin değişik yerlerini işgal ve abluka altına almaya başladığını, bu tarihten 16 Mart 1920'ye kadar uzanan süreçte işgal kuvvetlerinin İstanbul'da kontrolü büyük ölçüde ele geçirdiklerini kaydetti.
Ürekli, tüm uygulamaları ve tavırlarıyla işgalin geçici değil burada kalıcı olduklarını gösteren işgal kuvvetlerinin sayısının bir sene içinde 50 bini geçtiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Osmanlı Meclisinin Misak-ı Milli'yi 28 Ocak 1920'deki gizli oturumunda kabul etmesi itilaf devletlerinin tahammül sınırlarını zorlayan bir gelişmeydi. Haksız uygulamalarını arttırarak Kuva-yı Milliye taraftarı aydınları tutuklamaya başladılar. 16 Mart 1920'de İstanbul'u fiilen ve resmen işgale giriştiler. Bu işgalin en önemle nedeni ise son şeklini vermeye çalıştıkları barış şartlarını Osmanlı hükümetine kabule zorlamaktı, ağır şartları içeren antlaşmayı imzalatmaktı. Bu esnada uçakları İstanbul üzerinden uçarken donanmadaki gemilerin bütün topları gerekirse şehre ateşlenmek üzere yerleştirilmiş haldeydi. İngilizler önce Şehzadebaşı'ndaki askeri karakolları ve ardından Harbiye Nezareti'ni işgal etmişti"
"Tutuklanan mebus, asker, sivil ve aydınlar Malta'ya sürüldü"
Ürekli, İngilizlerin tutukladıkları mebus, asker-sivil aydınları Malta'ya sürdüğünü, 11 Nisan'da ise meclisin feshedildiğini belirterek, işgalci güçlerin, Osmanlı Devleti'nin tüm kurumlarına bu süreçte doğrudan müdahalede bulunarak kendi lehlerine kararlar alınmasını sağladıklarını, kışlalar, cephanelikler, hastane, okul, gümrük ve belediye binalarına el konulduğunu aktardı.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda ülkede, yoksul ve bitkin, salgın hastalıkların pençesinde kıvranan, büyük zorluklar ve sıkıntılar içinde bocalayan bir halk olduğunu dile getiren Ürekli, böyle bir ruh halinin yaşandığı bu dönemde özellikle payitahtta gerçekleşen işgal olaylarının, halk üzerinde derin yaralar açtığını, hayal kırıklığına uğrattığını belirtti.
Ürekli, yine şehirde sağlık sorunlarının da arttığını, ayrıca itilaf devletlerinin Rus iç savaşından kaçan birçok mülteciyi de İstanbul'a getirdiğini, bunlarla birlikte bulaşıcı hastalıkların da yayıldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Onların İstanbul'a yerleşmeleri sürecinde birçok yolsuzluklar da yaşanmıştır. İşgalci güçler yolda yürüyen vatandaşın yürüyüşüne, kıyafetine de karışır olmuşlardı. İngilizler ve Fransızlar zaman zaman İstanbul sokaklarında tantanalı resmi geçitler yaparak aynı caddeden geçmekte, bu tavırla devlet yöneticileri ve halk üzerinde psikolojik bir baskı yapmaktaydılar. Yabancı bayrakların Beyoğlu'nda dalgalandığı o acı günlerde, Ayasofya Camisi üzerinde ihtirasları da kabarmıştı. Bütün Türk-Müslüman İstanbullu kederle evlerine kapanmıştı."
"Atatürk işgali millete ve İslam dünyasına duyurdu"
Prof. Dr. Fatma Ürekli, itilaf donanmasının İstanbul önlerine demirlediği bir sırada şehre giren ve İngiliz zırhlılarına "Geldikleri gibi giderler" diyen Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya geçerek Türklerin istiklal ve hürriyetini muhafaza etmek vazifesine başladığını, Kuva-yı Milliye hareketi etrafında kenetlenilerek Anadolu'da işgalcilere karşı mücadele verildiğini vurguladı.
Ürekli, Atatürk'ün o dönemde işgali protesto eden bir metni itilaf devletlerine ve Amerika siyasi temsilcilerine, tarafsız ülke dışişleri bakanlarına gönderdiğini, vali ve komutanlardan etkili mitingler yapılmasını ve protesto telgrafları çekilmesini de istediğini, ayrıcı bu durumu millete ve İslam dünyasına birer bildiriyle duyurduğunu kaydetti.
Türk ordusunun 26 Ağustos 1922'de başlattığı mücadele ve takip hareketinin 30 Ağustos'ta kesin zaferle sonuçlandığını anımsatan Ürekli, şunları söyledi:
"İşgalciler 2 Ekim 1923'te Türk bayrağını selamlayarak İstanbul'u terk etti. 6 Ekim 1923'te Türk ordusu İstanbul'a girdi ve böylece yaklaşık 5 yıl süren esaret sona erdi. Bu sırada Sultanahmet Camisi'nin 6 minaresinin her birinden ayrı bir müezzin ezan ve naat okudu. Mustafa Kemal Paşa, ordusu dağıtılmış, vatanı işgal edilmiş, moralini yitirmiş ve parçalanmış ülkesine, bağımsızlık gururunu yeniden kazandırmak suretiyle, askeri yenilgiyi zafere dönüştürmüştür. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453'te İstanbul fethedildikten sonra stratejik konumu ve önemi dolayısıyla başkent yapılmış, kısa sürede önemli bir yönetim ve kültür merkezi hüviyetini almıştır. Mustafa Kemal Paşa da yaklaşık 5 yıl düşman işgal altında kalan 465 yıllık Osmanlı payitahtını işgalden kurtararak bu fethi taçlandırmış, ebedi kılmıştır. 1923'ün ekim ayı, Türk tarihi açısından üç önemli olaya sahne olmuştur; 6 Ekim 1923'de İstanbul'un işgalden kurtulması, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın başkent ilan edilmesi ve 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilanı. Bunlar modern Türk tarihinin önemli olaylarıdır. Bugün 100. yıl dönümü olan İstanbul'un kurtuluşu ise bu bahsedilen süreçteki en önemli dönüm noktasıdır."
"İstanbul'u işgal ederek büyük hata yaptılar"
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Bakar, İstanbul önüne gelen itilaf donanmasından 3 bin 500 askerin karaya çıkarıldığını ve Beyoğlu bölgesi başta olmak üzere bazı kışla, yabancı okul, hastane gibi yerlere yerleştirildiklerini anlattı.
İngiliz Amiral Calthorpe'nın, bu gelişmelerin bir işgal olmadığını belirtse de bunların İstanbul'un işgali anlamına geldiğini vurgulayan Bakar, şöyle devam etti:
"İşgale karşı tepkiler ve Kuva-yı Milliyenin bazı başarıları bir süredir işgal kuvvetlerinin keyfini kaçırıyordu. Misak-ı Milli'nın kabulü itilaf devletleri için bardağı taşıran son damla olmuştur. Başkent İstanbul'un resmi işgaliyle Türklerin tüm direncinin kırılacağı ve imzalatılacak barış antlaşmasıyla Osmanlı Devleti'ni paramparça edecek haritaya itiraz bile edilememesinin sağlanacağı düşünülmüştür. Fakat itilaf devletleri bu adımı atarak İzmir'in işgaline izin vermelerinden sonra ikinci büyük hatalarını yapmışlardır. İngiliz-Fransız-İtalyan ve Yunanlıların umduklarının aksine Türklerin direnç ve kararlılığı artmış, Milli Mücadele yeni bir döneme girmiştir."
"İşgal kuvvetleri evlere, binalara el koydu"
Prof. Dr. Bülent Bakar, "İşgal kuvvetleri kimseye hesap vermeden bazı evlere, binalara el koymuş, işgal etmişlerdir. Yaşanan birçok olumsuzluktan sonra Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasıyla tedricen İstanbul'daki hayat normalleşmiş ve 6 Ekim 1923'te esir şehir İstanbul nihayet hür şehir olmuştur." ifadelerini kullandı.
Milli Mücadelenin askeri başarısından sonra Lozan'da imzalanan tahliye protokolüne göre işgal kuvvetlerinin 6 hafta içinde boğazlar bölgesinden, İstanbul ve Çanakkale'den çekileceklerinin kararlaştırıldığını anlatan Bakar, 2 Ekim 1923'te son işgal kuvvetleri askerlerinin çekilmesinden sonra 6 Ekim 1923'te Türk ordusunun şehre girdiğini aktardı.
Bakar, "İstanbul'un 5 yıllık esaret hayatı ancak Milli Mücadelenin başarılması sayesinde olmuştur. Eğer bu askeri başarı olmasaydı, kuşkusuz Lozan Barış Antlaşması'nın yolu da açılmayacaktı. Lozan, 1919'dan 1923'e ulaşan askeri-siyasi başarıların sonucudur. Bu başarıda da Milli Mücadelenin önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük payı vardır." değerlendirmesini yaptı.
Bakar, işgalin kendiliğinden bitmediğini belirterek, "Ancak yeni bir mücadele ve başarı neticesinde İstanbul kurtuldu. Bağımsızlık ancak milletin birlik ve dirlik içinde olmasıyla ve güçlü bir ordu sayesinde sağlanabilir, korunabilir." dedi.