Netanyahu'nun geri adımı daha uzağa sıçramak için mi?
💢 İsrail'deki yargı reformu adımının gerçek hedefi neydi?
💢 Bağımsızlığı zayıflayacak bir yargı ile bölgede yeni yerleşimlerin önü açılabilir mi?
💢 Bölgenin yeni göçlerle birlikte değişen demografik yapısı ile İsrail'i gelecekte ne bekliyor?
Likud ( Ulusal Liberal Hareket ) Genel Başkanı Netanyahu, ülkesinin istikrarsızlık denizinde bata çıka ilerleyen siyasi sisteminin 4 yılda beşinci defa tecrübe ettiği 1 Kasım 2022’deki seçimlerin ardından tekrar Başbakanlık koltuğunda döndü. Liderliğini yaptığı sağ koalisyonun 120 sandalyeli parlamentoda 64 milletvekilliğine sahip olması “Yargı Reformu” hamlesini yapmasına imkan tanıdı.
Netanyahu’ya sorulduğunda bu “reformun” gerekçesi, seçilmişlerle yüksek yargı arasındaki dengeyi yeniden kurmaktı. İsrail Başbakanına göre ülkesinde bir yargı diktası vardı. Bunu aşmanın yolu ise 15 üyeli Yüksek Mahkemenin üyelerini atamada hükümetin daha etkili olmasından geçiyordu.
Hatta Başbakanın azil şartlarının yalnızca sağlık durumu ile sınırlanması, parlamentoda kabul edilen bir yasanın Yüksek Mahkeme tarafından reddedilebilmesi için 15 yargıçtan 12’sinin bu yönde oy kullanması gibi düzenlemeler de Netanyahu’nun yargıda “reform” planının parçaları.
Netanyahu’nun bu değişiklikleri yalnızca hakkındaki yolsuzluk dosyalarından ve azledilme tehlikesinden kurtulmak için talep ettiğini düşünmek, hem İsrail Başbakanını hem de mevcut koalisyondaki en etkili koltuk değneği “Yahudi Gücü Partisi – Otzma Yehudit” lideri Itamar Ben-Gvir’i hafife almak olur.
Ebeveynleri Irak ve Kuzey Irak göçmeni olan Ben-Gvir’in partisi, İsrail parlamentosunda 6 sandalyeye sahip. İsrail gibi koalisyon hükümetlerinin 7-8 paydaştan oluştuğu bir ülkede 6 sandalye hatırı sayılır bir güç. Üstelik 46 yaşındaki Ben-Gvir’in sesi sahip olduğu sandalye sayısı ile orantısız bir şekilde yüksek çıkıyor. Bu özelliği ona Ulusal Güvenlik Bakanlığı koltuğunu kazandırdı.
Nitekim 26-27 Mart günlerinde İsrail’i paralize eden grev ve protesto eylemleri dalgası sonucunda Netanyahu “Yargı Reformu” sürecini dondurmak için Ben-Gvir ile pazarlık yapmak zorunda kaldı. Yasanın parlamentoda kabul süreci yaz dönemi oturumlarına bırakılarak en az 1 aylık bir ateşkes sağlandı.
Ben-Gvir uzlaşma yönünde ödün veriyormuş gibi görünürken Netanyahu’dan önemli bir imkan kopardı. Ben-Gvir “Ulusal Güvenlik Bakanlığı” bünyesinde “Ulusal Muhafızlar” adı altında bir milis gücü kurma hakkını edindi. Bu milis gücüne başvuranların ağırlıklı olarak Ben-Gvir’in radikal görüşlerini paylaşan Yahudi yerleşimciler olduğunu belirtmeye gerek yok.
Yargı Reformuna karşı düzenlenen protesto eylemlerine Hava Kuvvetleri ve istihbarat birimleri başta olmak üzere silahlı kuvvetler mensupları ile polislerin destek vermesi son yaşanan süreçte Netanyahu hükümetini en fazla zorlayan konuydu. İsrail’in kuruluşundan itibaren, silahlı kuvvetler dönemin şartların gereği olarak “yedek askerler” denen yapıya bağımlı.
Yani “halk ordusunun” birimleri, bir yandan mesleklerini sürdürürken askerliği de toplumsal hizmet olarak yürüten kadrolardan oluşuyor. Bu kadrolar Netanyahu ve Ben-Gvir’in ülkeyi öngörülemez siyasi maceralara ve bir savaşa sürüklemesi sonucu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yaptırımları ile birebir karşı karşıya kalmaktan endişe ediyor.
Yargı reformunun gerçek hedefi yerleşimcilerin önünü açmak mı?
Güçler ayrılığı ilkesinin ortadan kalkmasıyla bağımsızlığı zayıflayacak bir yargı, Filistinlilere yönelik olarak giderek artan Yahudi yerleşimci şiddetini önlemekte de yetersiz kalacak. Yargı reformunun bam teli de tam olarak burada yer alıyor.
İsrail’e özellikle eski Sovyet coğrafyasından artan Yahudi göçü, yüzölçümü kısıtlı olan İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarını çiğneyerek Filistinli Arapların sahip olduğu topraklara yayılması için gerekçe oluşturuyor. Oy tabanı bu göçmen-yerleşimcilere dayanan “Yahudi Gücü” ve “Likud” gibi partiler, yargıyı, uluslararası toplumu, uluslararası anlaşmaları ve ABD’yi devre dışı bırakarak Filistinli Araplara ait daha fazla toprağa ve konuta el koymanın yollarını arıyor.
İsrail’deki Yargı Reformu ile varılmak istenen yer yalnızca Netanyahu’yu yolsuzluk dosyalarından kurtarmak değil. İsrail, nüfusunu artırmayı bulunduğu bölgede ayakta kalabilmenin yollarından biri olarak görüyor. Bunun için de dünyanın her yerindeki Yahudilerin göçü İsrail devleti tarafından teşvik ediliyor.
Bu göç hareketi yalnızca sayısal artışla sınırlı sonuçlar doğurmuyor. Ülkeyi kuran göçmenlerden farklı olarak yeni göçmenler Avrupa’dan, görece olarak kültür ve refah düzeyi daha yüksek ülkelerden gelmiyorlar. Eski Sovyet coğrafyasının kültürü ile yoğrulmuş, aşırı sağcı eğilimleri güçlü, İsrail devletinin Araplardan alarak kendilerine verdiği toprak ve konutları bir piyango gibi görecek kadar kısıtlı ekonomik imkanlardan gelen kitleler bunlar.
Dolayısıyla Itemar Ben-Gvir gibi politikacıları destekleyen bu yerleşimci-göçmen kitlesinin refahını artırabilmesi, ellerindeki arazi ve konutların sürdürülebilir bir yaşam temin etmesi için İsrail’in başında asla Filistinlilerle müzakere masasına oturmayacak, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları uğruna Filistinlilerle barış yapmayacak, hatta Birleşmiş Milletler kararlarına meydan okuyacak bir hükümet ve liderlik gerekiyor. Bu liderlikten beklenense, Yüksek Yargı’nın Filistinliler lehine aldığı kararları ya da yerleşimcileri sınırlayan hükümleri aşabilecek kararlılıkta ve radikallikte olması.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, İbrahim Anlaşmaları ve Türkiye ile yumuşama süreçleri gibi hükümet üstü politikaları sahiplenmiş bir devlet adamı. Netanyahu-Ben Gvir ikilisinin sonuçları öngörülemez ihtiraslarını dizginlemek için önümüzdeki bir aylık süreçte bir yandan diyalogu teşvik ederken bir yandan ülkeyi yeni bir seçime götürmenin yollarını zorlayabilir.
Yargı reformu girişimine karşı düzenlenen protesto gösterileri esnasında yapılan kamuoyu yoklamaları, bugün yeni bir seçim yapıldığı takdirde Netanyahu liderliğindeki koalisyonun kaçınılmaz şekilde muhalefet düşeceğine işaret ediyor.
Netanyahu ve Ben-Gvir ikilisi bir kez daha seçimler yoluyla bertaraf edilse bile, ülkenin hızla değişen demografisi, yerleşimcilerin giderek daha agresif ve maksimalist politikaları desteklemesi, İsrail’in kaçınılmaz şekilde 1967 ve 1973 yıllarında yaşanan ölçekte savaşlara sürüklenmesini beraberinde getirebilir. Yargı Reformunu durdurmaya çalışan çevrelerin, günü birlik protestolar yerine İsrail’in ve bölgenin iyiliği için daha uzun vadeli, refah ve barışı hedefleyen politikalar üretmesi gerekiyor.
Mehmet Kancı