Özbekistan’da reformlara gölge düşüren Saida Mirziyoyeva kararı
💢 Mirziyoyeva’nın parlak bir kariyerinin bulunduğu açık ama Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmayı hak edip etmediği tartışmalı.
💢 Mirziyoyev, Kerimovlaşıyor mu?
Özbekistan, İslam Kerimov döneminde uzun yıllar dünyadan izole bir devlet olarak hareket etmeyi seçmişti. Kerimov’un ölümünden sonra ise Şevket Mirziyoyev’in Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte ülke hem iç politikada hem de dış politikada devrim niteliğinde atılımlar gerçekleştirdi.
Mirziyoyev’in liderliğindeki “Yeni Özbekistan Hareketi”, ülkede “Üçüncü Rönesans” dönemini başlatarak son derece önemli reformlar yaptı. Söz konusu reformların başlıca hedefinin Özbek halkı için müreffeh bir gelecek yaratmak olduğu aşikar.
Bu çerçevede Taşkent yönetmi, belirlediği 2022-2026 Kalkınma Stratejisi’ne uygun biçimde hareket etmeye çalışmakta. Bu stratejideki amaç, enflasyonun düşürülmesi ve kişi başına düşen milli gelirin 4000 dolara çıkarılması. Böylelikle Özbek halkının refahının artacağını düşünen Mirziyoyev yönetimi, mevzubahis strateji çerçevesinde doğrudan ve dolaylı yabancı yatırım çekmeyi planlıyor. Burada da 2026’ya kadar 70 milyar dolarlık bir yatırım hedefi var.
Aslında Taşkent yönetiminin hayata geçirdiği reformlar, yalnızca ekonomik reformlar değil. Zira ekonomik reformlar, en temelde serbest piyasa ekonomisine geçişi içerirken; bu da liberal demokrasinin güçlendirilmesini bir gereklilik haline getiriyor. Nitekim muhalefetin güçlendirilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin azaltılarak Parlamento’nun kuvvetlendirilmesi gibi konuları içeren Anayasa referandumu da bunun göstergesiydi.
Her ne kadar referandum, Özbek liderin 2033’e kadar iktidarda kalmayı garanti altına almasını sağlaması hasebiyle otoriterleşme tartışmalarını gündeme getirse de anayasadaki değişiklikler, demokratikleşme noktasında kararlı bir iradenin bulunduğunun kanıtıydı. Dolayısıyla Özbekistan, demokratikleşme yolunda mühim bir eşiği aşma çabası içerisinde. Peki, bu eşik aşılabilecek mi? Yoksa Orta Asya devletlerinde sık sık görülen kleptokrasinin demokrasiyi baltalaması yanılgısına bir kez daha mı düşülecek?
Bu noktada Özbekistan’da hayata geçirilen reformlarla yapılmak istenen şeyin devlet-millet birlikteliğinin pekiştirilmesi olduğu söylenebilir. Buna merkez-çevre ilişkilerinin onarılması da denilebilir. Kuşkusuz demokratikleşme yolunda atılan adımlar, yabancı yatırımın gelişini de kolaylaştıracak cinsten. Zira reformlar, yatırımların ve yatırımcıların güvenliğini de garanti altına alıyor. Ancak Orta Asya devletlerinde kronikleşmiş bir sorun var: Kleptokrasi!
En temelde kleptokrasi, iktidardaki ailenin ya da siyasi veya dini grubun ülkenin kaynaklarını kendisine akıttığı düzeni ifade eden bir kavram. Kuşkusuz kleptokrasiye kayan ülkelerde devlet-millet birlikteliğinin sürdürülebilirliği mümkün değil. Aslında Orta Asya’da ulus-devlet inşa süreçlerinin tam anlamıyla başarıya ulaşamamış olmasında da bu faktörün etkisi büyük.
Bahse konu olan durumu açmak gerekirse, Kazakistan’da “Trajik Ocak Olayları”nın yaşanmasına yol açan en büyük neden, eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in aliesinin zenginleşmesinin halkta yarattığı öfkeydi. Ayrıca Nazarbayev’in kızı olan Dariga Nazarbayeva’nın isminn sık sık Cumhurbaşkanlığı için geçmesi de rahatsızlık yaratmaktaydı. Özbekistan’da da son dönemin en önemli konusu, eski Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un büyük kızı Gülnara Kerimova’nın malvarlığının devlete devredilmesi meselesi.
Şüphesiz bir kişinin yaptığı işi başarıyla ve ahlaken doğru yollarla yaparak zenginleşmesinde bir sorun yok. Benzer bir biçimde bir kişinin babasının devlet başkanı olması, o şahsın siyasi kariyerini de engellememeli. Şayet kişi gerekli niteliklere sahipse hak ettiği görevlere gelebilmeli. Örneğin Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov, bir önceki Cumhurbaşkanı Gurbanguly Berdimuhamedov’un oğlu. Ancak eğitimi küçümsenemeyecek ve halktaki karşılığı hafife alınamayacak bir lider. Bunu muhtelif ülkelerden farklı örneklerle çoğaltmak da mümkün. Fakat demokratikleşme yolunda mühim adımlar atan Özbekistan’da Saida Mirziyoyeva’nın Mirziyoyev tarafından Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanmasının reformlara gölge düşürdüğü de ortada.
Mirziyoyeva’nın kariyerine bakıldığında, Dünya Ekonomi ve Diplomasi Üniversitesi’nde hukuk okuduğu ve daha sonra da Taşkent Devlet Hukuk Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptığı görülüyor. Mirziyoyeva, Moskova Devlet Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde araştırmacı olarak çalışmış olmasının yanı sıra önce Özbekistan Bilgi ve Kitle İletişim Ajansı’nda Müdür Yardımcısı olarak çalışmış ve daha sonra da Ulusal Kitle İletişim Araçlarını Destekleme ve Geliştirme Kamu Fonu Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcılığı görevini üstlenmişti. Mirziyoyeva’nın parlak bir kariyerinin bulunduğu açık. Fakat Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmayı hak edecek bir kariyer olup olmadığı ve tecrübesi tartışma konusu. Üstelik demokratikleşme adımları atılırken zamanlamanın oldukça talihsiz olduğu ortada.
Söz konusu gelişme, Özbekistan’ın demokratikleşme yolunda ilerlerken kleptokrasi engeline takılma ihtimalinin bulunduğunu ortaya koyuyor. Yani Mirziyoyev’in önünde Kerimovlaşma riski var. Dolayısıyla Özbek lider bir karar vermek zorunda: Ya uzun yıllar iktidarda kalarak kendinden önceki lider gibi hareket edecek ya da Özbekistan’ı dünyanın saygın devletlerinden birine dönüştürme gayesiyle attığı adımlara kararlı bir şekilde devam edecek.
Neticede Özbekistan, Mirziyoyev’in liderliğinde “Üçüncü Rönesans” adı verilen bir süreç başlatarak mühim reformlar yaptı. Mirziyoyeva’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanması ise bu reformlara gölde düşüren bir gelişme. Fakat her şeye rağmen henüz Taşkent yönetimine kleptokrasinin hakim olduğun söylemek için erken.