National Interest: Kur'an provokasyonunun kınanması gerektiğine dair hiç şüphe yok

Bir Türk atasözü vardır: Bir deli kuyuya taş atarsa, kırk bilge onu çıkaramaz. Kur'an provokasyonu tam olarak bunu yaptı. Provokasyon dünyadaki; İslamofobi ile siyasal İslam eleştirisi arasındaki kafa karışıklığını ortaya çıkardı.

1. resim

Bir Türk atasözü vardır: Bir deli kuyuya taş atarsa, kırk bilge onu çıkaramaz.

Geçtiğimiz günlerde İslam karşıtı bir aktivist, Stockholm'deki Türk büyükelçiliği önünde Kur'an yakarak, bu atasözünün demek istediğini başardı.

Danimarka'daki küçük bir parti olan Stram Kurs'un ("Sert Hat") lideri Rasmus Paludan, bu fikri hayata geçirmek için yaptığı gösterinin iznine yalnızca 30 dolar ödedi. Bu provokasyonun gerekçesi ne olursa olsun, ortaya çıkardığı sonuç; İsveç ve Türkiye arasındaki NATO görüşmelerine dair sürece bir İngiliz anahtarı atmış olmasıdır.

Diğer yandan yaklaşık on gün önce de bir grup , Stockholm Belediye Binası'nın dışındaki bir elektrik direğine Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir heykelini baş aşağı astı.

Bu gelişmelerin ardından Türkiye Cumhurbaşkanı, halk desteğiyle birlikte bu provokasyonları şiddetle kınadı ve İsveç'in artık Türkiye'nin NATO üyeliği başvurusuna destek vermesini beklememesi gerektiğini ilan etti. Erdoğan'ın bu açıklamasının hemen ardından İsveç Savunma Bakanı'nın Türkiye ziyareti iptal edildi ve Türkiye, İsveç ve Finlandiya ile NATO'ya katılım müzakerelerini erteledi.

Bu provokasyonlara dair protestolar, dünyanın en büyük Müslüman nüfuslarına sahip olan Pakistan, Endonezya da dahil olmak üzere çok sayıda Ortadoğu ülkesine yayıldı. Ancak Paludan'ın provokasyonu, İskandinavya'da ilk kez yaşanmıyor.

30 Eylül 2005 tarihinde Danimarka'da yayın yapan Jyllands-Posten isimli gazetenin Hz. Muhammed'i tasvir eden 12 farklı karikatür yayınlaması da benzer bir sürecin yaşanmasına neden olmuştu.

O dönemde Danimarka başbakanı olan Anders Fogh Rasmussen; kanunlar çerçevesinde tüm sorumlulara dair soruşturma açılacağını belirtmiş, ancak; "İfade özgürlüğünün geniş bir kapsamı var ve Danimarka hükümetinin basını etkilemek için hiçbir yolu yok" açıklamasında bulunmuştu. Hatta Müslüman ülkelerde yaygın gösteriler düzenlenmiş ve Danimarka mallarına boykot çağrısı yapılmıştı.

Türkiye bu gelişmelerin ardından Rasmussen'in o dönemde NATO'nun yeni genel sekreteri olarak atanmasına şiddetle karşı çıkmıştı.

Amerika'da da, İncil yakanlar var, ancak bu tür faaliyetler ABD'de, "bir omuz silkme" ile karşılanıyor. Ancak yine de, Paludan'ın gösterisinin nedensiz yere saldırgan olduğuna ve uluslararası kınamayla karşılaşması gerektiğine dair hiç şüphe yok.

Dünyada genel olarak, İslamofobi ve siyasal İslam eleştirisi arasındaki farkı neyin oluşturduğu konusunda bir kafa karışıklığı var gibi görünüyor.

Diğer yandan ifade özgürlüğü konusunda da İslami ve Batılı görüşler arasında bir çıkar çatışması var. Örnek olarak Kahire; İslam'da İnsan Hakları Bildirgesi'nde (1990) tanımlanan İslami tanımları, BM Bildirgesi ile bağdaşmayan şekilde Kur'an'a dayalı İslam hukukuna aykırı olmayacak şekilde sınırlıyor.

Ancak Türkiye, hem Kahire Deklarasyonu'na hem de Uluslararası Sözleşme'ye taraftır. Ayrıca Avrupa Konseyi üyesi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne de imza atmıştır.

Erdoğan'ın başdanışmanı ve sözcüsü İbrahim Kalın, 2012'de İstanbul Forumu'nda yaptığı açılış konuşmasında, neyin kutsal dini haklar ve ifade özgürlüğü oluşturduğuna dair İslami ve Batılı kavramlar arasında büyüyen uçurumdan bahsetmişti. Türkiye'nin Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısında, NATO'ya katılmak isteyen devletlerin de ittifakın kanunlarına ve ruhuna uygun hareket etmeleri gerektiğinin altı çizildi.

NATO'nun sözleşmesinde yer alan örgütün demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine kurulu olduğunu belirtmenin tam zamanı olabilir.

Tartışma