Observer Research Foundation: İran- Suudi Arabistan anlaşması ve Çin'in kazanımları

Çin aracılığıyla gerçekleşen Suudi Arabistan-İran anlaşması bölge jeopolitiğini kökten değiştirecek. ABD ve Rusya, uluslararası bir "barış yapıcı olarak" ortaya çıkan Çin'i, üçüncü bir oyuncu olarak tanımak zorunda kalabilir.

1. resim

Çin'in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ile İran arasında imzalanan son anlaşma bölgede önemli bir etki uyandırabilir. Yedi yıllık bir aradan sonra Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkileri yeniden tesis eden anlaşma, potansiyel olarak bölgede istikrarın önemli bir ayağı haline gelebilir.

2016 yılında Suudi Arabistan'ın Şii din adamı Nimr Al-Nimr'i idam etmesiyleiki ülke arasındaki ilişkiler bozuldu. Bu, bazı grupların Suudi Arabistan'ın Tahran Büyükelçiliği'ne baskın yapmasına ve diplomatik ilişkilerin tamamen kopmasına neden oldu.

İran ve Suudi Arabistan geçen Cuma günü Pekin'de önümüzdeki iki ay içinde kendi diplomatik misyonlarını yeniden açarak diplomatik bağları yeniden tesis etme konusunda anlaştılar. Bu kararla birlikte Şii çoğunluklu İran ve Sünni çoğunluklu Suudi Arabistan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde iki rakip yeniden bir bağ kuruyor.

Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, geçtiğimiz Aralık ayında Suudi Arabistan'ı ziyaret etmiş ve geçen ay da İran Cumhurbaşkanı Reisi'yi Pekin'de ağırlamıştı. Anlaşma, Başkan Xi'nin üçüncü dönem için yeniden seçilmesinin hemen ardından imzalandı.

Bu anlaşma aslında, bölgedeki gerilimleri azaltmak ve potansiyel olarak Orta Doğu'yu yeniden düzenlemek için Irak ve Umman'ı içeren daha geniş bir anlaşmaya aracılık etmeye yönelik daha geniş bir Çin girişiminin bir parçası.

Bu anlaşmanın başarısı, İran destekli Husi güçlerinin Suudi destekli hükümetle savaş halinde olduğu Yemen'deki çatışmada erkenden gözlemlenebilir. Zira, Husi grupları tarafından atılan roketler zaman zaman Suudi Arabistan'ı vuruyor. Suudiler ile Tahran arasında ayrıca; Suriye, Lübnan ve Irak'ta da bir vekalet rekabeti yaşanıyor.

Anlaşma, Suudi Arabistan ile İran arasında doğru yönde atılmış bir adım olsa da, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları nedeniyle Suudiler ticareti önemli ölçüde artırmakta tereddüt edebilirler. Diğer yandan pek çok uzman da İsrail'in anlaşmadan endişe duyduğuna inanıyor.

Bununla birlikte, Trump yönetiminin görev süresinin bitiminden hemen önce arabuluculuk yaptığı İbrahim Anlaşması ile artık İsrail-İran iletişimi için olumlu olabilecek sağlam ve dolaylı bir kanal var. Suudi Arabistan bir süredir İsrail'le işbirliği yapıyor ve belki İran-İsrail arasında bazı anlaşmalar sağlayabilir.

En azından İsrail ve İran'ın ABD baskısından uzaklaşması anlamında bir anlaşmaya varabilmeleri için bir şans ortaya çıktı denilebilir.

Gerçek kazanan Çin

Belki de anlaşmanın en önemli sonucu ve kuralları değiştiren en büyük nokta, Çin'in uluslararası bir "barış yapıcı olarak" ortaya çıkmasıdır.

Beyaz Saray müzakereler sürerken brifing verildiğini söylemesine rağmen, anlaşma ABD'yi şaşırttı. Anlaşmanın önemi, ABD ve Rusya'nın artık bölgede büyük bir nüfuz sahibi olarak Çin'i tanıması anlamına gelecektir. Çin, Asya'dan Körfez'e kadar geniş bir alanda diplomatik nüfuza sahip üçüncü bir oyuncu haline geldi. Bu, ABD'nin paylaşmak istemeyeceği geniş bir etki olarak tanımlanabilir.

ABD'nin etkisi neredeyse tüm bölgede etkisini kaybediyor. Özellikle ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi Orta Asya'da bir boşluk bıraktı MENA bölgesi, Orta Asya ve Körfez, hatta Kafkasya bile son dönemlerde ulusal dış politikalarında Çin'in etkisini içerisinde fazlasıyla barındırıyor..

Petrol ve askeri işbirliği ABD çıkarları açısından en önemli iki konu olduğundan, bu ABD için büyük bir gerileme olarak görülmelidir.

Üstelik Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) şimdi daha fazla devreye giriyor. Üstelik bu, birçok Batılı siyasi yorumcunun söylediği 'borç tuzağı' olarak da değil. BRI, bölgedeki ticaret altyapısının ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Bölgedeki ülkeler hızlı bir şekilde bu projeye entegre oluyor.

Çin'in aynı zamanda Brezilya, Rusya ve Hindistan'dan oluşan bir ticaret ittifakı olan BRIC'in de üyesi olduğunu belirtmek gerekir.

Bu gelişmelerin tamamı, ABD'nin İran ile herhangi bir nükleer anlaşmayı yeniden müzakere etmek için Çin ile görüşmesi gerekeceği anlamına da gelebilir. Çin, artık sadece İran üzerinde değil, tüm bölgede büyük bir ağırlık kazandı ve bu, bölgedeki dengelerin kökten değişimine dair büyük ipuçları veriyor.

Tartışma