Project Syndicate: Türkiye ve Meksika gibi yükselen ekonomiler bağımsız bir blok oluşturabilir

Project-Syndicate'te, BRICS'e karşı Endonezya, Türkiye ve Meksika gibi yükselen ekonomilerin bağımsız bir blok oluşturabileceğini inceleyen bir analiz yayınlandı.

1. resim

Uluslararası gelişmelerde Batı'nın hakimiyetine meydan okuma isteğiyle bir araya gelen BRICS birliği, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşuyor.

Bugün onlarca ülke gruba katılmak için sıraya girerken, BRICS'te üye ülkelerin tamamı birliğin genişletilmesine yönelik desteğini duyurmuştu.

Fakat grubun duyurduğu bu genişleme kararı birçok açıdan büyük bir fırsatın kaçırılması anlamına gelebilir. Dünyanın Çin ve Rusya’nın etkisi altına girecek ya da ABD’ye karşı hizalanacak daha fazla ülkeye ihtiyacı yok. Aksine hem Çin-Rusya eksenine hem de ABD gücüne karşı bir denge unsuru oluşturacak gerçekten bağımsız bir üçüncü gruba ihtiyaç var.

ABD merkezli Project-Syndicate, BRICS'e karşı Endonezya, Türkiye ve Meksika gibi yükselen ekonomilerin bağımsız bir blok oluşturabileceğini inceledi.

İşte yayınlanan o analiz:

Genişleme sadece Çin ile dostane ilişkileri olan ülkeleri kapsadığından BRICS+ Çin diplomasisinin araçları arasına girmeye aday. Gelişmekte olan ekonomilerin çıkarlarını temsil etmekten ziyade, Çin’in bu ekonomilere daha fazla müdahil olmasını sağlayacaktır. Çinli yabancı yatırımcılar yolsuzluğa, şeffaflığın azalmasına ve kolayca yeniden yapılandırılamayan kredilerle finanse edilen savurgan mega projelere müsamaha gösterme, hatta bunları teşvik etme eğiliminde olduklarından, bu durum büyük olasılıkla söz konusu ülkelerin çalışanları ve halklarının zararına olacaktır.

Antidemokratik kulüp

Dahası, Suudi Arabistan, Etiyopya, Mısır, İran ve BAE’nin eklenmesi BRICS’i daha da “antidemokratik” bir kulübe dönüştürebilr.. Oysa gelişmekte olan ekonomilerin gelecekteki ekonomik ve sosyal başarılarını güvence altına almak için en çok ihtiyaç duydukları kurumlar arasında demokrasi ilk sıralarda yer alıyor. Suresh Naidu, Pascual Restrepo ve James Robinson ile birlikte yaptığı çalışmada, demokratikleşmenin tarihsel olarak ülkelere 5-10 yıl içinde daha hızlı ekonomik büyüme elde edecek bir donanım kazandırdığını, bunun da eğitim, sağlık ve diğer kamu hizmetlerine yapılan yatırımları artırdığını ortaya koyuyor.

Buna karşılık, Çin’in dahli demokratikleşmeyi engelleme ve hatta otoriterliği körükleme eğiliminde. Pek çok yükselen ekonominin bir “demokrasi krizi” ile karşı karşıya olduğu ve demokratik kurumların zayıfladığı ülkelerin sayısının giderek arttığı bir ortamda, yeni BRICS+ yangına körükle gitme tehdidini gündeme getiriyor.

Yapay zekada yeni sesler gerek

Çin-Amerikan rekabetinin şiddetlendiği ve potansiyel olarak dünya düzenini yeniden şekillendirdiği günümüzde, yükselen ekonomilerin kendi bağımsız seslerine daha da fazla ihtiyaç var. Ne de olsa ABD-Çin ilişkilerinin kötüleşmesi ve ikili ticaret ve finans akışlarının azalması bu ülkelerin çıkarlarına hizmet etmeyecektir.

Aynı şekilde, gelişmekte olan ekonomilerin yapay zeka ve hızla gelişen diğer dijital teknolojilerin geleceğini etkileyebilmeleri gerekiyor.

ChatGPT gibi üretken yapay zeka araçları üzerine dönen coşkunun büyük kısmının boş olduğu ortaya çıksa bile, yapay zeka ve diğer iletişim teknolojilerinde hızlı ilerlemeler yakın vadede hala muhtemel ki bu da tüm ülkeleri etkileyerek küresel iş bölümünü yeniden şekillendirecektir.

Bu teknolojilerin, özellikle Hindistan gibi ülkelerin halihazırda çeşitli beyaz yakalı hizmetleri ihraç ettiği gelişmekte olan ülkelerde çalışanlar üzerinde büyük olumsuz etkileri olabilir. Nihayetinde, tüm dünyadaki beyaz yakalı çalışanlar, zengin ülkelerdeki pahalı ve yüksek eğitimli iş gücüne karşı değil, yapay zeka destekli gelişmiş makine ve robotlara karşı rekabet etmek zorunda kalabilir.

Yapay zeka destekli sosyal medya ve yanlış bilgilendirme kamuoyunu ve seçim politikalarını giderek daha fazla etkilediğinden bu teknolojilerin birçok ülkede siyaseti yeniden yapılandırması da muhtemel. Gelişmekte olan ve yükselen ekonomilerin çoğu, bu tür aksaklıklara karşı düzenleme yapmak ve koruyucu bariyerler oluşturmak için gereken destekleyici kurumlara sahip değil.

Gözetleme teknolojilerini birbirleriyle paylaşıyorlar

Dahası, yeni teknolojiler hükümetlere halklarını gözetlemek ve muhalefeti bastırmak için benzeri görülmemiş derecede güçlü araçlar sunuyor. Otoriter rejimler bu teknoloji ve teknikleri birbirleriyle paylaşmaya başladılar bile.

Son araştırmalar, Çin’in gözetleme teknolojilerinin hızla demokratik olmayan diğer ülkelere ihraç edildiğini ve sadece Huawei’nin bu tür ürünleri 50 ülkeye ihraç ettiğini gösteriyor.

Bu haliyle teknolojinin geleceği büyük ölçüde Çinli yetkililer, ABD’li teknoloji devleri (sınırlı derecede düzenleyici denetimle) ve giderek artan bir şekilde Avrupa Birliği kuralları tarafından şekillendiriliyor. Bu kutupların hiçbiri gelişmekte olan dünyanın çıkarlarını yansıtmıyor ve büyük olasılıkla Çin’in isteklerini yerine getirecek olan BRICS+ da yansıtmayacak.

Bir ihtimal daha var

Neyse ki BRICS+’ya karşı umut verici bir alternatif var ve Çin’in kendi dar üye seçimi bu alternatifin ortaya çıkması için bir fırsat yaratmış olabilir. Endonezya, Türkiye, Meksika, Kolombiya, Malezya, Nijerya ve Kenya gibi diğer tüm önemli yükselen ekonomiler, Arjantin, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’nın da kendilerine katılması umuduyla gerçek anlamda bağımsız bir blok oluşturabilir. Bu ülkelerin her biri son zamanlarda demokratik süreçlerle ilgili deneyimleri ve ekonomik büyüklükleri onlara ortak bir zemin sunuyor.

Daha da ötesi, hem Çin’den hem de ABD’den toplu olarak bağımsızlıklarını ilan ederek, küreselleşme ve teknolojinin geleceğine ilişkin tartışmalarda gelişmekte olan dünyaya şiddetle ihtiyaç duyulan bir ses verebilirler. Bu tür seçimler günümüzün jeopolitik rakiplerine bırakılamayacak kadar önemli.

Tartışma