Moskova’da dörtlü toplantı: Suriye’de kalıcı barış arayışları
💢 Astana Süreci’nin yeni bir projeksiyonla devam ettiği söylenebilir.
💢Dörtlü Toplantı'nın amacı, Astana Süreci’yle başlayan emperyalizmi bölgeden uzak tutma hassasiyetinin yeni bir eşiğe taşınmasıdır.
Suriye İç Savaşı’nın görece durağanlaşması, bölgedeki normalleşme süreçlerinin bir boyutunun da Ankara-Şam hattında cereyan etmesine sebebiyet vermekte. Bu sürecin temel dinamiğini ise Suriye’de kalıcı barışın teşkil edilmesi oluşturmakta. Bu nedenle de 4 Nisan’da Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde yapılan toplantının ardından 25 Nisan’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan’ın katılımıyla Türkiye-Suriye-İran-Rusya dörtlü görüşmesi Moskova’da gerçekleştirildi.
Söz konusu formata bakıldığında, Suriye İç Savaşı’nın sönümlenmesinde barış yapıcı etki gösteren Astana Süreci’nin yeni bir projeksiyonla devam ettiğini söylemek mümkün. Zira Astana Süreci, Suriye’nin geleceğine ilişkin beklentiler noktasındaki tüm farklılıklara rağmen bölge dışı aktörlerin bölgeyi şekillendirmesine itiraz eden Ankara, Moskova ve Tahran’ı bir araya getirmişti. Gelinen nokta itibarıyla sürece Şam’ın da dahil olduğu anlaşılmakta.
Dolayısıyla dış politikaya ilişkin hamasi söylemler bir kenara bırakılırsa, zaten Türkiye ile Suriye arasında Rusya ve İran’ın arabuluculuğunda yürütülen bir normalleşme süreci var. Nitekim bir sonraki Dörtlü Toplantı’nın Dışişleri Bakanları düzeyinde yapılmasına yönelik beklenti de bundan kaynaklanmakta. Öyleyse sorulması gereken soru şu: Nasıl bir normalleşme?
Bilindiği üzere Türkiye, Arap halklarının demokratikleşme arzusunu yansıtan Arap Baharı sürecinde diktatörlerin değil; halkların yanında konumlanarak ilkeli bir dış politika anlayışıyla hareket etmiştir. Bu kapsamda Ankara, ilk aşamada Suriyeli muhalifler ile Esad rejimi arasındaki çatışmaların büyümemesi için çabalamış; lakin Esad rejiminin İran ve Rusya’nın desteğiyle kanlı katliamlara yönelmesinin akabinde bir yandan Suriyeli ılımlı muhalifleri desteklemiş; diğer taraftan da Suriyeli göçmenlere yönelik misafirperver kamu diplomasisi uygulamıştır. Bu da Ankara-Şam hattında iplerin kopmasına sebebiyet vermiştir.
Tüm sıkıntılı hadiselere rağmen gelinen nokta itibarıyla aradan çok zaman geçmiş ve köprünün altından çok sular akmıştır. Güncel konjonktürün gerekliliği, Astana Süreci’yle başlayan emperyalizmi bölgeden uzak tutma hassasiyetinin yeni bir eşiğe taşınması. Dolayısıyla normalleşme sürecinin temel dinamiği de bu.
Bahse konu olan durumun yansıması olarak Dörtlü Toplantı’da ortaya konulan temel hassasiyet Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması. Bu da terör örgütlerini ve özellikle de PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG’yi vekil aktör olarak kullanan başta ABD olmak üzere Batı emperyalizmine karşı somut bir duruşu temsil etmekte. Dolayısıyla Suriye’de kalıcı barışın tesis edilerek Ankara-Şam hattındaki normalleşmenin sağlanmasına giden yol haritasının da terörle mücadeledeki kararlılıktan geçtiği ifade edilebilir. Buna bağlı olarak gerek Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarının gerekse de Şam yönetiminin PYD terör örgütüne yönelik operasyonlarının artacağını öngörmek mümkün.
Öte yandan Suriye İç Savaşı’nın yarattığı en önemli sorun göçmen meselesi. Göçmen yükünü çeken ülkelerin başında ise insanı merkeze alan misafirperver kamu diplomasisi çerçevesinde açık kapı politikası uygulayan Türkiye geliyor.
Her ne kadar Türkiye’nin göçmen yoğunluğu sebebiyle birtakım sosyolojik ve güvenlik problemleriyle karşı karşıya olduğu açıksa da konuyu rasyonaliteden uzaklaştırmadan meseleye her bir göçmenin en temel insan olduğu hassasiyetiyle yaklaşan bir Ankara söz konusu. Bu nedenle de Dörtlü Toplantı’da ele alınan meselelerin ikincisinin de göçmenlerin ülkelerine insan onuruna yakışır bir şekilde dönmesinin sağlanması oluşturmakta.
Bu noktada ifade etmek gerekir ki; yine hamasi söylemlerle göçmen karşıtlığı yapmak kolay. Fakat meselenin akılcı bir şekilde çözülmesi isteniyorsa, en temelde Suriyelilerin ülkelerine döndüklerinde cezalandırılmayacaklarının teminat altına alınması gerekiyor. Bu da Şam yönetiminin uygulanabilir bir genel af planlamasına bağlı. Toplantıda bu konunun masaya yatırılmış olması, buna dönük bir çabanın bulunduğunu ortaya koyması bakımından mühim. Bu yüzden de Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönmelerine yönelik çalışmaların yoğunlaşacağı öngörülebilir.
Esasen Şam, Suriye’nin tamamına gerçek anlamda egemen olmak ve gelecekte benzer problemlerle yüzleşmek istemiyorsa, ülke içi barışı gerçek anlamda tesis etmek zorunda. Bu da toplumsal uzlaşı ortamının yaratılmasından geçmekte. Dolayısıyla Dörtlü Toplantı formatının devam etmesi ve göçmenler konusunda sağduyulu bir çözüm haritasının geliştirilebilmesi Suriye’nin de çıkarlarına uygun. Zaten Türkiye, Suriye, Rusya ve İran’ın katılımıyla gerçekleştirilen Moskova Toplantısı’da buna dönük bir arayışın bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak Suriye İç Savaşı’nın durağanlaşması, Suriye’de kalıcı barışın teşkil edilmesini zaruri hale getirmiştir. Bu sürecin bir ayağını da Ankara-Şam hattındaki normalleşme arayışları oluşturmaktadır. Bu yüzden de Suriye İç Savaşı’nda barış yapıcı etkisiyle ön plana çıkan Astana Formatı’ndaki üçlüye Şam yönetiminin de katılımıyla yeni bir mekanizma ortaya çıkmıştır. Artık emperyalizmin bölgeyi şekillendirme arzusuna yükselen itirazın neticesi olarak vücut bulan bu mekanizmanın önünde iki temel görev vardır. Bunlar da terör örgütü PYD’nin Suriye’deki varlığının sonlandırılması ve Suriyeli göçmenlerin ülkelerine döndüklerinde insan onuruna yakışır bir hayat sürecekleri ortamın yaratılmasıdır. Suriye’de kalıcı barışın sağlanması da Ankara-Şam hattındaki münasebetlerin normalleşmesi de buna bağlıdır.