Project Syndicate: Suudi Arabistan’da Selefilik tasfiye edilirken milliyetçilik yükseliyor

Suudi Arabistan, milliyetçiliğe yönelirken Selefilikten uzaklaşıyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, milliyetçiliği siyasi ve ekonomik reformlar için motivasyon kaynağı olarak kullanıyor.

1. resim

Suudi Arabistan, 2030 Vizyonu çerçevesinde önemli reformlar gerçekleştiriyor. Bu reformlar, iç politikada milliyetçiliğin yükselişini beraberinde getirirken Selefilik tasfiye edilmekte ve devletin ideolojisi değişmekte. Temel amaç ise ülke ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarmak.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın fiili liderliğinde yürütülen süreçler, dış politikada da pragmatizmin yükselişini beraberinde getiriyor. Riyad, büyük güç olma hedefi doğrultusunda bölgesel istikrara yönelik normalleşme süreçleri yürütürken, ABD ile Çin arasında da dengeli bir politika uyguluyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli Project Syndicate, bu konuya odaklanarak “Suudi Arabistan’da Selefilik tasfiye edilirken milliyetçilik yükseliyor” başlıklı bir analiz yayınladı. Bernard Haykel’in kaleme aldığı analizde “Suudi Arabistan, milliyetçiliğe yönelirken Selefilikten uzaklaşıyor.” tespiti yer alıyor.

İşte Project Syndicate’te yayınlanan o analiz:

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Mohammed bin Selman, ülkesini petrol devletinden büyük bir jeopolitik güç haline getirmek ekonomik gelir kaynaklarını çeşitlendirmenin yollarını arıyor. Bu ise son derece cesur iç reformları ve buna uygun dış politika anlayışını gerektiriyor.

Söz konusu hedef doğrultusunda Suudi Arabistan, son yıllarda milliyetçi bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Örneğin bu yıl 23 Eylül’de ülke genelinde gençler, ellerinde bayraklarla dans ettikleri bir askeri geçit törenine tanıklık etti. Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman, bu milliyetçi gösterileri siyasi ve ekonomik reformlar için motivasyon kaynağı olarak kullanıyor.

Dış politikada ise Riyad yönetimi, Pekin’in aracılığıyla Tahran ile normalleşme yoluna gitmesinin yanı sıra Washington’un arabuluculuğunda Tel-Aviv ile de normalleşme görüşmelerine başladı. Suudi Arabistan, BRICS’e de katıldı.

Suudi Arabistan’ın futbol başta olmak üzere spor alanına yaptığı yatırımlar da uzun vadeli mali gereksinimlere uygun bir politika değişikliğini yansıtıyor. Prens Selman’ın reformlarının temel amacı, ülkeyi petrol gelirine bağımlı bir devlet olmaktan çıkarmak. Kızıl Deniz yakınlarındaki sıfır karbon hedefine uygun inşa edilen Neom şehi de bu yönde atılan adımları gösteren mühim bir örnek.

Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmeleri anlayabilmek için Prens Selman’ın 2016’dan beri uyguladığı politikalara ve söylediği sözlere dikkat etmek de yarar var. Örneğin Veliaht Prens, öncüllerinin başarısız politikalar izlediğini ve ülkenin milli çıkarlarına zarar veren bir şekilde hareket ettiğini savunuyor. Özellikle, Krallığın önceki dönemlerinde İslamcılığı kısmen iç dini muhalefete ve İran'daki 1979 İslam Devrimi'nin tehdidine bir yanıt olarak desteklemesini, büyük bir hata olarak görüyor. İstikrarı teşvik etmek yerine, radikal İslamcılar olan Müslüman Kardeşler, El Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerle mücadele edilmesi gerektiğine; çünkü bu örgütlerin Suud hanedanlığının yönetimini sona erdirmeye çalıştığına inanıyor. Bu da Prens Selman’ı milliyetçi politikalara yönlendiriyor.

Ayrıca Pren Selman, yaygın yolsuzluğun ve bürokratik verimsizliğin Suudi Arabistan'ın istikrarını ciddi şekilde zayıflattığını iddia ediyor. Kuşkusuz Suudi Arabistan'ın iç reformları ve dış politika gündemi, ekonomik projenin başarısı için Orta Doğu'da barış ve istikrarın sağlanmasına bağlı. Çünkü Prens Selman, ülkesini önde gelen bir jeopolitik güç ve Doğu ile Batı arasındaki ticaret, ulaşım, lojistik ve iletişimin kesişim noktası olarak konumlandırma arzusunda.

Bahse konu olan hedef, İsrail ile normalleşme görüşmelerinin arkasındaki itici gücü oluşturuyor. İsrail ile Arap Dünyası arasındaki çatışma uzun süredir bölgesel istikrarsızlığın temel kaynağı. Ayrıca İsrail, Akdeniz'de bir kapı işlevi görerek Hindistan’dan Avrupa'ya uzanan geniş bir küresel ağın kritik stratejik bir halkası konumunda.

Bilindiği üzere, son röportajlarının birinde Prens Selman, Suudi Arabistan'ı dünyanın en büyük on ekonomisinden biri yapmak istediğini belirtti ve ülkesinin zaten G20 üyesi olduğunu ve küresel ekonomide 15. sıraya yükseldiğini söyledi. Prens Selman, daha önce de G7'ye katılmak istemiş ama bu konuda pek başarılı olamamış ve ardından BRICS'e katılma fırsatını değerlendirmişti. Prens Selman, bunun Batı'ya karşı bir hamle olmadığını; ancak ülkesini gelecekteki büyüme için konumlandırma ve dünyanın tüm büyük güçleriyle dostane ilişkileri sürdürme gayesini güttüğünü dile getirmişti.

Anlaşılacağı gibi Prens Selman, veri odaklı bir lider ve ülkesini diğer devletleriyle karşılaştırıyor. Konuştuğunda da daha çok bir şirketin CEO'su gibi açıklamalar yapıyor. ABD ve Çin’in ekonomik ayrışmaya yönelerek yeni tedarik zincirleri kurmaya çalıştığı bir dönemde Prens Selman, küresel bir liberal ekonomik düzeni savunuyor. Bu kapsamda 21. yüzyılı şekillendireceği düşünülen üç ülke olan ABD, Çin ve Hindistan ile ilişkilere özel önem atfediyor.

Ulusal güvenlik ve stratejik ittifaklar söz konusu olduğunda ise Prens Selman, kesinlikle ABD yanlısı bir tavır takınıyor. Zira Suudi Arabistan askerleri, büyük ölçüde ABD tarafından donatılmış ve eğitilmiştir ve bu ilişkiyi sonlandırmak büyük maliyetler doğurabilir.

Neticede Prens Selman yönetimindeki Suudi Arabistan, mevcut imkanlarını kullanarak ekonomisini geliştirmek ve çeşitlendirmek isteyen yükselen bir güç konumunda. Prens Selman’ın İran ile anlaşması, İsrail ile yakınlaşması ve ABD ile Çin arasında bir denge gözetmesi, bu politikanın başarısını gösteriyor. Suudi Arabistan, bu hedefler için milliyetçiliğe yönelirken Selefilikten uzaklaşıyor.

Tartışma