O baş başa görüşmeden kaos kararı mı çıktı?

Bir tarafta istifa söylentileri servis edilip ekonomi üzerinde baskı kurulmaya çalışılırken, bir taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan hakaretamiz ifadelerle hedef alındı. Birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen bu iki kablonun ucu yer altında birleşiyor. Toprağı kazın, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu zirvesiyle karşılaşırsınız.

1. resim

Bu hafta Türkiye’nin gündeminde iki konu var.

Birincisi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le ilgili gündemde tutulmaya çalışılan “İstifa” söylentileri. Şimşek ısrarla bu söylentileri yalanlasa da dezenformasyonun arkası kesilmiyor.

Diğer konu dün gece patladı. CHP milletvekili Tuncay Özkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hakaretamiz bir dille hedef aldı. Siyasi arenada hararet yükseldi.

Birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen farklı renkteki bu iki kablonun ucu yer altında birleşiyor. Toprağı kazın, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu zirvesiyle karşılaşırsınız. Nasıl mı? Anlatalım.

Gerilim Genel Başkanlık ve adaylık üzerine

CHP lideri Özgür Özel, 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’yi birinci parti yaptı ancak boğuşması gereken önemli sorunlar var. Önümüzdeki günlerde parti tüzük kurultayına gidecek. Üstelik liderliği parti içindeki tüm aktörler tarafından kabul görmüş değil. Bir yanda İBB Başkanı İmamoğlu, diğer yanda eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun hamleleri arasında sıkışıyor.

CHP Genel Başkanlığı koltuğu 2028’e giderken partinin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını belirleyecek. Bu yüzden CHP, tüzük kurultayı görünümlü bir genel başkanlık ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı gerilimi yaşıyor. Parti içinde iktidar olan Türkiye’de muktedir olma hesabı yapıyor.

İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu'nu birleştiren nokta

Özgür Özel’in varlığından rahatsız olanlar, pozisyonlarını iki politikayla gerekçelendiriyor. Birincisi Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’la diyalog kurması. Bu durum İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu tarafında rahatsızlık yaratıyor. Kılıçdaroğlu, Özel’e muhalefetini “diyalog siyaseti” üzerinden kurmuş durumda. Üstelik bunu açıktan eleştirerek yapıyor. “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” mottosu bunun yansıması.

İmamoğlu da aynı süreçten muzdarip. Çünkü bu süreç Özel’e hareket alanı yaratıyor. Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından muhatap alınmasını, siyasi bir aktör olmasını, siyasi gündemi domine etmesini istemiyor. Çünkü Özel’in Erdoğan’la aynı karede olması muhafazakar tabanda pozitif bir etki uyandırıyor. İmamoğlu, Özel’in seçmen yelpazesini genişletmesinden endişe ediyor.

Bu iki ismi huzursuz eden diğer konu Özel’in erken seçimi gündeme getirmemesi. Meclis aritmetiği, muhalefetin Türkiye’yi erken seçime götürmesine izin vermiyor. Buna rağmen İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu Beştepe üzerinde baskı kurulmasını istiyor. Peki, bu baskı nasıl oluşturulabilir.

Bu iki ismin gözünden bakalım: Bu baskının oluşturulması için krizden çıkma emareleri gösteren ekonomi üzerine gidilmesi, hatta kırılganlığın spekülatif söylemlerle artırılması şart. Mümkünse kriz derinleştirilmeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçime zorlanmalı. Bunun için öncelikle “Erdoğan’la köprülerin atılması” şart.

Derinlerin karanlık kuyusu

Yapbozun genel görünümü bu. Ama iki parçası eksik. Tamamlayalım.

“Mehmet Şimşek istifa etti” söylentisini ilk çıkaran kişi Erol Mütercimler. Bugün Hürriyet Gazetesi’nde Nedim Şener, Mütercimler’in kabarık sicili ile ilgili önemli bir yazı kaleme aldı. Mütercimler, puslu havayı seven, sansasyonel açıklamalarla suyu bulandırmayı hedefleyen bir psikolojik harp ustası. “Ergenekon” tartışmalarını tedavüle sokan, FETÖ’ye Türkiye’de operasyon alanı açan bir isim.

Bir de Cemal Enginyurt var. Altılı masanın küçük ortağı Demokrat Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı. Kılıçdaroğlu sayesinde milletvekili oldu. Ona büyük bir minnet duyduğu kesin. Yoksa açıkça yalanlanmış olmasına rağmen, “Mehmet Şimşek istifa etti” dezenformasyonunu ikinci kez dolaşıma sokmazdı.

Şimşek’in göreviyle ilgili maniplatif senaryolar krizle boğuşan Türk ekonomisinin ayağına pranga takmayı hedefliyor. Bu açık.

Peki, siyasi arenayı karıştıran, gerilimi artıran çıkışların amacı ne? Bu soruyla beraber CHP milletvekili Tuncay Özkan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı açıktan hedef alan, hakaretamiz çıkışına ve erken seçim çağrısına gelelim.

Özkan, eski bir gazeteci. Ama Türk siyasetine girişi “Biz kaç kişiyiz” eylemleriyle oldu. Vesayetçidir. Kitleleri harekete geçirme, sansasyon yaratma işlerini iyi bilir.

Bir yönüyle “komitacıdır.” Ama İttihat ve Terakki çizgisinden şu yönüyle ayrılır: İttihatçılar vatanperver insanlardı. Özkan ise cebine bakar. Türkiye’de vesayetçiliğin bayraktarlığını yaparken sahibi olduğu Kanaltürk’ü aynı anda FETÖ’ye satabilmiş, FETÖ’cü Akın İpek’e övgüler düzebilmiştir.

Kabloların ucunu birleştirelim

Özkan’ın dün gece siyaset sahnesini karıştıran çıkışı bir yönüyle Türkiye’deki normalleşme iklimini dinamitlemeye dönük bir girişimdi. Aynı zamanda CHP içi iktidar kavgasının bir yansımasıydı. Özkan, CHP lideri Özgür Özel’e “siyaset biçmekteydi.” Tuncay Özkan’ın Kılıçdaroğlu dönemi CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğu hesaba katılırsa anlatılmak istenen daha iyi anlaşılacaktır.

Daha fazla uzatmadan toparlayalım. Sonuçlardan yola çıkarak sebebe ulaşalım. Siyasi beklenti ve planlar hesaba katıldığında Farklı renkteki tüm bu kablolar, İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz hafta görüştüğü o odaya uç veriyor. Baş başa görüşmeden “siyaseti gerelim, ekonomiyi dinamitleyelim” kararı mı çıktı?

Özel “Ben aday değilim” diyerek muarızlarını yatıştırmaya çalışıyor. Ama burada ana konu Özel değil. Türkiye’nin huzurundan, büyük resimden bahsediyoruz.

Tartışma